Metin attı baba, adamın golü !

Metin Oktay'ı tarif eden en güzel anılardan, yaşanmışlardan bir kesit diyebiliriz. Galatasaraylıya Metin Oktay'ı anlatan, yaşatan ve onun anlaşılmasında pay sahibi olan bir anı.. Bir çocuğun hikayesi, bir babanın oğluna gerçek Galatasaraylılığı yaşatma amacıyla verilen bir öğüt, nasihat. Metin kuşkusuz kimsede olmayan muhteşem bir değer. Bugün birileri Arda, Baros, Kewell gibi isimlere taparken asıl isimleri gözardı ediyor. Yakın geçmişte Hagi, Hakan Şükür, Bülent Korkmaz, Prekazi gibi efsanelerin ismi geçiyor. Amma velakin hepsinden daha da efsane olan bir isim var ortada. Türk futbolunun gelmiş, geçmiş en büyük golcüsü ve oyuncusu; METİN OKTAY. Şiddetle okumanızı tavsiye ederim.

Revivo’dan muhteşem bir gol… Nouma’nın golü…
Değil mahallenin belkide semtin kalan son arsalarıdan biri bu seslerle çınlıyordu. Yine bir mahalle maçı, yine arka mahallenin çocukları, saha kenarında kendilerini izlemeye gelmiş birkaç baba ve aynı sınıftan Aslı vardı. Aslında O gelmese daha iyi oynayacaktı belki Mustafa, çünkü sürekli aklı O’ndaydı ve O’na bakarken kaçırdığı paslar da cabası… Haluk, Mustafa’dan üç yaş büyüktü, takımın kaptanıydı. Hem yaşça büyük oluşundan hem de hepsinden güçlü oluşundan dolayı kaptanlığa getirilmişti. Fenerliydi Haluk. Mustafa haftasonları Haluk’la babasını, formalarını giymiş maça giderken görüyordu. Çocuk kalbiyle özeniyordu, keşke kendi babası da elinden tutup Mustafa’yı maça götürseydi. Haluk attığı her golden sonar sevinçle bağırırır, kendisi gibi solak olan ‘Revivo’dan muhteşem bir gol’diye haykırırdı. Mustafa'larla aynı apartmanda oturan Sedat ise Beşiktaş’lıydı. Aynı yaştaydılar Sedat’la. Bazen annesiyle beraber Sedat’lara oturmaya giderlerdi. Hemen Sedat’ın odasındaki bilgisayara gömülür karşılıklı maç yaparlardı.Sedat’ın odasında duvara asılı bir Beşiktaş bayrağı vardı. Bir de adını bilmediği, Beşiktaş formalı zenci bir futbolcunun posteri. Bir defasında Sedat’a sormuş, O’da ‘O Pascal Nouma’ demişti. Şimdi anlamıştı ‘Nouma’nın golünün demek olduğunu. Ama birşeyler eksikti hâla..

Kötü futbol oynamıyordu ama O’da Haluk ve Sedat gibi olmak, attığı golllerden sonra saha kenarına, belki de Aslı’ya koşarken ‘………’nın golü’. ‘Süper bir gol’ diye bağırabilmeyi çok ama çok istiyordu.. Yapacaktı bunu Mustafa. Okuldan dönüşte evden hiç çıkmadı Mustafa, babasını bekledi sabırla. Zil çalınca fırladı açtı kapıyı. Babası gelmişti, Ahmet’ti babasının adı. Yemekte babasına;
- Ben de onlar gibi olmak istiyorum, Haluk’la Sedat gibi…
- "Neyi var onların"
dedi Ahmet.
- Onlar benden daha güzel top oynuyorlar.
-Nasıl yani. Anlat bakalım.
Oysa Ahmet; Mustafa’ya görünmeden gelip bir kaç kez maçlarını izlemişti. Mustafa’nın Haluk ve Sedat’tan eksiği değil fazlası vardı.
-Onların golleri daha güzel oluyor. Ben gollerime onlar kadar sevinemiyorum. Haluk’ta Revivo’nun , Sedat’ta da Nouma’nın formaları var. Onlar hep gol atınca onların isimlerini bağırabiliyorlar. Ama ben?

"Onlar hep gol atınca onların isimlerin bağırabiliyorlar. Ama ben?" Bu cümle Ahmet’in kalbine yağlı bir kurşun gibi oturmuştu. Yemekten kalktıklarında Ahmet’in en sevdiği dizi film başlamış ailece onu seyrediyorlardı ama Mustafa’nın sözleri Ahmet’in aklına mıh gibi saplanıp kalmıştı. Birden Mustafa’ya döndü.
- Cumartesi birlikte maça gidiyoruz….
Mustafa kulaklarına inanamadı.
- Haluk’la babası gibi mi yani?
- "Hayır. En güzeline.." dedi babası.
Mustafa ok gibi fırlayıp duvardaki takvime baktı. Minik kalbi yerinden çıkacak gibi oldu.
-Baba yarın Cumartesiiiiiii.
Bir an önce sabah olsun diye doğruca yatağına uyumaya gitti. Sabahı zor etmişti. Sabah güzel bir kahvaltıdan sonra ‘Haydi’dedi babası. Hemen ayakkabılarını kapıp çıktı Mustafa. Sokakta herkese ‘Ben babamla maça gidiyorum’ demeyi çok istedi ama Haluk gibi bir forması yoktu ki insanlar Mustafa’nın maça gittiğini anlasınlar. Nasıl isterdi babasının bir forma almasını. Sonra belki de babamın parası yoktur, istememeliyim dedi içinden. Ne kalabalıktı bu böyle. Köfteci, bayrakçı, şapkacı, sucular.. Tam bir cümbüştü.
Seyyar bir köftecinin önünde durdular. Ahmet köfteciye ;
-‘İki yarım’ dedi.
Mustafa babasının öğütlerini hatırlayınca şaşırdı. ‘Oğlum seyyar satıcıdan bir şey yeme sakın’ derdi hep babası.
- Baba ama sen hep seyyar?
- Maça girmeden köfte yemek adettendir oğlum.
Hımm lezzetliymiş dedi Mustafa içinden. Kalabalığın içinde, eli babasının avucunda güvende bir dükkana girdiler. Bütün raflar t-shirt,forma bayrak doluydu. Ahmet tezgâhtara dönüp:
-‘Delikanlıya gore bir forma’ dedi.
Mustafa’nın ayakları yerden kesilmişti. Hemen denedi formayı. Biraz büyüktü ama hiç umursamadı. Forması olacaktı. Varsın büyük olsundu. İlk formanın tadı gibi var mıydı hiç? Mustafa giyecekti formasını ama babası:
-‘Dur bakalım daha değil’ dedi. İsim yazdıralım önce.
-Evet dedi Mustafa. Haluk’un forması gibi yaptıralım. Revivo yazdır arkasına baba.
-Revivo’mu? Senin kocaman okyanusun var, ne işin var bir leğen suyla canım oğlum’?

Hiç bir şey anlamamıştı Mustafa. Ama babam akıllı adam, mutlaka doğrudur söylediği diye düşündü. Bir kaç dakika sonra isim yazdırma bitmiş, Ahmet, oğluna yeni formasındaki yazıyı gösteriyordu: ‘10 METİN OKTAY’
Mustafa şaşırmıştı.
-Baba ne yaptın?
-Ne oldu oğlum. Sevmedin mi formanı?
-Formayı çok sevdim ama bu isim ne? Kim bu adam?


Ahmet kendi kendine güldü. Öyle ya çocuk haklıydı. Hiç bahsetmemişti ki O isimden. Bir sandalye bulup dizine oturttu Mustafa’yı ve başladı anlatmaya:
Bak oğlum, bu topraklar golün üç direk arasından topun geçmesi olduğunu sanarken, topun üzerine KALE yazıp ‘Haydi buraya git' diyen adam METİN OKTAY. Topa vurduğunda minarelerin eğildiği, kubbelerin uğuldadığı rivayet edilen adam METİN OKTAY. İstanbul nasıl Şah-ı Şehiran ise, golün Şahı, Padişahı, Kralı olan adam METİN OKTAY. Sevenlerini üzmemek için, kabadayının silahına göğsünü dayayan adam METİN OKTAY. Adam gibi adam METİN OKTAY.

Maçtan çıkıp eve geldiklerinde yorgunluktan bitap düşen Mustafa’yı babası kucağında yatağına taşıdı. Çok mutluydu Ahmet. Oğlunun yaşadığı sevinç onu çok mutlu etmişti. Yorulmuştu. Yatmaya gitmeden son bir defa Mustafa’yı kontrol etmek için odaya girdi. Üstünü açmıştı Mustafa. Babası üstünü örterken rüyasında, arsada golünü atmış sevinçle saha kenarındaki babasına koşarken bağırıyordu; "METİN ATTI BABA, METİN’İN GOLÜ ! ADAMIN GOLÜ !"
 

1 yorum:

  1. harika bir yazı. galatasaray'lı olunmaz galatasaray'lı doğulur.
    bana neden Galatasaray'ı tutuyorsun diyenlere hep şu cevabı veriyorum.
    -"Ben futbolu babam yüzünden sevdim Galatasaray'ı nedensiz."

    YanıtlaSil

Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Blogger tarafından desteklenmektedir.
google.com, pub-1379219663774483, DIRECT, f08c47fec0942fa0