YETER!


Pazartesi gününden itibaren Taksim - Gezi Parkı'na dozerlerin girmesini ve ağaçların katledilmesini engellemek isteyenlere günlerdir yapılan muameleme sonrasında Cuma akşamından itibaren İstanbul başta olmak üzere Türkiye'nin dört bir yanında halk direnişi meydana geldiği hepimizin malumu. Bizlerde bu kapsamda Cuma gününden itibaren yayın yapmama kararı almış, sosyal medyada hesabımız üzerinden insanlara yardımcı olmaya, bilgilendirmeye çalışmıştık. İnsanlık görevimizi yaparken, bazı kimseler tarafından "provakatör" olarak ilan edildik, orası ayrı. Bir süre susmayı denedik, ama olmadı.. Bizim de söyleyeceklerimiz var! En önemlisini başlığa koyduk; YETER!

Hafta başından itibaren parkta ağaçların kesilmesine engel olmak isteyen, arkadaşlarıyla birlikte kitap okuyan, şarkı söyleyen ve eğlenen insanlar, terörist muamelesi görerek şafak operasyonu adı verilen polis baskınlarında gaz bombalarına maruz kaldı, zabıta görevlileri tarafından uyudukları çadırları yakıldı. Her gün sabah saatlerinde tekrar eden bu olaylar sonrasında, Cuma günü insanlar isyan etme noktasına geldiğinde kullanılan orantısız ve aynı zamanda anlamsız güç, hiç kuşku yoktur ki olayları buraya getiren en önemli etkendir. Cuma günü gün içerisinde polis ve halk arasında yaşanan olaylara sansür uygulayan medya mensuplarına inat, insanlar sosyal medyada olayları (zaman zaman abartarak) detaylarıyla birlikte paylaşınca çok daha farklı, hiç alışık olmadığımız bir direniş başladı. Bu direniş ne polise saldırıydı, ne kamu mallarına zarar vermek, ne de başka bir şey. Sadece ama sadece yürüyüş, sessiz çığlık ve protesto. Tüm bunların amacı "ben istediğimi yaparım" mesajı vermeye çalışan zihniyete, aslında devranın öyle olmadığını göstermekti. Cuma günü başlayan direniş, polisin tüm gaz bombası ve tazyikli sularına karşı dimdik ayakta duran halk Cumartesi sabah saatlerinde istediğini almış, Gezi Parkı'na yeniden sahip çıkmıştı. Güvenlik güçlerinin geriye çekilmesiyle birlikte, Taksim - Gezi Parkı olması gerektiği gibiydi. Çünkü buradaki amaç yukarıda da söylediğimiz gibi ne kamu malına, ne polise ne de iş yerlerine zarar vermekti. Direniş ve protestolar sırasında yanımızda olanı da, uzak durmamız gerekeni de öğrendik. Ak koyun - kara koyun meselesi yani..


Cumartesi günü öğle saatlerinde güvenlik güçlerinin geriye çekilmesi sırasında bir takım parti ve örgüt sempatizanlarının saldırıya geçtiğini apaçık gözlemledik. Neredeyse bir haftadır direnen ve protesto gerçekleştiren halktan değildi bunlar. Ellerinde bir takım bayraklar (tahmin edebiliyorsunuz), yüzlerinde siyah maskeler ve günlerdir yaşananların amacına hiç uygun olmayan saldırı. Sonrası mı? İşte hala herşey devam ediyor. Devlet erkanı tabir-i caizse basın üzerinden halkına savaş ilan ediyor, halkın büyük bölümü gerçek amacından sapmadan direnmeye ve protesto etmeye devam ediyor. Bazı kesimler ise, bu direniş ve protestonun üzerine çökmeye çalışarak, polise meydan okuyor. Kimse kusura bakmasın.. Polisle çatışan, molotof atan, çivi atan, taş atan veya kamu malına zarar veren eylemcilerin hiç birisinin Gezi Parkı'yla alakası yok! Gezi Parkı amacıyla yola çıkan ve bu doğrultuda Cuma gününü Cumartesi'ye bağlayan gece sokaklara çıkan binlerce insanın böyle bir girişimi hiç olmadı. Ne çadırları yanarken, ne gaz bombası yerken ne de tazyikli suyla arkadaşları yaralanırken polise hiç bir saldırı olmadı. Tam tersi, polisin durduğu zamanlarda onlara börekler ikram edildi, kitaplar / şiirler okundu, şarkılar söylendi. Polisin çekildiği andan itibaren (ki biz bu yazıyı yazarken yaklaşık 36 saat oldu) Gezi Parkı'nda ortalık festival alanı gibiydi. Sabah saatlerinde temizlik yapıldı, çiçekler ekildi, şarkılar söylendi, kitaplar okundu, dans edildi. Çünkü gerçek amaç buydu. Ne polisle çatışmak, ne kamu mallarına zarar vermek.

Gezi Parkı'ndan çekilen güvenlik güçlerinin bunu göstermelik veya Taksim'in turistik özelliğine zarar vermemek açısından yapmış olduğunu düşünebiliriz. Çünkü parktan çekilme kararı alan güvenlik güçleri, aynı gün içerisinde Beşiktaş'ta insanların üzerine gaz bombaları yağdırmaya, tazyikli su sıkmaya devam etti. Vapur iskelelerine, hastahane girişlerine, otellerin önüne, okullara, bahçelere, caddelere hiç bir eylem ve gerginlik yokken bu tarz bir girişimde bulunulduğunda insanların "Ne oluyor?" diye tepki göstermesini de yadırgamamak lazım. Burada da en önemli nokta, provakasyonlara uymamak ve bu kişileri grup içinden atmak. Gerekirse polise teslim etmek.. Çünkü bu insanların amacı ortalığı gererek, halk ve polisin birbirine girmesini sağlamak. Lütfen, tekrar tekrar söylüyoruz. Bu insanlara uymayın.. Arkalarından gitmeyin ve en önemlisi polisle çatışmayın! Bu insanlardan farklı olduğunuzu, siyasi bir ideolojinin veya örgüt sempatizanlığının bu direnişle alakası olmadığını gösterin.

Gelelim bu yazının sonuna, farkındayız çok uzattık. Söylemek istediğimiz bazı şeyler var..
Gezi Parkı'nda yaşanılan olaylar sonrasında tüm illere yansıyan halk direnişi, herhangi bir partinin veya örgütün yapabileceği bir şey değil. İnsanlar artık mevcut düzene isyan ediyor, tepki gösteriyor. Kullanılan orantısız güce, son dönemlerde yaşanan siyasi olaylara, Reyhanlı'nın üzerinin örtülmesine, yaşam biçimlerine karışılmasına ve bir haftadır İstanbul'un göbeğinde amacı sadece doğayı korumak olan insanlara yapılanlara tepki gösteriyor. Tüm etkenleri üst üste koyduğunuzda bardak doldu, taştı ve artık öyle bir hal aldı ki, masanın üzerinden yere damlıyor. Ülkeyi yönetenler eğer bu durumu görmezden gelip, üzerine gerilimi tırmandıracak açıklamalar yaparsa bunun önüne geçilemez. Artık birileri insanların neden oraya gittiklerini, arkalarında herhangi bir parti veya örgüt olmadığını görmek zorunda! Bu ülkeyi yönetenler, günlerdir devam eden polisin orantısız gücünü bitirecek hamleyi yapmak zorunda! İstanbul'un hemen hemen tüm ilçelerinde, gecenin bir yarısı insanların hepsini ayağa dikerek protesto yaptıracak siyasi bir güç yok. Sabaha karşı yaklaşık 50 bin kişiyi Boğaz Köprüsü'nden yürüterek geçirecek ve direnişe destek verdirecek güç ise tarih boyunca olmadı! Önce bunu iyi okumak, iyi anlamak gerekiyor. Bu nedenle, bir haftadır insanlara eziyet eden polisi artık şu meydanlardan çekin! Bakın en yakın örnek Gezi Parkı.. 36 saattir insanlar eğleniyor, kimse kimseye zarar vermiyor. Tam tersi, herkes birbirine yardım ediyor. İşçisi, köylüsü, akademisyeni, profesörü, sanatçısı, şarkıcısı, taraftarı, patronu.. Tüm sosyal statülerden insanlar eğer meydanlara iniyorsa, size tepki gösteriyorsa elbet vardır yanlış yaptığınız birşeyler. Bunu nasıl düzelteceğiz diye düşünmek yerine, eğer siz bu insanlara "saldırmayı" düşünüyorsanız, kusura bakmayın ama şuursuzca tweet atan faşist marjinaller(!) sizler oluyorsunuz.

Protestolarda, eylemlerde yer alan arkadaşlarımızdan da rica ediyoruz. Lütfen provakasyona gelmeyin, polise saldırmayın ve grup içerisinde polise saldıranlara izin vermeyin. Bir haftadır devam eden bu direnişin amacı polisle çatışmak değil. Barışçıl, insancıl ve yürüyen binlerce insanı karalamak, gaza getirmek ve provake ederek polise saldırmaya teşvik edenlerin kimler olduğunu hepimiz biliyoruz.

LÜTFEN.. 
ARTIK YETER !
ŞİDDETE SON VERİN.. 

Hiç yorum yok

Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Blogger tarafından desteklenmektedir.
google.com, pub-1379219663774483, DIRECT, f08c47fec0942fa0