Yenilmez Armada ısınmaya başladı!

Kısa bir aradan sonra yeniden Euroleague'de mücadele etme şansı yakalayan erkek basketbol takımımız Galatasaray Odeabank, bilinen üzere sezona felaket bir giriş yapmıştı. Özellikle Avrupa'da ilk haftalarda kendisine son sıradan yer bulan ve ligde kaza bela maçlar kazanan takımımız, ilk aylık sürecin sonunda Real Madrid'e kaybetmişti. Real Madrid maçına kadar olan analizimizde kötü gidişatın sebeplerinin takımdaki saha içi iletişim ögesi üzerinde toplamıştık. Madrid maçından sonra içeride Olympiakos, Darüşşafaka Doğuş ve Barcelona Lassa'yı deviren sarı-kırmızılı takımımız, Euroleague'de kendisini son sıradan atmayı nihayet başardı. Ligde ise yoluna Fenerbahçe deplasmanı hariç dolu dizgin gitmeye devam ediyor. Bu yazımızda bu aylık süreç içindeki değerlendirmeyi yapmaya çalıştık.

ABDİ İPEKÇİ'Yİ HATIRLADIK!
CSKA Moskova, Kızılyıldız, Maccabi Tel Aviv, Fenerbahçe ve Real Madrid yenilgileriyle THY Euroleague'e tabiri caizse berbat bir başlangıç yapan Galatasaray Odeabank, Avrupa'da son sıralara oynayan bir takım izlenimi vermişti. 5'te 0 gibi beklenmeyen bir başlangıç bütün camiayı derinden üzmüştü. İspanya'daki Real Madrid maçından sonra içerde Yunan devi Olympiakos'u mağlup eden sarı-kırmızılı takımımız Euroleague'deki ilk galibiyetini tatmış oldu.

Olympiakos galibiyeti bu sezonki serüvenimizin şeklini değiştirebilecek bir kilit olabilir. Çünkü bu maçla birlikte Ergin Ataman başta olmak üzere tüm takım belli başlı şeyler öğrenmeye başladı. Birincisi kesinlikle Jon Diebler. Geldiği günden bu yana sayı şerefine muvaffak olmak bir yana, şut bile deneyemeyen ABD'li skorer, Galatasaray formasıyla en iyi maçını Olympiakos'a karşı oynadı. Genelde 2 numaralı pozisyonda görev alan Diebler, gerek zorlama gerekse set içinde kullandığı şutlarla maçın adamı oldu. Bu zamana kadar doğru düzgün kullanamadığımız Jon Diebler'ı, Olympiakos maçından bu yana kullanmayı öğrendik. Top eline gelirse atsın felsefesiyle sahada duramayacak kadar kritik bir skor eli olduğunun farkına vardık. Bu konuda koç kadar -belki koçtan da fazla- Diebler'ın da payı var. Daha fazla sorumluluk almaya ve pozisyonları zorlamaya başladı. Güvenilecek bir el olduğunun ispatını sahada yaptı ve kuşkusuz rotasyonda olmayı hak etti. Bu aylık süreçte Galatasaray Odeabank'ın kazandığı her maçta onun parmağı olduğunu görüyoruz. Şut tehditi bu denli yüksek bir oyuncunun yaratacağı spacing tehditi ile Tibor Pleiss, Alex Tyus gibi uzunlarımızı daha efektif kullanmaya başladık. Sinan Güler, Vladimir Micov ve Blake Schilb gibi toplu ve topsuz pozisyonda potaya giden oyuncularımıza yarattığı alanların kıymetini çok daha iyi anladık. Olympiakos maçının kilit adamı, kötü gidişata dur diyen 1. faktör kesinlikle Jon Diebler faktörü oldu diyebiliriz. Çok mu iyi savunma yaptık, hayır. Ancak taraftarın gücünü arkamıza alıp biz bu maçı kazanırız havasını 40 dakikaya yayabildik. Rotasyonumuzdaki skorer oyuncuları çok daha etkin ve dengeli bir şekilde kullanabildik.

Bir sonraki haftada Zalgiris Kaunas'la oynamak için Litvanya yolundaydık. Abdi İpekçi'deki ilk galibiyetten sonra bu maçın daha önemli bir maç olduğunun, hedef maç olduğunun, farkında olarak Litvanya'ya gittiğimizi düşünüyorum. Verilen demeçlerle de bu kanı desteklendi. Ancak Zalgiris koçu Sarunas Jasikevicius takımımızın zayıf yanlarını o kadar iyi analiz etmiş ki, 2 ve 3. çeyreklerde maç neredeyse kopma noktasına geldi. Savunmada adam dövecek kısalarımızın olmadığını, fazlasıyla kat kaçıran forvetlerimizin olduğunu çok iyi analiz etmişler ve bu yaralarımız üzerinden çok büyük hasar bıraktılar. Son çeyrekte olağan beşinden farklı olarak uzun bir beşle sahaya yerleşen Galatasaray Odeabank, Emir Preldzic'in oyunu yüksekten kurma avantajıyla maça ucundan kıyısından ortak olmayı başardı. Ancak maçın son dakikalarında Leo Westermann'a dur diyemedik. Son 2-3 dakikada resmen Westermann'a yenildik diyebiliriz. Kaptan Sinan Güler her ne kadar iyi oynasa da, hücumda tercih ettiği bireysel zorlamalar mağlubiyet sırasında öne çıktı. Bu mağlubiyetle birlikte Galatasaray Odeabank Avrupa'daki 6. yenilgisini almış oldu. Bu mağlubiyetten de bir şeyler öğrendiğimizi söyleyebiliriz. Birkaç cümle geride Emir Preldzic'in yukardan oyun kurmasıyla maça ortak olduk gibi bir cümle yazmıştım. İşte o cümlenin ağababasını Darüşşafaka Doğuş maçında gördük.


Türk temsilcisi olan ve astronomik rakamlarla Euroleague arenasına dahil olan Daçka, hedef olarak üst sıraları gözüne kestiren bir takım olarak göze çarpıyor. Açıkçası kaza bela yoluna devam eden bir takımı yenmeleri çok da sürpriz olmazdı. Ancak o gün Abdi İpekçi'de çok başka bir Galatasaray Odeabank vardı. Tibor Pleiss'ın gerek istatistik kağıdına gerekse sahaya imzasını bıraktığımaçta, bench oyuncumuz Emir Preldzic de sezonun en iyi görüntüsünü verdi. İlk yarıya kadar ortada geçen maçta ikinci yarıya 2-3 sayı farkla Daçka önde başladı. İlk yarıda Tibor'u çok etkin kullanan takımımız, 2 sayılık isabetlerde oldukça başarılıydı ama üç sayı yüzdemiz hiç iç açıcı değildi. İkinci yarı başlar başlamaz Emir'in asistinde Jon Diebler üçlüğü gönderdi. Bu iki oyuncunun böyle bir aktivitesi ilk beş maçta doğru düzgün olmadı bile. Ancak bu maçta, 2. galibiyetimizi almamızın en önemli sekanslarından biri bu pozisyon oldu. Emir'in Daçka kısası Brad Wanamaker ile eşleşmesini içerden ve dışardan çok verimli kullandık. Hem Wanamaker'ı faul probleminin içine attık, hem de benchten skor katkısı almayı başardık. Tibor'un maç sonuna kadar yüzdeli oynaması, Emir ve Micov'un gerektiği anlarda doğru sorumluluk alması Euroleague'deki 2. galibiyeti almamızı sağladı. Ayrıca bu maçın özellikle ikinci yarısında, topa baskılı yapan savunma anlayışının kırıntılarını gördük diyebiliriz. İleriye daha umutla bakmamızı sağlayan en önemli faktör, Diebler ve Emir ile başlayan savunma baskımız oldu. Bir sonraki hafta Abdi İpekçi'de Barcelona Lassa'yı ağırlamamız, bu galibiyet ile birlikte çok daha büyük bir anlam kazandı.

Daçka galibiyetinden sonra ilk defa bir galibiyet serisi yakalamak isteyen Galatasaray Odeabank, evinde ağırladığı Barcelona Lassa karşısında mutlak galibiyet parolası ile sahaya çıktı. Bunun için en uygun şey ise kesinlikle saha avantajımız oldu. Daçka maçından devam eden akıcı Galatasaray Odeabank hücumları Barcelona savunmasını alt üst etti. Öte yandan Tyrese Rice dışında çok fazla gününde olmayan Barça skorerleri de ekmeğimize yağ sürdü diyebiliriz. Maçın başından sonuna kadar bir resital sunan kaptan Sinan Güler, bu sezon sorumluluk aldığı maçlardan ilkini takımına kazandırmayı başardı. 18 sayı 6 asist ile oynayan kaptan, Neptunas maçındaki skor rekorunu da egale etti. Bu 4 maçla birlikte biraz biraz geçen seneki havamızı yakalamaya başladık. Ligde zaten kazanması gereken maçların çoğunu ite kaka kazanan bir takım görüntüsüne sahiptik. İçerideki Beşiktaş Sompo Japan maçı, alevlenen sinerjimizi korlaştırmamızı sağladı. Hem ligde hem de Avrupa'da takım olarak kazanan ve kaybeden bir hâlde oynamamızdaki en büyük yükselişlerden biri kesinlikle Beşiktaş maçıydı. Derbiyi kaybetseydik moral olarak da bu denli yukarılarda olamayacaktık. Bir diğer derbiyi ise Ataşehir'de oynadık. Rakibimiz çok daha dengeli ve kaliteli bir takımdı. Bu maçı kaybetmemiz moral olarak takımı üzmüş olabilir ancak şu anki süreçte kesinlikle kazanılması gereken bir maç olarak göze çarpmadığını düşünüyorum.

Diebler'ı kazandık, 2.21'lik bir uzuna sahip olduğumuzu farkettik, Emir'in uzun kollarını kullanmaya başladık gibi çoğu taktiksel detay bu konuyla ilgili aktarılabilir. Ancak en önemlisi, İpekçi'de Galatasaray Odeabank'ın gücünü yeniden hatırladık. Ve bu güç; Galatasaray Odeabank için sezonun gidişatını tamamiyle değiştirebilecek kadar dominant bir güç olabilir.

Hiç yorum yok

Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Blogger tarafından desteklenmektedir.
google.com, pub-1379219663774483, DIRECT, f08c47fec0942fa0