[ÇEVİRİ] Fatih Terim: Ben bir Galatasaray aşığıyım!
Galatasaray'da dördüncü döneminin ilk yılını şampiyonluk ile süsleyen İmparator, geçtiğimiz hafta Soccerbible'a röportaj verdi. Galatasaray sevigisinden taraftar ile olan bağına, tekliflerden kariyerine bir sürü soruyu yanıtlayan Terim, yabancı basını kendine hayran bırakmaktan da geri kalmamış. Bu özel röportajı sizler için çevirdik, keyifli okumalar.
Galatasaray kariyerinde hem teknik direktör hem de oyuncu olarak geçirdiği 800. maçından sonra, "İmparator" olarak adledilen kişinin ofisinde nedense gergin bir şekilde oturuyoruz. Fatih Terim, Türk medyasına bir senedir röportaj vermemişken, kulübün PR çalışanları kendisini sıkıntıya sokmaya gelmediğimiz için emin olmak istiyorlar. Hayır, buna cüret etmeyeceğiz. Sıkıntı yapılacak bir durum yok. Terim bir kez daha Süper Lig Şampiyonluğu'nun kıyısında. Bu röportaj gerçekleşirken sadece bir maç ve bir puana ihtiyaç vardı, işin tamamlandığını söylememize gerek yok herhalde. O dünya futbolunun en saygı duyulan teknik adamlarından biri, bu odadan içeriye girip lig şampiyonluğuna yakın olduğu kadar kuvvetli bir şekilde el sıkışından aşikar. O, pardon İmparator'un ciddi bir tavrı var.
Terim'in dördüncü kez dümene geçişi, ve bize düşünceli bir tavır ile "Haydi başlayalım" diyor.
Sayın Terim, Galatasaray'ın başına dördüncü geçişiniz. Her seferinde bu kulübe dönmenizi sağlayan şey nedir?
Gerçek şu ki, ben Galatasaray'a 1974'te gelip, kontrat imzalayıp, profesyonel bir şekilde hizmet ettiğim kulüp gibi basit görmüyorum. Burası benim kendimi adadığım ve ait hissettiğim yer, beni tanımlayan ve ne yaptığımı belirleyen yer. Hepsinden öte, burası unutulmaz başarıların yaşandığı yer. Benim bakışım böyle. Herkes "Buradan ilk ayrılışı", "İkinci dönemi", "Üçüncü gelişi" gibi şeyler söylüyor. Fakat ben buna ayrılış veya dönüş olarak bakmıyorum. Ben burayı benim tek yönüm olarak görüyorum. Buradan fiziki olarak ayrıldığım doğru fakat kulüp benim içimde her zaman yaşıyor.
Ayrılıklarının herhangi birinde "Bu son sefer" dediğiniz oldu mu?
Hayır, hiçbir zaman o yönde düşünmedim. Çünkü hiçbir zaman Galatasaray'a hizmet veya destek için bir ünvan peşinde koşmadım. Ben sadece Galatasaray'ın başarılarında adı olan bir kişi değilim, bir Galatasaray aşığı ve taraftarıyım da. Sevdiğiniz için hiçbir zaman "son defa" diye düşünmemelisiniz.
Her seferinde yeniden döndüğünüzde farklı hissettiniz mi?
Elbette evet. Duygularınız ve beklentileriniz hayat size yeni bakış açıları kazandırdıkça değişiyor. Her seferinde farklı anlamlar bulabiliyorsunuz. Bu beklentilerin korunması ve yeni beklentiler ve hedeflerle geri dönmenizden kaynaklanıyor. Bunları elde ettiğiniz tecrübe ve olgunluğa eklerseniz, bu her geri dönüşünüzde farklı bakabilmenizi sağlar.
Diğer kulüplerden de teklif aldığınıza eminiz. Neden her seferinde Galatasaray'a dönmeyi hiçbir tereddüt olmadan tercih ediyorsunuz?
Dönmek? Ben hiç ayrılmıyorum ki? Söylediğim gibi, fiziksel olarak ayrılıyor olsam da gerçekte durum öyle değil. Doğrusu, nerede bıraktıysam oradan başlıyorum. Herkesin hayal ettiği teklifler alıyorum, dahası rasyonel olarak baktığımızda bu teklifleri değerlendirmek daha doğru gözüküyor olabilir. Fakat ben hayata her zaman rasyonel bakmıyorum, ben hayata kalbim ve ruhumla da bakıyorum. Öyle olunca da, buradan ayrılmamış olsam da ruhum ve kalbim kararlarıma yön veriyor.
Dünyanın her yerinde maç yaptınız ve takım yönettiniz. Atmosfer bazında kıyaslayacak olursak Galatasaray'ı diğerleri ile nasıl karşılaştırırsınız?
Gerçek şu ki, endüstriyel futbol işini profesyonelce ve düzgün yapanların sayısını arttırıyor. Birçok yeni taktik, teknik, antrenman ve en önemlisi yeni teknolojiler tanıtılıyor. Futbol gelişiminde bu faktörlere borçlu. Fakat bir şey hiçbir zaman akıllardan çıkmamalı; insan faktörü.
İnsan faktörü futbolun gelişiminde kritik önemini koruyor; hangi değişiklik, hangi gelişim, hangi dış faktör desteği olursa olsun. İnsanlardan bahsettiğimizde, sadece gerçekler ve teorilerden konuşmak doğru olmaz. Ve en önemli faktör de kulüp ve oyuncuların tüm bu değişiklikler gerçekleşirken kimliklerini ve ruhlarını korumasıdır.
Bu ruh ve kimlik atmosferi oluşturur, para veya gelişim değil. Kulübümüz Galatasaray'ın bir kimliği, ruhu var. Ben dünyada hem çok maç oynadım, hem de çok maç yönettim. Bahsettiğim ruh ve kimliğin bir atmosferi şekillendiren en önemli faktör olduğuna tanık oldum. Kültürü, tarihi, değeri ve ruhu sayesinde Galatasaray benzersiz bir atmosferi hak ediyor, ve bunu mümkün olan en iyi şekilde gösteriyor.
Bahsettiğiniz gibi, Galatasaray taraftarı yeryüzündeki en arzulu taraftar gruplarından biri. Onları, sizin üzerinizdeki bıraktığı etki olarak nasıl tarif edersiniz?
Öyle gözüküyor ki oyuncular, teknik ekipler, yönetimler tarihe karışırken en önemli faktör aslında taraftarlardır. Mesela bu sene Galatasaray taraftarı olmasa sonuç bambaşka olabilirdi. Onlara çok şey borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Öte yandan, ülkenin kültürü, futbol perspektifi ve ülkenin takıma yüklediği anlam arzuyu getiren önemli faktörlerden. Şükürler olsun ki fark yaratan, dünyaya adını duyurmuş, kazandığımız kupalara imzalarını atmış bir taraftar grubuna sahibiz. Ev sahibi olduğumuz maçlarda ilk 11 değil, ilk 12'yi oluşturuyorum. Bu 12'lik listenin ilk sırası da taraftarımıza ayrılmış oluyor.
O halde Galatasaray taraftarı ile yakın bir ilişkiniz var diyebilir miyiz?
Birbirimizi gayet iyi anladığımızı ve tamamladığımızı düşünüyorum. Güvenin gelişmesi bir ilişkideki en önemli aşamadır. Ben taraftarla aramızdaki güvenin oldukça kıymetli olduğunu düşünüyorum.
Size yıllardır "İmparator" diye hitap ediyorlar. Bu da size duydukları saygının bir ibaresi. Bu lakabınız hakkında düşünceleriniz neler?
Bizim tarih kitaplarında okuduğumuz imparatorlar tarih boyunca sadece savaş kazanan figür değil, ayrıca yeni bir çağ başlatıp ülkelerinin kaderlerini değiştiren figürlerdir. Yani, bu benim için oldukça onurlu bir ünvan.
Geçen zaman ile taraftarla olan ilişkiniz evrildi mi?
Kesinlikle. Daha önce söylediğim gibi, bir güven hissi kurduk. Sonra, bu noktanın üzerine basmak isterim, kutsal gördükleri bu takımın başında ben olduğum zaman rahatlıyorlar ve bu rahatlık benim sırtıma daha fazla yük bindiriyor. Taraftarlarımızın beni sadece oyunu taktik ve teknik olarak yöneten kişi olarak görmemeleri önemli. Elbette bazen fiziki şartlar veya iki tarafın da kontrolü dışında gerçekleşen şeyler yüzünden öteklileşiyoruz fakat bu sadece bizim ilişkimizi olgunlaştırıyor. İki taraf da bunun aksi yöne dönmesine müsaade etmez.
Günlük yaşantınızda taraftar ile iletişim kuruyor musunuz?
Elbette kuruyorum, nereye gidersem gideyim. Onlar olmadan hiçbir şey mümkün olur muydu? Ne zaman birbirimizi görsek taraftarımızla sohbet ediyorum ve hiçbir zaman onları geri çevirmiyorum. Onları için en iyisini diliyorum. Onları mümkün olduğunca dinliyorum, iletişim kuruyorum, teşekkür ediyorum ve saygılarımı sunuyorum. Taraftarların hazırladığı videoları da izliyorum, mesajları okuyorum, yorumlara bakıyorum. En önemlisi, ne hissederlerse paylaştıklarını biliyorum. Galatasaray'ın onların hayatında oynadığı rol, benim hayatımda oynadığı rolden farklı değil. Yani, taraftarımızla hiçbir problemimiz yok.
Terim, tartışmasız Galatasaray'ın lideri. Ofisindeki odasında Türk Telekom Stadı'nda Galatasaray taraftarının da arkada bulunduğu bir fotoğrafı var. Maçtan mı? Pek değil. Bu fotoğraf Fenerbahçe derbisinden hemen önce çekilmiş. Kulüp taraftarlarına Fenerbahçe tarafından sınırlı sayıda bilet ayrıldığını bilen Terim maçtan önce antrenmanı taraftarına açmış. O, kulübün dinamikleri ile nasıl oynaması gerektiğini çok iyi biliyor. Takım, taraftardan ilham alıyor, taraftar da takımdan. Terim sadece takımı değil, bütün kulübün ruh halini seçiyor. O bir dahi.
Bu noktada İmparator tam akışa giriyor. Biz de takım konuşmalarının ne kadar derin ve ilham verici olduğunu hayal ediyoruz. Terim konuşunca, sadece dinliyorsunuz. Bir ara, antrenman sahalarından gelen sesler yüzünden duruyoruz. Terim camdan sarkıp ıslık çalıyor, bir bakış atıyor ve ses kesiliyor. Sorulara geri dönüyoruz.
Sayın Terim, Galatasaray formasını giyen oyuncularınızdan her seferinde ne bekliyorsunuz?
Sadece kazanmayı düşünmüyorum. Futbol ayrıca izlerken keyif aldığınız ve izlediğiniz bir oyun. İnsanlar futbolu seyrettiğinde, ortaya konan futboldan zevk alabilmeli. Ben bunu ilk günümden beri amaç edindim. İç, dış, Avrupa farketmeksizin. Söylemeye çalıştığım, oyuncularımın performanslarından keyif alabilmeliler. Tamam, kazanmak önemli ama taraftarımız kaybederken de gurur veren bir takım görmeli.
Bir diğer deyişle, taraftarlar oyuncuların savaşma kapasitelerinden gurur duymalılar. Bu takımın oyuncuları, yüz yıldan fazla tarihe sahip olan bu kulübün formasını özenle taşımalılar. Benim için oyuncuların sadece bireysel yeteneklerini sergilemeleri önemli değil. Ben her zaman onlara hangi formayı terlettiklerini iyi anlamaları gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Bu hem benim hem de Galatasaray taraftarı için önemli.
İstanbul dünya üzerindeki önemli derbilerden birkaçına ev sahipliği yapıyor. Futbol, İstanbullular'a ve Galatasaraylılar'a ne ifade ediyor? Sadece bir oyun diyemeyiz. Katılıyor musunuz?
Evet, bu doğru. Bizim kültürümüz futbol dendiği zaman çok fazla anlam içeren bir yapıya sahip. Burada kendisini futbol aracılığı ile tanımlayan insanlar var. Kendilerini tuttuğu takım aracılığı ile ifade eden insanlar var ve kendilerini takımlarına göre programlayan insanlar var. Bu arzuya katılmak önemli. Öncelikle, bir takım kesinlikle iyi oynamalı ve kazanmalı. İnsanlar bunu bekliyor. Taraftarlar antrenörlerinin ve oyuncularının kendileri gibi takıma adanmış olmasını bekliyor. Bu olmazsa, her türlü eleştiriye maruz kalabilirsiniz. Galatasaray taraftarı için bugün kadar gelecek de önemli. Bizi beklentileri ile bir sonraki başarı için cesaretlendiriyorlar.
Her şampiyonluğunuz bir öncekine göre daha özel oluyor mu?
Elbette. Hepsi farklı hikayeler ve anlamlar içeriyor. Fakat bu şampiyonluğu kazanırsak benim için daha anlamlı ve özel olacak. Bunun nedenini açıklayamam.
Bu şehrin en çok sevdiğiniz yanı nedir?
Öncelikle, ailem ve hatıralarım. Bir şehir ile bağ kurmak, onu sevdiğinizi belirtmek sadece aileniz ve onunla yaşadığınız hatıralarla mümkün oluyor.
Sizin döneminizdeki oyuncularla bugünün oyuncularını nasıl kıyaslarsınız? Nasıl farklılıklar var; sosyal, yaşam tarzı ve diğer faktörler olarak?
Hayatın bir çok noktasında olduğu gibi bir çok değişiklik yaşandı. Futbol da oldukça büyük bir dönüşüm geçiriyor. Ben oyuncuyken, bir önceki nesle göre avantajlı olmamıza rağmen bugünün gelişimi yoktu. Ligler profesyoneldi fakat oyuncular hala amatör ruhu taşıyordu. Her şey farklıydı, organizasyonlar, gelirler, taraftarlar ve kurallar da buna dahil. O zamanlar oyuncular kendilerine rehberlik etmek, yatırım yapmak, yeteneklerini geliştirmek, sağlıklarına dikkat etmek ve iyi bir aile lideri olmak zorundaydılar.
Bugün, bu kriterleri daha kolay hale getiren alanlar var. Onları yöneten, hayatlarını kolaylaştıran, reklamlarını yapan, ve diğer detaylarla ilgilenenler var. Bunlar çok önemli farklılıklar. Ben bizim takımımızdan fazlaca örnek verebilirim. Mesela Nagatomo, evde yemek yiyor. Kendisi için evde yemek pişiren biri var. Bir diğer oyuncunun kişisel koçu, bir diğerinin ise egzersiz koçu var. Bu bütün dünyada aynı. Bütün farklılık da burada.
Bir daha futbol oynama şansınız olsa, kendi çağınızda mı yoksa bugünün çağında mı oynamak isterdiniz?
Bu zor bir soru, her iki çağın da kendine has özellikleri var. Yaptığı şeylerden pişmanlık duymayan biri olarak sadece bir defa keşke dediğim bir an var. O da futbolu bıraktığım zaman. Ben 31 gibi oldukça genç bir yaşta emekliye ayrıldım.
Bu bugün için oldukça genç bir yaş. Bunun arkasında bir sebep var mıydı?
Evet vardı. Ben profesyonel ligde 16 yaşımdayken oynadım. Güneyde oynarken 17 yaşımda ilk defa en golcü oldum. Sonra Adana Demirspor'un kaptanlığını yaptım. Galatasaray'a 20 yaşımda geldim. 23 yaşımda ise hem Milli Takım, hem de Galatasaray kaptanlığı yaptım. Erken başlayıp kontrolü ele aldığında şu soruyu duyuyorsun: O hala oynuyor mu? Sonra "Hala mı?" diye soruyorsun. Bu soruyu 30 yaşındaki bir adama soruyorlar. O zamanlar yaşlı görülen o yaş algısı şimdi değişti. Şimdi 30 yaşındaki bir oyuncu için kariyerine daha devam edebilir diye düşünülüyor.
Ve saçma bir yaklaşım var; "Hala iyiyken emekli olmalı." Hadi canım, neden hala iyi olduğunda emekliye ayrılsın? "Zirvedeyken emekliye ayrılsın!" Neden biri zirvedeyken emekliye ayrılır ki? Bu çok saçma bir beklenti.
Antrenman sahası sizin eviniz gibi, hayatınızın büyük bir bölümünü burada geçiriyorsunuz. Oyuncuyken buradaki hatıralarınız neler?
Ben oyuncuyken, tam bulunduğumuz yer. 1996'da geri döndüğümde bu alana sahiptim. Bütün alanlara yakın olmak istedim. Ve bu oda benim için bir anlam ifade ediyordu. İki kişi her bir ufak odada kalabilirdi, ve ben büyüğünde yalnız kalabilirdim.
Yani, şu an oturduğumuz ofis sizin yatak odanız mıydı?
Evet, bu bina bizim kamp binamızdı. Sonradan ben burayı bizim teknik ofisimize dönüştürdüm. Kamp binamızı da taşıdık. Antrenörler bir yandaki blokta kalıyorlar, analistler burada. Diğer kısımlar da asistanlar ve sekreterler için ayrılmış vaziyette. Burası benim için çok şey ifade ediyor. Her şeyim burada, benim için özel bir mekan.
Ve nihayetinde birkaç fotoğraf için sahaya iniyoruz. Evi olarak adlandırdığı bu tesiste bize güzel bir tur sağlıyor. Kulüp çalışanları onu gördüğünde selamını esirgemiyor. Tesisi, taktiklerini eskiden yatak odası olan yerden yapabilmek için ince ayrıntısına kadar düzenlemiş ve bu onun mirası.. Sonunda teşekkür etmek için elini sıktığımızda bize saha kenarındaki bitkileri gösteriyor, elbette bitkiler de onun seçimi...
Bu röportajın aslı Soccerbible tarafından yapılmış olup FCN Blog tarafından dilimize çevrilmiştir. Kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır.
Hiç yorum yok
Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.