Serbest düşüş

Milli maçlar nedeni ile lige verilen arayı hoca değişikliğine giderek değerlendirmiş ve kulübe senelerdir hizmet etmiş Bülent Ünder gibi bir taktisyeni takımın başına getirmiştik. 1 sezonda 3 hoca değişikliği kültürümüze fazlasıyla tersti aslında ve bu ters istatistik ile 2000′li yılların başlarındaki Fenerbahçe’yi aratmadık. Yine de bu kan değişikliğinin takım üzerindeki ölü toprağını sezon sonuna kadar atması ümitleri ile gözlerimizi Mardan Stadı’na çevirmiştik. Sakat ve cezalı oyuncuların fazlalığı nedeniyle kısıtlı imkanlarla kadro kurmak zorundaydı Bülent Hoca, nitekim Insua dışında neredeyse hepimizin beklediği kadro sahadaydı. Hepimiz kadroyu gördüğümüzde sistemin çift forvet destekli olacağını düşünmüştük ancak maçın başlama düdüğü ile yanıldığımızı gördük. Forvet Stancu sağ açık, sağ açık Pino ise forvette başladı maça. Her daim futbolcuların kendi gerçek mevkilerinde oynamaları gerektiğine inanan birisi olarak garipsedim açıkçası bu tercihi. Yine de iştahlı başladık maça ama takımımızın özgüveni o kadar kırılgan halde ki Antalyaspor’un ilk ciddi atağında top Ufuk ile buluştuğunda bu korku ve özgüven kaybını oyuncularımızın gözlerinden çok rahat okuyabildik. Özgüven olmayınca beyinler de ayaklara istediği gibi hükmedemiyor maalesef.


Nitekim hem hücumda hem savunmada saçma sapan yanlışlar yaptık. Pazar akşamı Bursaspor’da Serdar-İbrahim ikilisinin hava hakimiyetini gördükten sonra bizim savunmamızın havadan-yerden savunma hakimiyetini daha bir sorgulamaya başlamıştım. Antalyaspor’un ilk golü öncesi Ali Turan-Servet mücadelesi ve Servet’in Ali Turan’a hamle şansı tanıdığı pozisyon bile Bursaspor’un 3ncü olduğu ligde bizim neden 13ncü olduğumuzun net açıklamasıdır kanımca. Elbette ki atılan golde futbol altyapısını Beşiktaş’tan almış Erkan Sekman’ın harika vuruşunu da alkışlamak gerek. Yediğimiz golden sonra panik halinde, bilinçizce ve cümbür cemaat hücum edip rakip kalede gol aradık ama arka tarafımızı öyle başıboş bıraktık ki bu dakikalarda şans yanımızda olmasa daha ilk yarından maç kopabilirdi. Neyse ki Ufuk gününde, rakip forvetler ise beceriksizdi. Takımımızın genel olarak en büyük eksikliği “takım” olamaması, hem hücumda hem savunmada 11 benzemezi oynaması. Pino her topu aldığında neredeyse orta yuvarlaktan şut deniyor, Hakan sadece 2 metre yanındaki takım arkadaşına bel üstü hizasında pas atıyor, Barış idmanlarda sık sık denediği no-look pas atma derdine düşmüşken Serkan Kurtuluş sık sık kendi kendini çalımlaya çalışıyor. Böyle yetenek düşmanı oyuncuların sayısı hayli fazla olunca da takım oyunu beklemek hayalden öteye geçmiyor.

Çift forvete dönerek başladığımız ikinci yarıda yine bunu net şekilde gördük. Maçın belli anlarında oyun üstünlüğünü kurduk, önde bastık ancak oyuncularımız birbirine o kadar yabancı, o kadar dağınık ki golü atacak, kilidi açacak hamleleri bir türlü yapamadık. Ne adam akıllı korner kullanabildik, ne de frikik. Rakip ceza sahasının hemen önünden, üstelik son derece tehlikeli bir noktadan frikik kullanıp pozisyonu böylesine acemice “berhava” eden başka takım var mıdır acaba? Özgüven eksikliğinin tavan yaptığı oyuncularımız o kadar toptan korkar hale gelmişler ki top benden çıksın da kime giderse gitsin dercesine amaçsızca paslaşmalar yaptık üst üste. Nitekim bu kaçak dövüş anlayışının sonucunda Serkan 20 metreden topu takım arkadaşı yerine Necati’ye asist tadında verince Necati’de bu ikramı çevirmedi ve takımımızın pamuk ipliğine bağlı olan ümitlerini kopardı. Sonrası ise malum, yan hakem katkılı el ile oynama es geçildi, penaltı ve ters köşe..

Ne kadar sakat ya da cezalı oyuncumuz olursa olsun bir takım bu kadar aciz olmamalı. 1994-1995 yılında peşpeşe mağlup olduğumuz Samsun-G.Antep-Antalya dönemini bile mumla arar hale geldik. Klişe bir laf vardır, kötü futbolcu olabilirsiniz, kötü oynayabilirsiniz ancak kötü mücadele edemezsiniz.. İşte biz mücadele etmiyoruz, mağlubiyete isyan etmiyoruz, tam aksine hemen kabulleniyoruz. Şampiyon olduğumuz sezonlardaki kadro kalitesine bakın, bir de şimdi ki kadro kalitesine.. Koca sezonu yine tek forvet Baros ile bitiriyoruz. Kimse Stancu’yu sormasın, kabul ediyorum kendi mevkisinde fazla şans bulamadı ama takımında kötü olmasının etkisi ile şu ana dek bize yaşattığı sadece hayal kırıklığı. 5M Euro verdiğimiz bir oyuncudan da ciddi bir katkı beklemek hepimizin hakkıdır yanlış mıyım? Ayrıca sadece devre arasında 11M Euro harcayarak bu sezon transfere en fazla para harcayan takım ünvanını ele geçirmişiz ancak ligin ikinci yarısı itibari ile Konyaspor ve Bucaspor’dan sonra en az puan toplayan takımız. Deplasmanda oynadığımız 5 maçta 5 mağlubiyet almamız da cabası. Bu tabloyu görünce çektiğimiz acı daha bir tarifsizleşiyor doğrusu. Bir de aklıma Rijkaard’ın “Oyuncularım kalitesiz, geçen sene 5nci olduk, bu sene 3ncü. demek ki başarılıyız” sözleri geldi. Bu sözlerin ardından Rijkaard’ı küçümseyip Galatasaray’ı dev aynasında görerek kalite anlamında Mustafa Sarp’a, Ayhan’a, Barış’a sahip çıkan ve Rijkaard’a tabiri caizse tekme tokat sallayan ulemalar, takımımızın şu an -8 averajla 13ncü sırada olduğunun farkında mısınız?

Hiç yorum yok

Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Blogger tarafından desteklenmektedir.
google.com, pub-1379219663774483, DIRECT, f08c47fec0942fa0