[TBF] Engin Atsür: Hiç birşeyden pişman değilim..
Galatasaray Medical Park ile sezon başında sözleşme imzalayan milli oyun kurucu Engin Atsür, geçtiğimiz günlerde TBF'nin resmi sitesine konuştu. Şebnem Alkaç imzalı gerçekleştirilen röportajda saha içinden, saha dışına, özel hayatından, sakatlıklara kadar bir çok konuya değinen Engin Atsür, kariyerinde yaşadığı hiç birşeyden pişmanlık duymadığını ve sakatlıkların onu tecrübeleştirdiğini dile getirdi. Son haftalarda yükselen performansı ile dikkat çeken Engin Atsür'ün kariyerine ve bu sezona dair tüm açıklamaları şu şekilde...
Basketbol senin için ne demek?
Basketbol senin için ne demek?
Sekiz yaşımdan beri her gün hayatımda ve benim için artık bir yaşam biçimi. Babam ve ağabeyim de basketbolcuydu. İyi ki ben de onların izinden gidip, bu spora başlamışım. Çok farklı kültürler, değişik insanlar tanıdım, hayatımda birçok kapı açıldı, unutulmaz anılarım oldu, bir anlamda basketbol tüm yaşamımı değiştirdi.
2002 yılında Avrupa, 2003 yılında Dünya Gençler Şampiyonası’nda çok iyi performanslar sergiledin. Turnuvanın en iyi 5’ine seçilmenin yanında 2003’te Hırvatistan’a attığın 41 sayı çok konuşuldu. NCAA’de North Carolina State’te forma giydin. Eğitimini de çok iyi bir derece ile tamamladın. Bütün bunlar tam olarak kendin için hayal ettiğin şeyler miydi?
Ağabeyim benden 3 sene önce eğitim ve basketbol için Amerika’ya gitmişti. İnsanın önünde böyle bir örnek olunca hayallerinin yönü de biraz belirlenmiş oluyor. Ben de lise yıllarında hem üst seviyede basketbol oynamayı hem de eğitimimi Amerika’da sürdürmeyi istedim. Avrupa’da bu iki şeyi bir arada yapmak kolay değildi ve Amerika’ya gittim. Sorunuzun cevabına gelince; evet, hayallerimi gerçekleştirdiğimi rahatlıkla söyleyebilirim.
Günümüzde gençler eğitimi ikinci plana atıyorlar. Sen spor kariyerini üst seviyede sürdürürken eğitiminde de başarıyı yakalayabildin. Senin yolundan gitmek isteyen gençlere neler tavsiye edersin?
Amerika’daki sistemin oyunculara çok yardımcı olduğunu unutmamak gerekir. Üniversitenin kurallarını uyarak eğitim hayatınızı düzenleyebiliyorsunuz. Bir de önemli olan şey, neyi iyi yapmak istediğiniz. Ben, Amerika’ya giderken ilk olarak iyi bir eğitim almayı planlamıştım. Eğitim ile basketbolun önem derecesi aynıydı. Düzenli ve programlı olduğunuz zaman ve kendi belirlediğiniz kurallar içinde yaşayarak hem iyi bir öğrenci hem de iyi bir sporcu olabilirsiniz. İşin püf noktası, bu iki şeyi aynı anda yapmayı istemek. Tüm bunlar Avrupa’da ve ülkemizde olamaz mı? Tabi ki olur ama daha fazla özveri gerektirir. İşin Amerika tarafında yaşanan tecrübeler ise gerçekten farklı. Hem basketbol ortamı ve mücadele düzeyi hem de eğitim sistemi başlı başına tecrübe edilmesi şans olan şeyler.
Amerika’daki yaşamından da biraz bahseder misin?
İlk zamanlar çok zordu. Ailemden ilk defa bu kadar uzun süreli ayrılıyordum ve buna alışmak kolay değildi. Basketbol sayesinde daha küçük yaşlarda tek başına yaşamayı, kendi ayaklarımın üzerinde durmayı öğrenmiştim. Fakat ailem olmadan hiç başka bir şehirde yaşamak zorunda kalmamıştım. 19 yaşında bırakın ayrı bir şehri, bambaşka bir kıtada tek başına yaşamaya karar verdim. Her şey çok ama çok başkaydı. O zamanlar İngilizcem de çok iyi seviyede değildi ve bir dönem için kafam gerçekten çok karışmıştı. Ama Amerika’da bulunma amacımı hiç aklımdan çıkarmadım. Eğitimim için buradaydım ve zorlukların üstesinden gelip, oradaki hayata alışınca her şey değiştiğini gördüm. O yıllara tekrar dönsem ve yine bir karar vermem gerekse yine aynı kararı veririm.
2006 Dünya Basketbol Şampiyonası’ndan hafızanda kalan güzel detayları bizlerle paylaşır mısın?
A Milli Takım kadrosunda yer aldığım ilk turnuvaydı ve benim için çok özeldi. Daha önce A Milli Takım ile yaz kamplarında bulunmuştum fakat okulumdan dolayı şampiyonalara katılamamıştım. Japonya’ya genç bir kadroyla gitmiş ve başarılı olmuştuk. Takımın kimyası gerçekten müthişti. Genç bir oyuncu olarak Dünya altıncılılığı ile ilk turnuvamı tamamlamış olmaktan büyük bir gurur duymuştum.
Kariyerinde ciddi sakatlıklar yaşadın. Kendini bu dönemlerde nasıl motive ettin?
Sporun içinde bu tip talihsizlikler de var ve sakatlık gerçekten insanı çok demoralize eden bir şey. Eğer kendinizi iyi tanırsanız bu zorlukları biraz daha kolay aşabilirsiniz. Önemli olan bu sıkıntılı anlardan da tecrübeler çıkartmak. Elbette yaşaması kolay olmuyor ama kendin ile baş başa kaldığın bir dönemde güçlü olmanın yollarını buluyorsun. Üstelik benim yaşadığım sakatlık ülkemizde düzenlenen 2010 Dünya Şampiyonası öncesine denk gelmişti ve bu yüzden de psikolojik olarak ekstra yıpratıcı olmuştu. Koltuk değnekleri ile arkadaşlarımı tribünden izlemiştim. Çok müthiş bir turnuvaydı ve elde ettiğimiz Dünya ikinciliği ile çok mutlu olmuştum ama bu güzel olayın dışında kaldığım için de buruk bir sevinç yaşamıştım.
Sen, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray ile birlikte basketbolda ekol olmuş Anadolu Efes’in formalarını giydin. Bu da farklı bir tecrübe olsa gerek…
Kariyerimde gurur duyduğum ve bana nasip olduğu için de mutlu olduğum bir durum bu. Saydığınız kulüpler gerçekten büyük camialar, taraftarları var ve hepsi de önemli yatırımlarla birinci lig mücadelesinin içinde yer alıyorlar. Kendimi çok şanslı hissediyorum çünkü çok iyi teknik ekiplerle ve çok iyi oyuncularla oynama fırsatı buldum. Burada şunu belirtemem gerekir ki; Şu an benim Galatasaray’ın başarısını istediğim gibi bir oyuncu hangi kulübe giderse gönülden o kulübü destekliyor. Bu da çok normal bir duygu. İşte bu gururun ve güzelliğin tek zor yanı bazen taraftarlara bunu izah ederken yaşadığımız güçlük oluyor.
Beko Basketbol Ligi’ndeki ve Euro Cup’taki mücadelenizi nasıl değerlendiriyorsun?
Avrupa’da ikinci tura mağlubiyetle başladık ama hiçbir şey bitmiş değil. Deplasmanda alacağımız ekstra bir galibiyetle gruptan çıkma şansımız yüksek. Biz, kaliteli bir takımız fakat bulunduğumuz gruptaki rakiplerimiz de güçlü. Beko Basketbol Ligi’nde ise ilk yarıda zor maçlar oynadık, deplasmanda Banvit, Pınar Karşıyaka ve Fenerbahçe Ülker’e kaybettik. İkinci yarıda bu yenilgileri telafi ederek normal sezonu birinci bitirmek istiyoruz.
İtalya’da bir sezon geçirdin. O dönem sana neler hatırlatıyor?
Güzeldi. Üniversiteden yeni mezun olmuştum. Avrupa’da profesyonel bir ligde ilk kez oynayacaktım. Takımın ligde aldığı cezadan ötürü zor bir sezon geçirmiş, arada antrenör değişikliği yaşamıştık. İyi bir kadromuz vardı ama başarılı olamadık. Basketbolda yaşanacak tüm zorlukları ben profesyonel olduğum ilk sezonumda yaşamıştım. Bu nedenle de çok şey öğrendiğim bir sezon oldu.
NBA ile ilgili düşüncelerini öğrenebilir miyiz?
Dürüst olmak gerekirse NBA çok ilgimi çekmiyor. Sadece Türk oyuncuları takip ediyorum. Tuttuğum yada beğenerek izlediğim bir takım yok. Euroleauge çok daha keyifli. Her maç sanki her oyuncunun son maçıymış gibi oynanıyor. Kazanmaya odaklı bir mücadele var. NBA ise artık sosyal bir etkinlik.
Beraber oynamayı hayal ettiğin bir 5 var mı?
Biraz önce de dedim ya, çok iyi oyuncularla oynama fırsatı buldum, hepsiyle aynı sahayı paylaşmak ayrı bir keyifti. Milli Takım ise bambaşkaydı. Bu soruya 5 isim verip, arkadaşlarıma haksızlık etmek istemem.
Peki, örnek aldığın bir oyuncu var mıydı?
Efes Pilsen alt yapısında basketbol oynamayı öğrenirken Petar Naumoski’yi izleyerek büyüdüm. A takım antrenmanları bizden önce olurdu ve biz antrenmana erken gidip, kenarda oturarak A takımın çalışmasını izlerdik. O dönemde Türkiye’ye gelmiş en iyi oyun kuruculardan biriydi Naumoski ve bizim onu hem antrenman hem de maçlar sırasında izliyor olmamız büyük şanstı.
Sen her zaman çok olgun bir oyuncu oldun. Geçtiğimiz sezon ise Fenerbahçe Ülker’de forma giyerken Mersin Büyükşehir Belediyesi ile oynadığınız maçta bunun en güzel örneğini sergiledin. Stres altında kendi oto kontrolünü nasıl sağlıyorsun?
Maç anında oto kontrol sistemi nasıl çalışıyor inanın ben de bilmiyorum. Stres ve adrenalin sadece oyuncularda yok, antrenörler de aynı atmosferi yaşayarak, işini iyi yapmaya çalışıyorlar. Durum planlandığı gibi gitmeyince de sinirler geriliyor, farklı reaksiyonlar ortaya çıkıyor. Bizim topluma karşı sorumluluklarımız var. Çabuk ama doğru düşünmek zorundayız. Ben bunu unutmamaya çalışıyorum. Sizler de çalışıyorsunuz ve iş yerinizde müdürleriniz var. Gergin ortamlar mutlaka oluyordur. Bazı şeyler aile içinde kalmalı. Geçen sene oynadığımız maç televizyondan canlı yayınlanıyordu ve yaşanan olay sırasında antrenörüm bir reaksiyon gösterdi. Sonuçta patron oydu ve çalışanına uyarıda bulunuyordu. Benim de görevim o uyarıyı dikkate almaktı. Tabii ki ben de insanım, benim de sinirlerim, reflekslerim var fakat o sırada sakin kalmayı başardım. Taraftarın bana verdiği destekten de hem çok duygulandım hem de güç aldım. Böyle şeyler oluyor, çok da büyütmemek lazım, sorunu aile içinde çözdük. Üstelik taraftarın verdiği destek beni de iyi motive etti ve kaybetmek üzere olduğumuz bir maçı lehimize çevirdik.
Disiplinli, soğukkanlı ve sakin olabilme yetilerin genetik olup, bunlar annenden aldığın özellikler olabilir mi?
Zaman zaman ben de sinirleniyorum, kızıyorum ama görüntüde sakin kalabiliyorum. Babam böyle değildir. Evet, annem daha soğukkanlı ve sakin bir yapıya sahip. Disiplin konusunda Almanya farklı bir ülke ama bizim evde bunun dozu çok kararındaydı. Belli bir terbiye ve disiplin gördük ama annem de babam da bunu hiç abartmadılar.
Kendini dış dünyadan soyutlayabildiğin hobilerin var mı?
Bir dönem müzikle ilgilendim, gitar ve davul çalmaya çalıştım ama maalesef zaman problemi yüzünden ilerletemedim. İnsanın hobilerine de yoğunlaşıp, vakit ayırması gerekiyor. Aslına bakarsanız biraz da kendime kızıyorum, küçükken yada daha gençken tüm hayatım basketboldu. Müziğe daha çok vakit ayırsaymışım farklı şeyler olabilirmiş.
Bu öz eleştiriden müziğe de yeteneğin olduğunu ve eğer zaman ayırabilseydin belki de iyi bir müzisyen olabileceğini çıkarıyoruz. Eğer bu gerçekleşseydi ne tür müzik yapmak isterdin?
Gerçekten iyi bir müzisyen olmak isterdim ama o zaman da basketbol eksik kalırdı. Müzik kulağımın olduğunu düşünüyorum, bir şeyleri güzel çalabilsem bile bana yeterdi aslında. Ne türde çalardım bilmiyorum ama klasik, jazz ve rock müzik dinlemekten hoşlanıyorum.
Giysi dolabını da merak ediyoruz. Tercih ettiğin markalar var mı?
Bir şeyi marka diye almam. Beğenmiş olmam önemlidir. Marka takıntısı olan biri değilim. Rahat ve spor giyinmekten yanayım.
Ya parfüm?
Yıllardır aynı. 10 yıldır hiç değiştirmedim. Jil Sander- Sun kullanıyorum. Tesadüfe bakın ki; bugün bir arkadaşıma bu konu ile ilgili değişiklik yapma vaktimin geldiğini söylüyordum.
Bir dergi için modellik yaptın. Bu eğlenceli deneyimden de bahseder misin?
Yabancısı olduğum bir şeydi, verilen kıyafetleri giyip, poz verdim. Değişik bir tecrübe oldu. Sonrasında baktığımda kendimi çok da başarılı bulmadım. Eğitimsiz yapılan işlerin hakkını vermek zor oluyor.
Tekrar dünyaya gelsen…
Bu sefer basketbolcu değil de başka bir mesleğe yönlenirdim. Sonuçta profesyonel anlamda sporun heyecanlarını yaşadım. Yeni hayatım farklı olsun isterdim.
Sende iz bırakan, birkaç kez izlediğin bir film var mı?
Birkaç gün önce Şener Şen’in Muhsin Bey filmini bir kez daha çok severek izledim.
Geçmişe dair “keşke” dediğin bir an var mı?
Yok. Keşke demek için pişmanlık duymak gerekir. Ben yaşadığım hiçbir şeyden pişman değilim.
Hiç yorum yok
Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.