Analiz | Derbi ve sonrası..

Galatasaray, taraftarlar arasında 4K olarak anılan galibiyet serisi sonrası çok önemli bir haftaya giriyordu. Önce Çarşamba günü deplasmanda alınacak ikinci Kopenhag galibiyeti ikinci tur şansımızı iyiden iyiye artırırken hemen ardından derbide alınabilecek üç puan ligde de tüm dengeleri tersine değiştirecekti. Aslında tüm sezona etki edebilecek önemde iki maça çıkacaktı. Biz de bu satırlarda bu iki maçın önemine değinmiş ve artık Mancini'nin de geçirdiği zaman bakımından takımı yeterince tanıdığını ve özellikle motivasyon konusuna daha çok eğilmesi gerektiğini zira takımda bir coşku eksikliğinin ciddi manada göze çarptığını söylemiştik. Maalesef iki maç da kalbimizden geçirdiğimizin aksine ancak aklımızdan geçirdiğimize uygun gelişti.

Önce Kopenhag maçı vardı ve derbi öncesi galibiyet hem moral adına hem de ikinci tur adına çok kritik öneme sahipti. İlk 15 dakika zayıf rakibi karşısında yokları oynayan ve amatör küme maçlarında görebileceğiniz türden bir gol yiyen Cim Bom golden sonra biraz refleks gösterse de, 1-0 geride çıkılan ikinci devresinde adeta öndeymiş gibi oynadı ve 3 puan gitti. Böylece deplasmanda Madrid ya da son maçta Juventus galibiyetinden başka seçenek kalmadı. Bu maçın hemen ardından ise saniye kaybetmeksizin hazırlanılması ve motive olunması gereken Fenerbahçe derbisi vardı. Muslera ve Sneijder yine oynamayacaktı ancak Hagi'nin daha geldiği ilk maç o dönemin espri konusu edilen kadrosuyla, tek forvet Pino'yla çıktığı ve galibiyet kaçırdığı maçı da hatırlayacak olursak aslında bu kadro kalitesi ve konsantrasyonla galibiyet gelebilirdi. Ötesinde, Kopenhag maçından daha iyisini yapmak zorundaydı zira fark zaten 6 puandı. Mancini'nin kafasında ise anlaşılan yine bir 1-0'lık galibiyet planı vardı ki Kopenhag maçında gol atmak zorunda olduğumuz dakikalarda Aydın'ı çıkarıp Ceyhun'u sokarak aslında Galatasaray'ın Terim'li atak futbolunu çok arayacağını zaten hatırlatmıştı. Ancak en azından bu oyunu hakkıyla oynamak gerekliydi çünkü ilk yirmi dakika Fenerbahçe'nin kendisini kaybetmiş biçimde saldıracağı gün gibi ortadaydı, Kadıköy klasiği vurdukları ilk iki toptan birini gole çevirerek üzerine yatmak, plan bu olacaktı.

Kontrollü başlayan Galatasaray oyunu da tutar gibi gözüktü, Fenerbahçe fazla üzerine gelemedi. Fakat malesef Cim Bom da istediği pozisyonları bir türlü yaratamadı zira Burak'tan pozisyon hazırlamasını beklemek, Bruma'nın o fiziğiyle Fenerbahçe'nin oynadığı sert oyuna dayanmasını beklemek, bunlar biraz hayalcilikti. Neticede o malum pozisyon geldi, durup dururken Chedjou inanılmaz bir hareket yaptı, penaltıyı hediye etti, Fener arayıp da bulamadığı golü ikramla almış oldu. Fakat bu dakikadan sonra da baskı yaratamadı Galatasaray. Sadece uzaktan Drogba'nın vurduğu frikikler, başka heyecan yaşayamadık. İkinci yarıda da, elbette Ceyhun'lu orta sahanın en ufak bir yaratacılığının olmamasının da etkisiyle, pozisyona giremedik, Fener de girdiği tek düzgün pozisyonu yine skandal bir orta saha - defans hata ortaklığıyla gole çevirdi, fark 9'a çıktı.

Milli takım arası böyle bir haftadan sonra çok ihtiyaç duyulan bir mola gibi gözüküyor. Ancak sorunlara hakiki çözümler üretmek ve motivasyon problemine çok acilen bir çare bulmak gerekiyor. Yönetim bu çareyi Basketbol kökenli Sayın Arıboğan'ı futbol direktörü gibi görevlendirerek, yani kurumsallıkta çağ atlamış kulübümüzün her işi teslim ettiği Lütfü Arıboğan'a bir görev daha ekleyerek Florya'da daha çok mesai harcamasında bulmuş gözüküyor, bu malesef yönetimin sorunu henüz anlamamış olduğu kanaati uyandırıyor. Mancini ise her yabancı teknik direktör gibi, sahadaki futbola sistematik çözümler, performans rakamlarına bakarak oyuncu tercihleri (Ceyhun örneği gibi) ile takımın daha iyiye gideceği görüşünde ki bu da önemli bir handikap zira sahada oynanan sistemden daha önemli bir problem var, isteksizlik. Dolayısıyla önce oyuncuların moral ve motivasyonlarını artırıcı çareler düşünülmeli ve sonra da birileri Mancini'ye kadrodaki oyuncuların geçmişlerini, oynadıkları mevkileri, maksimum kapasitelerini anlatmak zorunda, hangi oyuncunun nerede asla oynamayacağını birileri açıklamalı, bu sadece antreman performansı ve fizik meselesi değil zira Galatasaray'ın problemi o değil.

Şimdi önümüzde Sivas maçı var. Zaten devre bitene kadar herhangi bir puan kaybı ikinci yarıda şampiyonluk değil ikincilik kovalayacağımız anlamına gelir ki taraftar için sezona iki kupayla başlamış bir takımın bu hale gelmesi tam bir felaket anlamı taşıyor. Huzur ve sükun içinde, derhal oyuncuların motivasyonlarına etki edecek psikolojik çözümler gerekiyor, ve dahi kadroya göre sistem oluşturulmalı zira Mancini sezon ortasında geldi, bu oyuncuların bildiği, tanıdığı bir sistem vardı. Sivasspor maçıyla birlikte yükselişe geçen bir Galatasaray izlemek en büyük dileğimiz.

Hiç yorum yok

Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Blogger tarafından desteklenmektedir.
google.com, pub-1379219663774483, DIRECT, f08c47fec0942fa0