Tarih burada başladı; 03.11.1999

UEFA Kupası şampiyonluğu hiç kuşkusuz Türk futbolunun en büyük başarılarından birisi ve bu bir tarih.. Tarihin yazıldığı her maç çok önemliydi. Elbette önemliydi, önemli olmasına da 3 Kasım 1999 tarihinde oynanılan AC Milan maçının en az final kadar değeri var. Herta Berlin, Chelsea ve AC Milan ile aynı gruba düşen takımımız grupta oynadığı son maçında İtalyan devi AC Milan'ı evinde konuk etti. Bu maçı mutlak kazanmak gerekiyordu. Aksi takdirde grubu son sırada tamamlıyor ve Avrupa'ya veda ediyorduk. Mücadelenin 85.dakikasında Milan'ın skorda 1-2 üstünlüğü bulunuyordu. Maç sonunda ise Galatasaray 3-2'lik galibiyetle adını UEFA Kupası'na yazdırmayı başardı.

Rakibiniz İtalyan devi Milan.. Abbiati'li, Weah'lı, Giunti'li, Shevchenko'lu Milan. Tribünde yaklaşık 30 bin Galatasaraylı var, herkes inanıyor. Teknik direktör Fatih Terim bir hafta evvel oynanılan Herta Berlin maçı sonrasında Alman gazetecilere "Merak etmeyin, haftaya Milan'ı yeneceğiz. Siz Şampiyonlar Ligi'ne, biz de UEFA'ya gideceğiz." diye açıklamada bulunacak kadar takımına güveniyor. Ali Sami Yen'de o gün ayrı bir hava, ayrı bir atmosfer. Ne olursa olsun dönecekti o maç, dakika 90'da olsa, 90+5'te olsa.. Bir şekilde dönecekti, kazanacaktı Galatasaray. İlk yarısı Weah ve "arka direk" Capone'nin karşılıklı golleriyle 1-1 sonuçlanmıştı. Galatasaray mutlaka kazanacaktı, kazanması gerekiyordu. Ne sahada ki oyuncunun, ne kenardakilerin ne yönetimin ne de tribündekilerin bundan hiç şüphesi yoktu. Giunti ile öne geçti Milan.. Dakikalar ilerledikçe gerginlik arttı, gerilim arttı. 80, 81, 82, 83..

Sonra Ergün ile başladı atak. Sol tarafta yılların tecrübesi öyle bir orta kesti ki tam adrese. Adres hiç şüphesiz ki Hakan Şükür'dü. Hakan sıçradı, uçarak nefis bir kafa vuruşu ile topu Abbiati'nin uzak köşesine bıraktı. İtalyan çaresiz, Abbiati çaresiz, top filelerde! Haydi çocuklar yapabiliriz, başarabiliriz derken dakikalar 89'u gösterdiğinde bu maçtan tam 6 ay sonra final maçını da yönetecek olan Lopez Nieto, bir hava topu mücadelesinde Hakan'ın yerde kalması sonrasında beyaz noktayı gösterdi. O zamana kadar takımın penaltıcısı olmayan, pek penaltı kullanmayan Ümit geldi topun başına. Biri bitmeden diğeri başlanan dualar, biri bitmeden diğeri getirilen tekbirler. Tırnaklar yenmiş bitmiş, parmaklar ısırıyorlar artık. Gözler kapalı, sıkı sıkı kapalı, sımsıkı. Bakılamıyor ekrana, sahaya, cezaalanına. Ümit geldi topun başına. Lopez Nieto düdüğünü çaldı, Ümit geliyor, geliyor, geldi, geldi.. Vurdu. Ümit vurdu.. Sonrasında mı? Ali Sami Yen'de ilk dakikadan beri kazanacağımıza emin olan gözler, yürekler bayram etti. Sami Yen yıkıldı, yıkıldı!

Ne Ümit farkındaydı bir tarihin yazıldığının, ne de kupa finalini de yönetecek olan Lopez Nieto farkındaydı. Galatasaray karakteriyle, savaşçı ruhuyla, mücadelesiyle, taraftarıyla, hırsıyla, isteği ve azmi ile 1999-2000 yılında UEFA'ya katılma hakkı kazandı. Sonrası mı? Malumunuz yolculuk başladı. Bologna, Dortmund, Mallorca, Leeds ve Arsenal. Aslında bu yolculuk 3 Kasım 1999'da başladı. Kasım ayında o tarihi penaltıyı golle sonuçlandıran ve takımının şampiyon olarak efsane olacağı organizasyona gitmesini sağlayan Ümit Davala o maçtan tam 6 ay sonra takımda madalyasını alan ilk oyuncuydu. Tabii kupaya ilk dokunan, ilk teması kuran da.. Bu belki de ona Tanrı'nın bir lütfuydu..

Hiç yorum yok

Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Blogger tarafından desteklenmektedir.
google.com, pub-1379219663774483, DIRECT, f08c47fec0942fa0