M.Oğuz Röp. - I. Kısım
Öncelikle ligdeki Mersin maçına kadar olan süreci, oynanılan maçları ve alınan sonuçların genel bir yorumunu; kısa bir özetini alabilir miyiz? Bir taraftar gözüyle, bir menajer gözüyle..
Biliyorsunuz ki; son iki-üç senedir takımın şampiyon olması için ne gerekiyorsa onları yapmaya çalıştık. Sezon başında çok büyük ümitlerle takım kuruyorsunuz, mecazi bir tabirle, sırtınızı yaslayıp bacak bacak üzerine atıp keyifle o takımı izlemek istiyorsunuz, en azından birçok maçta… fakat tabiî ki bu şekilde olmuyor, olması da aslında mümkün değil. Özellikle sezon başında takıma yeni gelenlerin yaşadığı adaptasyon süresinin doğal zorlukları oluyor. En başta bazı istikrarları sağlamak gerekiyor. İyi yabancılar ve Türk oyuncular ile uzun süreli anlaşmalar yapmak bunun ilk adımı bence. Baktığınızda 2007-2008 sezonunda takımımıza gelen oyuncular uzun süreli anlaşma yapmaktan kaçındılar çünkü kapalı bir kutuyduk ve geçmişteki mali krizlerin korkusu vardı üzerlerinde. Sonra ki sezon oyuncularımız 2’şer senelik sözleşmeleri rahatlıkla imzaladılar. Bu duruma en güzel örnek Sophia Young gibi dünya çapında bir oyuncunun 3 sezondur Galatasaray’ı tercih etmesidir ve kendisi burada oldukça mutlu. Kalıcı başarılar için oyuncu, antrenör, teknik ve idari kadrolarda olduğu gibi bütçe ve sponsorluk konularında da istikrar sağlamak ve Euroleague’te kalıcı olmak gerekir.
Aslında Mersin maçına kadar zamanı geçen sezonun sonuna giderek yani 2009’un Mayıs ayından itibaren konuşmak lazım. İşler aslında en başından biraz karışık başlamıştı. Bildiğiniz gibi 2008 – 2009 sezonu sonunda antrenörümüz Sayın Okan Çevik’ti . Sezon bittikten sonra hep beraber yeni sezon için transfer ve yaz dönemi hazırlık kamplarını planlamak üzere çalışmaya başladık. Yaklaşık 2 ay sürdü bu çalışmalar. Bu arada TBL maçları devam ediyordu. Kendisiyle baktığınızda oldukça kısa bir dönem çalışmıştık ama hem oyuncular hem teknik ve idari ekip ile o kadar güzel bir sinerji yaratılmıştı ki gidişi hepimiz için gerçekten büyük bir moral bozukluğu oldu. Keşke bizim sezonumuz bittiğinde kendisinin Erkek Takımına alınabileceği ihtimali bizlere söylenmiş olsaydı. Okuyanlar bilirler, o zaman yazdığım bazı mesajlarda da bu karara tepkimi dile getirmiştim. Hatta Okan Abi’ye de küsmüştüm :) Bu teklif yapıldıktan sonra Okan Abi’nin kabul etmemesi gibi bir sonucu beklemek zaten hayal olurdu çünkü bizimle anlaşmadan önce sadece erkek takımları ile çalışmıştı ve gönlü normal olarak o taraftaydı. Ancak biliyorum ki bu karar O’nun içinde çok kolay olmamıştı. Oyuncularımızda bu karara çok üzüldüler. Hatta sevgili Esra, Okan Abi’ye “Sizinle oynayan oynamayan herkes mutlu ayrılıyordu salondan” yorumunu yapmış. Takım olarak, beraberce inandığımız bir hücum ve savunma kurgusuyla savaşarak Avrupa Şampiyonluğunu almıştık. Play off yarı finalinde ise Işıl’ın hepimizi üzen o sakatlığına kadar takımımızın nasıl şahlandığını beraberce görmüştük. Bazen düşünüyorum da eğer bu değişiklik olmasaydı Basketbol Şubemizdeki her şey çok daha farklı olabilirdi. Nitekim bu değişiklik olduğunda hali hazırda, Türk oyunculardan Nilay dışındakilerin tüm görüşmeleri bitmişti. Yabancı oyunculardan da Sophia’nın transferi bitmiş, Seimone, Marina ve Yelena’nın kontratında son noktaya gelinmiş ve sadece imzaları kalmıştı. Değişiklik sonrasında antrenörümüz Yelena’nın transferini hemen bitirmemizi, Marina yerine İvana ile temasa geçmemizi istedi. Seimone için ise acele karar vermeme kararı alındı. Sonrasında Jia Perkins bulundu ve anlaşması imzalandı. Bu şekilde kadromuz oluşturulmuş oldu.
Son Mersin maçında aldığımız 30 sayılık farklı yenilgi, onun öncesinde Vilnius maçındaki yenilgi ve sezon başında Samsun Basket'e karşı alınan yenilgi geçen sezon Avrupa Şampiyonu olmuş ve bu sene yola şampiyonluk hedefiyle çıkan takımımıza yakışmadı. Samsun ve Vilnius yenilgilerinin olmaması gerektiğini düşünüyorum. Mersin maçındaki skor ise benim için neredeyse bardağı taşıran son damlaydı. Mersin elbette küçümsenecek bir takım değil, direkt ligi hedefleyerek hazırlanan bir takım. Kadrosuna baktığınızda sadece ABD'li oyuncular bulunuyor, Avrupa Kupalarında boy göstermiyor. Bu demektir ki; ligde direkt olarak şampiyonluk hedefiyle yola çıkılmış. Siz bütün hafta diğer rakiplerinizle uğraşırken onlar oturup size hazırlanıyor. Evinde gerçekten çok etkili bir takım. Evet, yenilmek var fakat makul bir şekilde yenilmek var. Yenilen 30 sayı açıkçası benim kabul edebileceğim bir sonuç değil.
Mersin maçı sonrası neler yaşandı.. Sizi istifa ettiren durum, durumlar neydi?
Beni istifa ettiren durumlar sadece Mersin maçının farklı kaybedilmesi değildi tabii ki. O maçtan sonra soyunma odasında çok makul konuşmalar oldu açıkçası. Zafer Abi (Kalaycıoğlu) kendi içindekileri söyledi, oyunculara gayet medeni bir biçimde "Siz neler düşünüyorsunuz ?, Bir şeyler söylemek isteyen var mı?" diye sordu. Neticede o maçtan sonra oyuncular birbirini görmeyecekti, arada uzunca bir tatil vardı. Bu durum sonrasında herkes eteğindeki taşları döktü ortaya diyebiliriz. Ama özünde baktığınızda herkes başarı için şampiyonluk için ne gerekiyorsa aslında aynı şeyleri söyleyip, farklı dillerde farklı şekillerde ifade etti. Bende söyledim, oyuncularda söyledi. Aslında güzelde konuşmalar oldu. Zaten benzeri bir konuşmayı hemen Vilnius maçından sonra da soyunma odasında konuşmuştuk. Ama o dönem içinde hem sayı atmakta yaşadığımız problemler hem de bazı savunma zaaflarımız vardı. En azından bu kadar sayı atma potansiyeline sahip bir takımın sayı pozisyonlarına girmekte zorlanmasına gerçekten anlam veremiyorum.
Bu takım dışarıdan fazlaca yıpratılmaya çalışıldı. Herkes görüyordu ki burada emin adımlar ile gidilmesi bazıları için tehlike yaratacaktı. Birazcık meyve veren ağaç taşlanır misali oldu demek yanlış olmaz sanırım.
İstifanızı detaylarıyla anlatır mısınız? Öncesi, sonrası, yaşananlar..
Bir kan değişikliği, bazen birilerinin eksikliği diğerlerini yada geride kalanları daha fazla motive eder.. Nasıl ki takımınızda çok etkili bir oyuncu sakatlanır sonra diğer oyuncular kendi performanslarının üzerinde oyun sergilerler ve daha fazla olayı benimserler… Bende o zaman bir değişikliğin takım adına daha faydalı olacağını düşündüm. Sonrasında aynen bu kelimelere benzeyen cümleler ile bir talepte bulundum yönetimden. Şayet bu değişikliğin faydalı olacağına inanıyorlarsa ben bunu yapmaya hazırım diye… Sonrasında yönetim tarafından hiçbir yerde açıklama yapmamam ve beklemem söylendi. Bende Galatasaray etiğine uygun bir şekilde 19 gün boyunca yani Tarsus maçından bir gün öncesine kadar bekledim. Bu sessizlik sonrasında bu talebin kabul olduğu açıklandı. Sanırım 20 Aralık’ta oynanmıştı Mersin maçı ve sonrasında Tarsus maçına kadar bir bekleyiş oldu. Bu şekilde bir karar verildi. Hepimiz için hayırlısı olsun. Galatasaray’ımız için de hayırlısı bu ise o zaman iyi ki böyle bir karar verilmiş diyebilirim.
Kırgınlığınız var mı peki Galatasaray camiasına.. Gerek şubeye, gerek yönetime..
Galatasaray’a hiç bir kırgınlığım yok, olmaz ve olamazda. Galatasaray benim hayat biçimim. Neticede altyapısında forma giymiş, kongre üyesi sıfatıyla iyi bir Galatasaraylıyım. Bundan sonra basketbol şubesinden sadece beklentim olabilir. Neticede 3 senedir burada güzel bir yapı kurmaya çalıştık, gecem gündüzüm birbirine girdi, tabir-i caizse yoktan var ettik diyebiliriz. Bunun sonucunda resmi bir şekilde görevde olsam da olmasam da en azından bir taraftar olarak şampiyonluk görmek gibi bir beklentim var. Neticede bu sene şampiyon olabilecek bir kadro kurduğumuzu düşünüyorum. Bundan sonra bu şube için çalışan herkes yarattığımız misyonu devam ettirmelidir. Yukarıda belirttiğim gibi eğer sezon başındaki antrenör değişikliği olmasaydı bu takım önümüzdeki senelerde Türkiye’de ki tüm kupalara ambargo koyacak ve Euroleague’te birkaç sene içinde derece getirecek bir hedefe koşuyordu. Çünkü bu sinerjiyi tüm ekip olarak yakalamıştık. Bunu bir bayrak koşusu olarak düşünün ve ben bir bayrak teslim ettim. Şimdi koşanlarında aynı hedefe doğru en az benim koştuğum aynı hızla koşmaları gerekiyor. Bu şekilde olmaması en çokta beni üzer ve işte o zaman şubeyi bu hale getirenlere kırgınlığım olabilir.
İstifanız sonrasında neler yapıyorsunuz? Nasıl geçiyor zamanınız, sizin için yorucu geçen günlerden sonra iyi bir tatil oldu diyebilirmiyiz?
En başta sizlere, taraftarlara çok teşekkür etmek istiyorum. Hiç bir şekilde olaydan kopmama izin vermediniz. Bu benim için çok duygusal bir durum. Buraya bile çiçekle geldiniz bu beni gerçekten çok duygulandırdı. Bilmiyorum daha evvel böylesine yüce bir duygu başka bir menajere yaşatılmış mıdır, yaşanmış mıdır? Takımla beraber bir veda yemediğimiz oldu, o yemeğe taraftarların bir kısmı da geldi. Orada söylenenler, ambians, onun sonrasında bana gelen mesajlar, şiirler,şarkılar, klipler, türküler.. Maçlarda söylenen “Mihriban” türküsü.. Ben pek maçlara gelmesem de televizyondan duyuyorum veya bana söyleniyor sonrasında.. Ayrılmış gibi hissetmiyorum kendimi sizlerin sayesinde. Ama gerçekten seninde söylediğin gibi bu çok yoğun iş temposu sonrasında dinlenmeye ihtiyacım varmış gerçekten. Güzel bir tatil oluyor şu anda :) :) Açıkçası teklifler ile de çok ilgilenmiyorum. Şu anda gerçek bir dinginliğe ihtiyacım var. Bazen oyunculara çok fazla idman yaptırırsınız, bir dinlenme ihtiyaçları doğar. Bendede böyle bir durum varmış, bırakınca anladım bunu; serbest zamanların kıymetini yeni yeni anlıyorum. Aklınız elbette maçta oluyor, televizyondan maçı seyrederken uzanıp söylemek istediğiniz şeyler oluyor. Orayı görüyorlar mı, burayı görüyorlar mı diye bir müdahale etme isteği oluyor, bunlar içinizdeki heyecandan ötürü. Ama bu dönemi dinlenerek geçirmem benim bazı konuları sakin kafayla düşünmem için iyi bir ara oldu diyebiliriz.
Biliyorsunuz ki; son iki-üç senedir takımın şampiyon olması için ne gerekiyorsa onları yapmaya çalıştık. Sezon başında çok büyük ümitlerle takım kuruyorsunuz, mecazi bir tabirle, sırtınızı yaslayıp bacak bacak üzerine atıp keyifle o takımı izlemek istiyorsunuz, en azından birçok maçta… fakat tabiî ki bu şekilde olmuyor, olması da aslında mümkün değil. Özellikle sezon başında takıma yeni gelenlerin yaşadığı adaptasyon süresinin doğal zorlukları oluyor. En başta bazı istikrarları sağlamak gerekiyor. İyi yabancılar ve Türk oyuncular ile uzun süreli anlaşmalar yapmak bunun ilk adımı bence. Baktığınızda 2007-2008 sezonunda takımımıza gelen oyuncular uzun süreli anlaşma yapmaktan kaçındılar çünkü kapalı bir kutuyduk ve geçmişteki mali krizlerin korkusu vardı üzerlerinde. Sonra ki sezon oyuncularımız 2’şer senelik sözleşmeleri rahatlıkla imzaladılar. Bu duruma en güzel örnek Sophia Young gibi dünya çapında bir oyuncunun 3 sezondur Galatasaray’ı tercih etmesidir ve kendisi burada oldukça mutlu. Kalıcı başarılar için oyuncu, antrenör, teknik ve idari kadrolarda olduğu gibi bütçe ve sponsorluk konularında da istikrar sağlamak ve Euroleague’te kalıcı olmak gerekir.
Aslında Mersin maçına kadar zamanı geçen sezonun sonuna giderek yani 2009’un Mayıs ayından itibaren konuşmak lazım. İşler aslında en başından biraz karışık başlamıştı. Bildiğiniz gibi 2008 – 2009 sezonu sonunda antrenörümüz Sayın Okan Çevik’ti . Sezon bittikten sonra hep beraber yeni sezon için transfer ve yaz dönemi hazırlık kamplarını planlamak üzere çalışmaya başladık. Yaklaşık 2 ay sürdü bu çalışmalar. Bu arada TBL maçları devam ediyordu. Kendisiyle baktığınızda oldukça kısa bir dönem çalışmıştık ama hem oyuncular hem teknik ve idari ekip ile o kadar güzel bir sinerji yaratılmıştı ki gidişi hepimiz için gerçekten büyük bir moral bozukluğu oldu. Keşke bizim sezonumuz bittiğinde kendisinin Erkek Takımına alınabileceği ihtimali bizlere söylenmiş olsaydı. Okuyanlar bilirler, o zaman yazdığım bazı mesajlarda da bu karara tepkimi dile getirmiştim. Hatta Okan Abi’ye de küsmüştüm :) Bu teklif yapıldıktan sonra Okan Abi’nin kabul etmemesi gibi bir sonucu beklemek zaten hayal olurdu çünkü bizimle anlaşmadan önce sadece erkek takımları ile çalışmıştı ve gönlü normal olarak o taraftaydı. Ancak biliyorum ki bu karar O’nun içinde çok kolay olmamıştı. Oyuncularımızda bu karara çok üzüldüler. Hatta sevgili Esra, Okan Abi’ye “Sizinle oynayan oynamayan herkes mutlu ayrılıyordu salondan” yorumunu yapmış. Takım olarak, beraberce inandığımız bir hücum ve savunma kurgusuyla savaşarak Avrupa Şampiyonluğunu almıştık. Play off yarı finalinde ise Işıl’ın hepimizi üzen o sakatlığına kadar takımımızın nasıl şahlandığını beraberce görmüştük. Bazen düşünüyorum da eğer bu değişiklik olmasaydı Basketbol Şubemizdeki her şey çok daha farklı olabilirdi. Nitekim bu değişiklik olduğunda hali hazırda, Türk oyunculardan Nilay dışındakilerin tüm görüşmeleri bitmişti. Yabancı oyunculardan da Sophia’nın transferi bitmiş, Seimone, Marina ve Yelena’nın kontratında son noktaya gelinmiş ve sadece imzaları kalmıştı. Değişiklik sonrasında antrenörümüz Yelena’nın transferini hemen bitirmemizi, Marina yerine İvana ile temasa geçmemizi istedi. Seimone için ise acele karar vermeme kararı alındı. Sonrasında Jia Perkins bulundu ve anlaşması imzalandı. Bu şekilde kadromuz oluşturulmuş oldu.
Son Mersin maçında aldığımız 30 sayılık farklı yenilgi, onun öncesinde Vilnius maçındaki yenilgi ve sezon başında Samsun Basket'e karşı alınan yenilgi geçen sezon Avrupa Şampiyonu olmuş ve bu sene yola şampiyonluk hedefiyle çıkan takımımıza yakışmadı. Samsun ve Vilnius yenilgilerinin olmaması gerektiğini düşünüyorum. Mersin maçındaki skor ise benim için neredeyse bardağı taşıran son damlaydı. Mersin elbette küçümsenecek bir takım değil, direkt ligi hedefleyerek hazırlanan bir takım. Kadrosuna baktığınızda sadece ABD'li oyuncular bulunuyor, Avrupa Kupalarında boy göstermiyor. Bu demektir ki; ligde direkt olarak şampiyonluk hedefiyle yola çıkılmış. Siz bütün hafta diğer rakiplerinizle uğraşırken onlar oturup size hazırlanıyor. Evinde gerçekten çok etkili bir takım. Evet, yenilmek var fakat makul bir şekilde yenilmek var. Yenilen 30 sayı açıkçası benim kabul edebileceğim bir sonuç değil.
Mersin maçı sonrası neler yaşandı.. Sizi istifa ettiren durum, durumlar neydi?
Beni istifa ettiren durumlar sadece Mersin maçının farklı kaybedilmesi değildi tabii ki. O maçtan sonra soyunma odasında çok makul konuşmalar oldu açıkçası. Zafer Abi (Kalaycıoğlu) kendi içindekileri söyledi, oyunculara gayet medeni bir biçimde "Siz neler düşünüyorsunuz ?, Bir şeyler söylemek isteyen var mı?" diye sordu. Neticede o maçtan sonra oyuncular birbirini görmeyecekti, arada uzunca bir tatil vardı. Bu durum sonrasında herkes eteğindeki taşları döktü ortaya diyebiliriz. Ama özünde baktığınızda herkes başarı için şampiyonluk için ne gerekiyorsa aslında aynı şeyleri söyleyip, farklı dillerde farklı şekillerde ifade etti. Bende söyledim, oyuncularda söyledi. Aslında güzelde konuşmalar oldu. Zaten benzeri bir konuşmayı hemen Vilnius maçından sonra da soyunma odasında konuşmuştuk. Ama o dönem içinde hem sayı atmakta yaşadığımız problemler hem de bazı savunma zaaflarımız vardı. En azından bu kadar sayı atma potansiyeline sahip bir takımın sayı pozisyonlarına girmekte zorlanmasına gerçekten anlam veremiyorum.
Bu takım dışarıdan fazlaca yıpratılmaya çalışıldı. Herkes görüyordu ki burada emin adımlar ile gidilmesi bazıları için tehlike yaratacaktı. Birazcık meyve veren ağaç taşlanır misali oldu demek yanlış olmaz sanırım.
İstifanızı detaylarıyla anlatır mısınız? Öncesi, sonrası, yaşananlar..
Bir kan değişikliği, bazen birilerinin eksikliği diğerlerini yada geride kalanları daha fazla motive eder.. Nasıl ki takımınızda çok etkili bir oyuncu sakatlanır sonra diğer oyuncular kendi performanslarının üzerinde oyun sergilerler ve daha fazla olayı benimserler… Bende o zaman bir değişikliğin takım adına daha faydalı olacağını düşündüm. Sonrasında aynen bu kelimelere benzeyen cümleler ile bir talepte bulundum yönetimden. Şayet bu değişikliğin faydalı olacağına inanıyorlarsa ben bunu yapmaya hazırım diye… Sonrasında yönetim tarafından hiçbir yerde açıklama yapmamam ve beklemem söylendi. Bende Galatasaray etiğine uygun bir şekilde 19 gün boyunca yani Tarsus maçından bir gün öncesine kadar bekledim. Bu sessizlik sonrasında bu talebin kabul olduğu açıklandı. Sanırım 20 Aralık’ta oynanmıştı Mersin maçı ve sonrasında Tarsus maçına kadar bir bekleyiş oldu. Bu şekilde bir karar verildi. Hepimiz için hayırlısı olsun. Galatasaray’ımız için de hayırlısı bu ise o zaman iyi ki böyle bir karar verilmiş diyebilirim.
Kırgınlığınız var mı peki Galatasaray camiasına.. Gerek şubeye, gerek yönetime..
Galatasaray’a hiç bir kırgınlığım yok, olmaz ve olamazda. Galatasaray benim hayat biçimim. Neticede altyapısında forma giymiş, kongre üyesi sıfatıyla iyi bir Galatasaraylıyım. Bundan sonra basketbol şubesinden sadece beklentim olabilir. Neticede 3 senedir burada güzel bir yapı kurmaya çalıştık, gecem gündüzüm birbirine girdi, tabir-i caizse yoktan var ettik diyebiliriz. Bunun sonucunda resmi bir şekilde görevde olsam da olmasam da en azından bir taraftar olarak şampiyonluk görmek gibi bir beklentim var. Neticede bu sene şampiyon olabilecek bir kadro kurduğumuzu düşünüyorum. Bundan sonra bu şube için çalışan herkes yarattığımız misyonu devam ettirmelidir. Yukarıda belirttiğim gibi eğer sezon başındaki antrenör değişikliği olmasaydı bu takım önümüzdeki senelerde Türkiye’de ki tüm kupalara ambargo koyacak ve Euroleague’te birkaç sene içinde derece getirecek bir hedefe koşuyordu. Çünkü bu sinerjiyi tüm ekip olarak yakalamıştık. Bunu bir bayrak koşusu olarak düşünün ve ben bir bayrak teslim ettim. Şimdi koşanlarında aynı hedefe doğru en az benim koştuğum aynı hızla koşmaları gerekiyor. Bu şekilde olmaması en çokta beni üzer ve işte o zaman şubeyi bu hale getirenlere kırgınlığım olabilir.
İstifanız sonrasında neler yapıyorsunuz? Nasıl geçiyor zamanınız, sizin için yorucu geçen günlerden sonra iyi bir tatil oldu diyebilirmiyiz?
En başta sizlere, taraftarlara çok teşekkür etmek istiyorum. Hiç bir şekilde olaydan kopmama izin vermediniz. Bu benim için çok duygusal bir durum. Buraya bile çiçekle geldiniz bu beni gerçekten çok duygulandırdı. Bilmiyorum daha evvel böylesine yüce bir duygu başka bir menajere yaşatılmış mıdır, yaşanmış mıdır? Takımla beraber bir veda yemediğimiz oldu, o yemeğe taraftarların bir kısmı da geldi. Orada söylenenler, ambians, onun sonrasında bana gelen mesajlar, şiirler,şarkılar, klipler, türküler.. Maçlarda söylenen “Mihriban” türküsü.. Ben pek maçlara gelmesem de televizyondan duyuyorum veya bana söyleniyor sonrasında.. Ayrılmış gibi hissetmiyorum kendimi sizlerin sayesinde. Ama gerçekten seninde söylediğin gibi bu çok yoğun iş temposu sonrasında dinlenmeye ihtiyacım varmış gerçekten. Güzel bir tatil oluyor şu anda :) :) Açıkçası teklifler ile de çok ilgilenmiyorum. Şu anda gerçek bir dinginliğe ihtiyacım var. Bazen oyunculara çok fazla idman yaptırırsınız, bir dinlenme ihtiyaçları doğar. Bendede böyle bir durum varmış, bırakınca anladım bunu; serbest zamanların kıymetini yeni yeni anlıyorum. Aklınız elbette maçta oluyor, televizyondan maçı seyrederken uzanıp söylemek istediğiniz şeyler oluyor. Orayı görüyorlar mı, burayı görüyorlar mı diye bir müdahale etme isteği oluyor, bunlar içinizdeki heyecandan ötürü. Ama bu dönemi dinlenerek geçirmem benim bazı konuları sakin kafayla düşünmem için iyi bir ara oldu diyebiliriz.
Hiç yorum yok
Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.