M.Oğuz Röp. - II. Kısım

Zafer Kalaycıoğ'lu hakkında konuşalım birde sizinle..
:) :) Zafer Abiyi çok uzun yıllardır tanıyorum. Baktığınızda bayan basketbol için uzun yıllardır emek harcayan sayılı antrenörlerden bir tanesi kendisi.. Bir çok kupası, başarısı, şampiyonlukları var. Ama bununla beraber Galatasaray’da nasıl olur sorusu vardı akıllarda… Nasıl adapte olur, neler olur diye çok düşünüldü,konuşuldu. Neticede yönetimin getirdiği bir antrenör, bizde ekip olarak ona mümkün olduğunca elimizden gelen desteği vermeye çalıştık. Ben bir profesyonelim, bir görev tanımlamam var ve başarı için ne gerekiyorsa onu yaparım... Umarım ki bu zamana kadar yapılan çalışmalar sonuç verir ve hepimizin umduğu gibi hedeflere ulaşılır.

Seimone Augustus'un kontratı, durumunun yanı sıra geleceği hakkında konuşabilirmiyiz?
Bazı arkadaşlar takımdaki eksikleri yazarken Işıl ve Seimone olarak yazıyorlar. Ama Seimone’un bizimle kontratı yok yani bizim oyuncumuz değil.. Şu anda serbest bir oyuncu. Yukarıda bahsettiğim gibi bu konu beklemeye alınmıştı. Sanırım şu anda kendisi ile anlaşılmaya çalışılıyor.

Abdi İpekçi'ye geçilmesi hakkında neler diyeceksiniz? Türkiye'nin en modern ama takımların en soğuk olduğu salon..
# Ben oyuncuyken de Abdi İpekçi vardı. Biz orada maç oynamak istemezdik. Zor gelirdi, saha daha büyük görünür, soğuk olur, ne kadar taraftar gelse de bazı maçlarda salon boş görünür. Ben oyuncunun durumunu anlıyorum. Tabii ki bu salon o vakitten bu vakte kadar kabuk değiştirdi. Saha içi koltukların olması, eskiden mevcut perde sistemi azda olsa bir sıcaklık yaratıp insanları derli toplu oturmaya itiyordu. Ayhan Şahenk'e gelen 500 kişi orada bir ses, görüntü, bir nefes, bir sıcaklık veriyordu. İpekçi'de 1500 kişi bile bunu sağlayamıyor. Dolayısıyla bunların hepsi kendimize ait salonumuzun olmamasından kaynaklanıyor. Sene başında bununla ilgili yapacak fazla bir şeyimiz yoktu. Bayan takımı ile erkek takımı ayrı salonlarda oynatmak çok zordu. Taraftarı bölemezsiniz zaten maç saatlerini zor ayarlıyorsunuz. Futbol takımı, erkek takımı, Avrupa maçlarını düşünüyorsunuz, bir çok kriter var. Euroleague'te ki minimum seyirci kapasitesi ile, Uleb’in ki farklı mesela.. Bu kriterleri ortak olarak sağlayan salon olması gerekiyordu. Maçlardaki reklam gelirlerini de kaybetmemeniz gerekiyor. Soruyorsanız maçlara yönetim geliyor, Başkan geliyor; o kadar uzakta oturuyor ki sahaya.. Orada gelip takıma daha yakın oturmaları gerekiyor aslında ben bunu da anlamıyorum. Mesela Şahenk'te oynadığımız Kursk maçında bütün yönetim son 1.5 periyot boyunca ayaktaydı ve oyuncu bu güveni çok net bir şekilde hissediyordu. İpekçi'de bunu hissedilmiyor maalesef.. Baktığınızda çok güzel bir salon, çıkışı-girişi-kafeteryası-güvenliği olan bir salon ama bayan basketbolu için daha ufak, Şahenk gibi salonlar daha uygun, dört tarafı tribünle dönen bir salon daha elverişli olacaktır. İnanıyorum ki kulübümüz bu konuya da çözüm getirecektir.

Galatasaray’ın dışında bulunmak nasıl bir duygu? Onca yıl kulübe hizmet ettikten sonra özellikle..
Tarsus maçından bir gün önce resmi açıklama yapılmıştı. Sonrasında takımdan gelen istekle ben o maça geldim, orada olmam takımın konsantrasyonunu nasıl etkiler bilemiyordum. Gitmek mi doğru gitmemek mi doğru diye düşünüyordum. Neticede bu bekleyiş süresi boyunca oyuncular Sayın Başkan’ı ziyaret etmişlerdi ve kendisinden gelen cevaplardan ötürü bir bekleyiş başlamıştı. Bu bekleyişin sonunda çıkan bu karar takımda bir şaşkınlık yaratmıştı. Takımdan istek gelince o şekilde bende maça geldim. Onları bir anda alışkanlıklarından ayırmak istemedim. Az buz değil kaç senedir uyguladığımız ritüeller vardı. Maç başlamadan önce Yasemin Horasan’ın sesini yanı başımda duydum; “ Mihriban Abla deyip elini uzattı… Bu bizim her maç öncesinde oyuncular sahaya çıkmadan önce yaptığımız bir organizasyondu. Hepsi yanıma tek tek gelip elime vurdular, hep yaptığımız gibi… Tabii ki hepimiz için garip bir durumdu. Marş çalınıyor o sırada ben nerdeyim, ekip arkadaşlarımın yanıma gelmeleri, oyuncuların bakışları, falan.. Çok etkilendim o maçın başında.. Ama o maç orada olmam gerekiyordu, en azından takım bir geçiş dönemi geçirecekti. Benchte değilim ama hala sahadayım, beni burada görsünler, en azından eksikliği çok hissetmesinler diye orada bulundum. Başta kaptanlar Yasemin ve Işıl olmak üzere bütün takıma teşekkür ediyorum. Sophia'ya, Tuğba'ya, Bahar'a, Esra'ya.. Hepsine çok çok teşekkür etmek istiyorum. O maçtan sonra çokta maçlarda olmamam gerektiğini düşündüm. Gitmek istiyorsunuz, özlediğiniz, alıştığınız, damarlarınızı besleyen bir ortam orası ama gitmek mi zor kalmak mı zor, olmak mı olmamak gibilerinden bir durumdu açıkçası. Ama şimdi takımın galibiyetler alması, bir ahengin oturması beni çok mutlu ediyor açıkçası..

Tekrardan göreve gelebilir misiniz?
Çok zor soruyorsun Barış :) :) Ben hep en iyisini isteyen bir kişi oldum, yetinmek yada idare etmek pek bana göre değil… Milli Takım olsun, oynadığım zamanda olsun veya Galatasaray olsun.. İlk günden beri o kadar çok tuğlayı üst üste koyduk ki; bununda bu şekilde devam etmesini isterim…İstiyorsunuz ki; bir şeyler bıraktığınız noktadan geriye gitmesin, aynı şekilde devam etsin veya daha ileriye gitsin. Aynı şekilde yada aynı pozisyona geri döner miyim bunun cevabını gerçekten bilmiyorum… ama tabii ki Galatasaray ile birlikte olmak benim için her zaman çok büyük bir onurdur. Hep söylenen bir söz vardır “Galatasaray’da görev alınmaz, verilir”. Böyle bir teklif gelirse seve seve oturur şeklini konuşurum. Şu ana kadar ciddi bir bilgi birikimim ve tecrübem oluştu. Kariyerimi Avrupa Şampiyonluğu titri ile taçlandırdım. Sahada yada saha dışında neler oluyor oldukça hakimim. Ancak artık yapmak istediğim bitirdiğim noktadan çok daha yukarıda bir görev. Galatasaray Takımı baktığınızda Türkiye'de bayan basketbolun lokomotifi. Avrupa'nın sayılı isimleri arasında.. Sophia'nın, Seimone'nin, Katie'nin transferi hiç kolay olaylar değildi gerçekten. Bunların perde arkası yazılarını okusanız, baksanız çok iyi anlarsınız. Aynı konu Türk oyuncular içinde geçerliydi..3-4 senelik bir gerileme durumu ve kümeden çıkıp gelmek… . Hiç bir oyuncu sizinle uzun süreli anlaşma yapmak istemiyor. Paralar ödenir mi, ödenmez mi; neler olur, neler olmaz? Fakat ilk senelerinden sonra her biri 2-3 yıllık sözleşmelere imza attılar ve uzattılar..Galatasaray zaten bir marka ve bu markanın altını daha çok nasıl doldurabiliriz diye düşünüyorum. Bakınca yenilmez arma tekrar geri dönsün istiyorum. Galatasaray sadece basketbol ile değil, bazı sosyal sorumluluk projelerinde yer alsın, giyimiyle, kuşamıyla, seyahatiyle her şeyiyle gıptayla bakılan bir yer olsun istiyorum. Ve buranın çok özel olmasını isterim. Bu yolda çok büyük adımlar attık. Bundan sonra geliştirmek ve devamını getirmek gerek ve ciddi bir emek işi.

Gizem, Dilara, Yasemen ve Bahar.. Hakkında görüşlerinizi alalım. Öncelikle altyapı hakkında görüşlerinizi alalım ve sırasıyla devam edelim..
Mümkün olduğunca altyapı takımlarımızın çok önemli maçlarında bulunmaya çalıştım. Göreve başladığım ilk sene altyapıya transfer yapma cesaretini gösteremedim. Bende Galatasaray’a altyapı transferiyim ama ben geldiğim senelerde Galatasaray Bayan Basketbol Şubesi en müthiş dönemini yaşıyordu. Şu anda Tugay'ın eşi olan Etkin ile aynı evdeydik. Her şeyimiz tamdı.. Kasap, manav, market alışverişimiz olurdu; servisle gidip gelirdik. Bir kız evladını küçük yaşta alıp başka bir şehre getirmek, hele ki o şehir İstanbul'sa ciddi bir sorumluluk.. Okulların ayarlanması, derslerinin takibi, evlerinin hazırlanması, güvenliği, yemekleri ve genel kontrollerini düşününce, oldukça büyük bir sorumluluk. Açıkçası biz bu oluşumu geçen sene sağladık altyapıda. Önce şehir içi, sonra şehir dışı transferler yaptık. Aynı sahada antrenman yaptığımız günlerde onları izleme fırsatımda oldu.
Aslında şöyle bir anı var, görevden ayrıldıktan sonra.. Yıldız takım kaptanlarından bana bir Emir mesajı geldi.. Ve "Mihriban abla takım seni maçta görmek istiyor" diye bir mesajdı kaptandan gelen. Onlardan böyle bir isteğin gelmesi, ufacık minik yavruların bunu düşünmesi ve bana mesaj atmaları. Çok hoş bir duygu..

Gizem'in transferi biraz uzun sürdü. Babasıyla uzun uzun oturup konuştuk, sonrada evlerine yakın olması nedeniyle bizi tercih ettiler. Tabii çok mutluluk duyduk. Onun gibi oyuncular basketbolda çok az bulunuyor. Boyu var ve çok zeki bir oyuncu Gizem.. Ben ondan çok şey bekliyorum. Geçen seneden beri yaptığımız çalışmalarımız sonrasında milli takıma seçildi. Çok güzel çalıştı kamplarda, zeki bir oyuncu olduğu için çabuk anladı. İnşallah Galatasaray'ın ve bayan basketbolun yıldızlarından olacaktır. O bizim yavrumuz diyebiliriz.. İlayda'nın top eline bu kadar mı yakışır, bu kadar kolay mı geçer insan, bu kadar kolay sayı pozisyonu yaratıyor kendisine. Hazal başka bir alem, ona ben bayılıyorum. Bonusumuz o bizim, bonus kafa :) Ama çok kaptırıyor kendisini, aşırı isteyerek oynuyor ve haliyle çok strese giriyor. Saçı ayrı, çorabı ayrı.. Kafasına çok takıyor kısacası.. Ama inşallah bu takımda görev alabilirler. Biraz boy handikapları var; Hazal ve İlayda için söylüyorum ama umarım bu eksikliklerini kabiliyetleriyle, hırslarıyla kapatabilirler. Gizem ve Dilara için ise sezon öncesi turnuvalar, kamplar çok yararlı oldu gelişmeleri açısından.. Fransaya geldiler, Macaristana geldiler. Takımla birlikte maçlara çıktılar, Avrupa'da oynadılar. Onlar için büyük tecrübe oldu diyebiliriz.
Yasemen ile O henüz Yıldız Milli Takımda oynarken tanışmıştık. O zamandan bu zaman tabiî ki çok değişti, büyüdü,gelişti. O’nun Milli Takımları hep yaz dönemine denk geldiği için özel antrenman eksiği var. Bireysel antrenman kilometresini doldurmaya başladığında bence iyi bir oyun kurucu olacak. Kendi pozisyonu için boyu standarttan yüksek, fiziği iri ve sağlam. Her genç oyuncu gibi biraz bakıma ihtiyaç var.
Bahar'a gelince kulüp tarihinin en çok bonservis ödenen oyuncusu.. O zamanlar Cem abi (Akdağ) çok istemişti onu zaten o dönemde istatistiklerine baktığınız zaman istenmeyecek bir oyuncu değildi. Yaşadığımız bazı hedefe yönelik maçlar, bazen şans verildi, verilmedi; kenarda oturtuldu. Bunlar zaten yeterince, defalarca konuşuldu, tartışıldı. Şu anda bir şans veriliyor oda bu şansı iyi değerlendiriyor. İyi süre alıyor, bakalım bu süreler kolay maçlarda mı olacak yoksa büyük maçlarda da devam edebilecek mi. Büyük maçlarda nasıl bir performans gösterebilecek, görücez hep birlikte.. Bahar oynadıkça oynayan bir oyuncu, fazla süre oynadıkça daha iyi oyun sergileyebilirler. Umarım sezon sonrası sözleşmesi ile ilgili kararı bir sıkıntı olmaz. Gideceği söyleniyor ama bakalım sezon sonunda belli olur herşey. Belki şu anda oynamadığı zamanların sıkıntısıyla muhasebesini yapıyor, belki ben gideyim başka bir takıma giderim 40 dakika oynarım gibi düşünüyor. Bahar çok genç bir oyuncu, 1988 doğumlu. Hani o neler görüyor, onun aklından neler geçiyor O’nu da dinlemek lazım. Bazen şunu düşünmek lazım; gidersiniz 30 dakika ortalama oynarsınız o sizi daha bir kendinize getirir. Sezon sonu sözleşmesi uzatılırda sonra kiralanır mı orasını bilemem.. Bence kalsa ve kaldığı zamanda ona şans verilse mutlaka sonuç alınabilecek bir oyuncu diye düşünüyorum.

Zafer Kalaycıoğlu röportajımız sırasında federasyon, yazları uygulanan kamp durumları için bir takım açıklamalarda bulundu. Siz neler söyleyeceksiniz, bir milli takım idari menajeri olarak bu duruma?
Neticede milli takımlar resmi maç takvimlerini kendileri yapmıyor. Kuralları kendisi koymuyor, TBF’de koymuyor. Avrupa Şampiyonası'nın takvimi belirleniyor zaten, bunu ayarlayanda FIBA EUROPE. Siz bu takvime ve kurallara uymak zorundasınız. Onlar tarafından açıklanan maç takvimine göre kamplar planlanıyor. Bu sezon A Takım oyuncuları için takvim oldukça elverişliydi. Liglerin bitiminin hemen ardından Avrupa Şampiyonası oynandı. Uzun zamandır oyunculara iyi bir yaz çalışması yapmaları için çok uygun bir vakit vardı. Belki de senelerdir yapamadıkları tatil ve yaz antrenmanı fırsatını bu sezon öncesinde yakaladılar. Mayıs'ta lig bitti, Haziran'ın başı Temmuz'un sonu şampiyona sürdü ve sonrasındaki süre takımlara kaldı. Takımımızda Temmuz sonunda antrenmanlara başladı, Ağustos ayın içerisinde yabancı oyuncular gelmeye başladı. Hatta Eylül ayında yurt dışında iki turnuvaya katılma vaktimiz bile oldu.

Sizi hala tribünlerde görüyoruz, en azından görüyorduk.. Taraftar olarak orda bulunmak nasıl bir duygu..
Karışık bir duygu :) Sahanın içinde olmak ile dışında olmak çok farklı, taraftar olmak ise daha zor. Sanki eliniz kolunuz bağlı gibi…Maç öncesi yapılacak işler ve maç esnasında olabilecek birçok konu var. Bazı eksikleri fark etseniz yada müdahale edilmesi gereken bir yeri tespit etseniz de bunu yapmak mümkün değil. Şu anda dışarıdan konuşmak yada karışmakta pek doğru olmaz. Ben onları zora sokacak şeyleri söylemekte istemem, içeride yaşananlar içeride kalmalı. Sadece Galatasaray için en doğru olan hamleleri yapabilmelerini temenni ediyorum.

Benchte oturmak, tribünde oturmak arasındaki farklar neler peki size göre..
Sahanın içinde değilseniz ve top elinizde değilse gerisi çok zor. Top elinizdeyse kral sizsiniz :) Mesela ben ilk oyunculuktan menajerliğe geçerken bunu hissetmiştim. Nisan'da oyuncuydum Mayıs'ta A Milli Takım Menajeriydim. Sanki siz oynasanız daha iyisini yapacakmışsınız gibi hissediyorsunuz ? Oyundayken her şeye hakimsiniz, her şeyi yapabilecekmiş hissiyle orda bulunuyorsunuz. Neticede top sizde oluyor... Oyuncu yapacak her şeyi :) Her türlü zor, taraftar olarak ta zor, menajer olarak ta zor. Sahada değilseniz her türlüsü zor =)

Hiç yorum yok

Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Blogger tarafından desteklenmektedir.
google.com, pub-1379219663774483, DIRECT, f08c47fec0942fa0