BBL | Ülker Arena, 2-0, Sinir Harbi ve Hakemler!

Son 4 sezonda 3. kez yükseldiği Beko Basketbol Ligi Final Serisi'nde ilk 2 maçına deplasmanda çıkan Galatasaray Liv Hospital, Fenerbahçe Ülker'e karşı 2 mağlubiyet alarak seride 2-0 geri düştü. İlk maçta oldukça kopuk ve konsantre olamamış bir görüntü sergileyen takımımız 89-70'lik bir yenilgiyle sahadan ayrılırken 2. maçta ise oyunu büyük oranda kontrol etmesine rağmen son bölümdeki yorgunluğa, basit birkaç hataya ve hakemlerin tartışmalı kararlarına karşılık 1 sayılık farkla 74-73 mağlup oldu.

İlk maça çok kötü başladık. Açıkçası karşılaşma öncesi de yeteri kadar hazır değilmişiz gibi görünüyordu. Bunun sebepleri belki o ana kadar daha yorucu bir play-off oynamak, belki rakipten daha az dinlenmiş olmak ve deplasman atmosferine çıkmak da olabilir. Bu yetersizliğin yanında bir de maçın başında kötü şut atarak başlayınca Fenerbahçe ribaundları alıp, tempoyu arttırarak oyunu istediği noktalara taşıdı. Seri öncesi bazı şeyler çok açık ve net ortadaydı. Tempo artmamalı, oyun çok fazla hızlanmamalı ve yarısahalara yavaş geçilmeliydi. Ama ilk çeyreğe çok verimsiz hücum ederek başlayınca oyun bizim adımıza şirazesinden çıktı ve olmaması gereken herşey olmaya başladı. İlk 10 dakikayı 26-15 geride geçtik. İkinci çeyrekte biraz daha o hız kesilir gibi oldu ama Fenerbahçe skor bulmaya devam etti. Çember savunması konusunda bu sezonun muhtemelen en kötü sınavını verdik bu devrede ve uzunları çok efektif kullanarak skoru yukarıda tutmayı başardılar. 19/24 gibi bir ikilik isabet oranı yakaladıkları devrenin sonunda Emir tıpkı ilk çeyrekte olduğu gibi süre dolarken uzak mesafeden zor bir üçlük sokarak rakibi iyice havaya soktu. Ancak bu iki isabetten de önce hücumda yaptığımız resmen felaket tercihlerden ötürü bu şansı yakalayabildi rakip, atlamamak gerek.. 52-35'le girdiğimiz devrenin dönüşünde 6-0'la farkı biraz eritir gibi olduk ama devamı gelmedi. Daha konsantre ve iyi savunma yapmaya çalıştık ama ne bu savunma devamlılığı ideal düzeydeydi ne de hücumda ekstra bir şekilde bizi maça geri sokacak bir hamle yapamadık. Bireysel veya takım olarak... Böyle olunca Fenerbahçe Ülker istediği ritmin bir parça aşağısında oynasa bile skor üretmeye devam etti ve bizi hiç ortak etmediği maçın sonunda da farklı bir galibiyet aldı. Bu maç açıkçası bizim adımıza kötüydü, belli ki henüz tam olarak gelmemiştik finale.. Ne mental, ne de taktiksel anlamda. Öyle ki çok uzun zamandır süre alamayan Engin'in 13 dakika süre aldığını gördük. Ve ilginçtir ki 11 sayı sığdırmayı başardı, her ne kadar birçoğu son bölümlerde olsa da..

Serinin ikinci maçı için ise bir değişikliğe ve reaksiyona ihtiyaç vardı. İlk maçtaki kadar kötü olmayacağımızı tahmin ediyorduk ama yeterince iyi olabilecek miydik? Bu soru işaretiydi.. Aslında bunun cevabını vermenin de zor olduğu bir maçı geride bıraktık. Uzun süre kontrol edip, son 5 dakikasına 8 sayı farkla önde girdiğimiz bir karşılaşmadan en sonunda mağlup ayrıldık. O dakikalara kadar ilk maçtakinin aksine temponun hemen hemen hiç yükselmemesi, Fenerbahçe Ülker'in ribaund üstünlüğünü sona erdirmemiz (toplamda 36-25 üstündük) gibi etkenlerle birlikte istediğimiz savunmayı yapacak ortamı bulduk. 35 dakikada 58 sayı üretebildi Fenerbahçe.. Tabi burada hücumun da belli bir seviyede olması oyunu kontrol edebilmek açısından önemliydi. Belki çok fazla çeşitlilik veya sürekli farklı isimleri devreye sokmak gibi bir hamlemiz olamadı ama maç genelinde Markoishvili-Arroyo ikilisi doğru bir sorumluluk aldılar. Özellikle de Marko burada öne çıktı. Karşılaşmayı 24 sayıyla tamamladı Gürcü yıldız.. Onların yanına çok yüzdeli olmasa da Erceg'in attığı 14 sayıyı da ekleyebiliriz tabi. Ancak bu üçlü haricinde takımın geri kalanı 23 sayıda kaldılar. Hatta Furkan'ın 6, Sinan'ın 3 sayısını da çıkarırsak ilk 5 haricindeki isimler sadece 14 sayı atabildiler. Fenerbahçe'de ise bu sayı 34'tü ve rotasyonu daha geniş tutabilmelerinin avantajını da maç sonunda gördüler. Çünkü; son 5 dakikaya 8 sayı farkı taşırken skor anlamında bir avantajımız vardı, ama enerjimizin bunu korumaya yetip yetmeyeceğini bilmiyorduk. Fenerbahçe ise daha diri bir 5'i sahada bulundurduğu ve o ev sahibi atmosferine sahip olduğu için bir atak yapabildi. Burada bize yetiştiler, hatta öne de geçtiler, ancak Marko&Arroyo'nun sorumluluk almaya devam etmeleriyle ayakta kaldık. Hatta tekrar öne geçip, maçın bitimine 25 saniye kala topu da hakimiyetimize almıştık. Ancak mola alıp dönüşünde faullü bir müdaheleyle topu kaptırdık ve hızlı hücum sayısı yedik. Oradan sonra son top yine bize kaldı ancak burada 2 kez hücum denememize, arada bir mola kullanmamıza rağmen doğru şutu bulamadık. Son saniyelerdeyse tartışmalı kararlar olurken rakibin aşırı itirazlarına herhangi bir yaptırımın gelmediğini de gördük. Hatta 0.5 saniye kala bizde olması gereken top, hakem Rüştü Nuran'ın bariz bir eyyamıyla birlikte Fenerbahçe'ye verildi ve sonuçta da karşılaşmadan 1 sayı farkla mağlup ayrıldık.

2. maç için açıkçası söylenecek şey; yazık oldu. Her bir parçadan istenen verimi alamadık belki, bench oyuncuları etkisiz kaldılar. Hatta şöyle ki, yabancı hakkımızı dolduran 5 isimden 2'si hiçbirşey veremiyor son haftalarda: Hairston&Bonsu. Bunun haricinde Ender ikinci yarıda biraz daha öne çıktı, ancak Cenk çok kötüydü dün. Ersin ise sınırlı katkı verebildi. Ancak tüm bunlara, birazdan değineceğimiz hakemlerin 'ince işleri'ne ve hatta bizim oyun karakteristiğimize zıt bir şekilde 16 top kaybı yapmamıza rağmen (ilk maçta 5 taneydi) tempoyu ve oyunu kontrol etmeyi başardık. Sonlarda rakibin yaptığı hamleye rağmen, 25 saniye kala elimizde büyük bir avantaj vardı. Ancak orada, mola dönüşü kaptırdığımız top o avantajı yok etti. O pozisyonda bir faul kesin olarak var, bunu Fenerbahçeli'ler dahi inkar edemez. Ancak bir nokta daha var ki biz de topu oyuna kötü soktuk ve o pozisyona davetiye çıkardık. Bu sezon ilk kez olmuyor bu maalesef. Özellikle maç sonlarında topu oyuna sokmaya çalışırken yaptığımız hatalardan bu sene canımız maalesef çok yandı. Bir takımın başına nadiren gelebilir bunlar ama çok sık geliyorsa, birşeyler eksik demektir. İpekçi'de oynanan Barcelona maçının sonunda da benzer bir senaryo olmuştu, yakın zamandan örnek verirsek. Ve eğer orada topu net bir biçimde oyuna soksaydık farklı bir senaryo izleme olasılığımız yüksekti. Belki oraya gelene kadar birçok şey etki yaptı, ama tüm eksiklere veya olumsuzluklara rağmen 25 saniye kala maçı o noktaya mücadeleyle, savunmayla, bazı isimlerin ekstra eforlarıyla getirmişken hakem katkısıyla da olsa vermek üzdü.. 1-1 olsaydı serinin kaderini değiştirebilecektik üstelik, gerçekten yazık oldu.

Son sözü de hakemlere ayırmak lazım herhalde: dün hakemler iyi bir yönetim göstermediler. Maçın büyük bölümünü iyi götürdüler de sondaki bir pozisyonda hata yaptılar fikrine katılmıyorum. Çünkü maç içinde Marko-Bo pozisyonu gibi ufak tefek çok pozisyon oldu ve onlarda birçok hata yaptılar. Bu pozisyonların birçoğunda da Luka Zoric var ve onun özellikle topsuz anlarda yaptığı şeyleri hakemler istemli/istemsiz yanlış yorumluyorlar. Bunun yanında Emir'in Furkan'ın resmen eline vurarak çaldığı bir top var ikinci yarıda, hakemin gözleri önünde.. Bunun yorumu yok, muhtemelen Emir de faul olacağını biliyordu ama yine de bir şansımı deneyeyim dedi ve şansı yaver gitti nedense! Bunun gibi çok pozisyon oldu, ancak Marko'nun pozisyonu maçın sonunda olduğu için bu kadar öne çıktı, yoksa hakemler iyi yönetim gösterdi demek bana doğru gelmiyor. Türk hakemlerinin en büyük sorunlarından biri bu standartsızlık maalesef ki.. Bir hareket bir yarısahada faulse, diğer yarısahada da fauldür. Bunun başka bir yorumu yok. Tabi hakemlerimizin başka güzide özellikleri de var, misal eyyam yapmak gibi. 0.5 saniye de olsa son bir şans deneyebileceğimiz pozisyonda topun Zoric'ten çıktığı çok açıkken, birkaç saniye önce tartışmalı gözüken bir kararda topu bize verdiği için hakem bu 2. poziyonda kendini borçlu hissetti ve Fenerbahçe'ye verdi. Ki bize verdiği top, TV tekrarıyla bile ayırt etmesi zorken, onlara verdiği açık ve bariz rakip oyuncudan çıkan toptu.

Bir de teknik faul çalmama durumu var. Şunu söyleyeyim; maçın bitimine 3.5 saniye kalmışken Obradovic'in ev sahibi olduğu bir maçta orada kendisine teknik faul çalabilecek hakem yeryüzünde YOK. Evet, yok. İtalyan Lamonica gelse bile, o anda o ortamda o faulü çalamaz. Ama o hakemlerin farkı, maçın o ortama gelmesine izin vermemeleri oluyor. Zamanında önlemini alıp, ilk seferde uyarı ikinci seferde de teknik faulle kontrolü sağlıyorlar. Ama bizim hakemlerimiz böyle değil.. Hemen her türlü aleyhte karara aşırı reaksiyonlarla itiraz eden rakip oyuncu ve staff'a maç boyunca bu kadar taviz verirsen maçın sonunda onların böyle tepene çıkması, koçun elini omzuna atıp dert yakınması normal olur. Önemli olan zamanında uyarmak, hatta o teknik faulü normalden bile erken verip maçın kontrolden çıkmasına izin vermemek. Ancak bu kafa, bu yürekte bir yönetim olmadığı ve "nasıl olsa bir şekilde dengeleriz, hallederiz" kafasıyla hakemlik yaparsan, sonunda da böyle rezil oluyorsun. Tabi bu tarz rezillikler Galatasaray-Fenerbahçe maçlarında genellikle tek taraflı oluyor ama bir de burada niyet okuma işine girersek uzun sürer. Ancak bir gerçek var ki bizim maç sonundaki yorgunluk ve birkaç basit hatamızın yanında, hakemlerin de maç boyu kötü yönetim gösterdiği açık. Bunu bahane uydurmak için söylemiyoruz, ama böyle bir gerçeği de göz ardı edemeyiz.

Hiç yorum yok

Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Blogger tarafından desteklenmektedir.
google.com, pub-1379219663774483, DIRECT, f08c47fec0942fa0