STSL | İnsanın umutsuzluğu umudu olunca..
Hafta içerisinde yaşanan kaos, son haftalarda gerçekten berbat oynayan bir takım, takımın en kilit isimlerinin yokluğu.. Kısacası herşey başlıkta belirttiğimiz gibiydi. Umutsuzluğumuz bu sefer umudumuz olmuştu. Kadıköy'de 10 yıldır galip gelememek, Fenerbahçe'nin son dönemdeki formda oyunu da umutsuzluğumuzu arttırıyordu. Tüm yaşananlar sonrasında hep söylenilen klişe laf gerçek oldu. "Derbilerin favorisi yoktur." cümlesine inat maç öncesi tüm otoriteler tarafından Fenerbahçe favori gösteriliyordu. Aslında favori diyenlerde haklıydı kendilerince.. Hafta içerisinde antremana çıkacak antrenörümüz bile belli değilken, ortalık bu kadar karışıkken, Kadıköy'de 10 yıldır galibiyet yüzü göremezken ve bu tüm bu aksiliklerde üst üste eklenince haliyle bu maçın favorisi onlardı. Onlardı favori olmasına onlardı ama birşeyi unutmuşlardı.
Spor Toto Süper Lig'in 9.haftasında ezeli rakibi ile deplasmanda karşılaşan takımımız bulduğu pozisyonları gole çeviremeyince sahadan 0-0 berabere kalarak ayrıldı. Maçın başından sonuna kadar geçen süreçte ilk yarı ve ikinci yarının ilk 15 dakikası dışında müthiş bir oyun sergiledik. Kadıköy'de uzun yıllardır böyle oynamıyorduk. Rakibimizde sahanın en iyisi Yobo oluyorsa, bizimde en iyi oyuncumuz Pino oluyorsa bu maçta pek fazla yorum yapmaya gerek yok. Pino öyle bir oynadı ki, gözlerimize inanamadık. Maça müthiş başladık, Pino ile gole çok yaklaştık. Ardından yetmedi, dakikalar geçtikçe rakip kale önünde resmen kamp kurduk. O gitti, bu geldi derken Neill yaklaşık 25 metreden mükemmel ötesi vurdu. Savunmasıyla, hücumuyla, oyun anlayışıyla bambaşka bir Galatasaray vardı sahada. Kazanmak istiyor, geriye çekilmiyor tam tersi rakibin üzerine üzerine gidiyordu. İstediği golü bir türlü bulamayan takımımız aynı zamanda savunmada tek bir açık dahi vermiyor, hatta rakibine şut imkanı dahi tanımıyordu.
Mücadelenin genelinde ortasahayı kalabalık tutan, ortasahada savaşan, mücadele eden bir Galatasaray vardı. Savunma dörtlüsü olarak öyle kontrollü, öyle istekli oynadık ki; gerçekten bugün muazzam bir Galatasaray vardı. Fenerbahçe'nin kanatlarında müthiş süratli Stoch-Dia ikilisini kilitlemeyi başaran Sabri-Hakan çiftine Servet-Neill ikilisi de Niang'ı durdurarak katkı sağlayınca hücumsal anlamda rakibimizi kilitledik. Alex gibi tehlikeli bir oyuncuyu Lorik Cana ile kilitleyen takımımız, rakibimizin tüm oyun planını bozmayı başardı. Rakibin ortasaha-forvet hattında yer alan bağlantıları keserek, forvet hattının tamamen oyundan düşmesini sağlayarak rakip kaleye akın akın gitmeye başladık. Özellikle savunmada Lucas Neill'ın hakkını vermek gerekiyor. Fenerbahçe'nin hücum gücünde en önemli yere sahip olan Mamadou Niang'ı gölge gibi takip etti. Kademeye giren, çok önemli müdahalelerde bulunan ve rakip oyuncuyu sık sık rahatsız eden Neill savunmanın generali gibiydi. Rijkaard zamanında hep söylüyorduk, ayağı pas yapan stoper diye. Neill gerçekten ayağı pas yapan, top kontrolü ve hakimiyeti olan bir oyuncu. Bunun yanı sıra bu maçta hücuma da verdiği katkı az daha golle sonuçlanıyordu ki; gelişine vurduğu top ağlara gitseydi haftanın golü olurdu.
İkinci yarı her ne kadar ilk başlarda rakibimizin atakları sıklaşmaya başlasa da oyunun kontrolünü yine ele almayı başardık. Savunmada pek hata yapmayarak rakibe gol izni vermedik. Çatır çatır topumuzu oynadık, savunmamızı yaptık. Bazen puan veya puanlar kazanmak için savunma yapmak zorundasınız. Ama bugün o savunmayı aslında biz değil, Fenerbahçe yaptı. Evet oyunu kendi yarıalanımızda kabullendik, evet rakibi bekledik. Fakat çaldığımız her topta, kazandığımız her ikili mücadelede rakip kaleye doğru, hızlı ve çabuk bir biçimde gitmeyi başardık. Rakibizin stoperi bugün maçın kahramanı ise siz ofans ağırlıklı oynamışsınızdır. Fenerbahçe'nin ikinci yarının ilk 10-15 dakikalık bölümü dışında maçın kontrolünü ele aldığı bir nokta yok. Maçın kontrolü tamamen bizdeydi ve istediğimiz gibi oynadık/oynattık.
Birazda ekstra paragrafı Pino'ya ayırmak gerekiyor. Geldiği günden bu güne Keita ile kıyaslandı. Belki bekleneni veremedi, belki tam uyum sağlayamadı. Ama Pino bugün hücum hattında öyle bir Pino vardı ki sahada, olmaz böyle birşey. Fenerbahçe savunmasının arkasına öyle koşular yaptı ki; bugün herhalde biraz şanslı olsa Kadıköy'de farklı galibiyete imza atardık. Pino oldukça hareketli bir şekilde oynayarak hem sağdan hem soldan rakip kaleye gitmeyi başardı. Dakika 4'ü gösterirken savunmanın arkasına sızarak müthiş bir pozisyona girdi. Volkan'dan sıyrıldı sıyrılmasına ama topu ağlara gönderemedi. Pino'nun dar açıdan vurduğu şutu Gökhan çizgide son salisede çıkarttı. Dakikalar 12'i gösterdiğinde Pino yine rakip kaleye süratle gitti. Fakat yine topu ağlara gönderemedik. Savunmayı hem sağdan, hem soldan müthiş bir biçimde rahatsız eden Kolombiyalı bugün sahanın en iyilerinden birisiydi. Şununda hakkını vermek gerekiyor ki; takım olarak bugün bambaşka oynadık. Pino'nun ayrıca hem Misimovic hemde Elano ile müthiş bir uyumu vardı. Bunuda belirtmek gerekiyor.
Uzun lafın kısası, bugün rakibimize oranla daha sıkıntılı olmamıza rağmen çok daha iyi oynadık. Fenerbahçe'nin en net pozisyonu maçın ikinci yarısında geldi. Ne kadar zor günler geçirsek, ne kadar zor haftalar yaşasak bile bugün aslında zor günlerde neler yapabileceğimizi gösterdik. Artık bu Hagi'nin etkisi mi, oyuncuların kendisine gelmesi mi bilinmez. Yönetimsel birşeyler olmuş burası bir gerçek. Fakat Hagi'nin oyunculara özgüven aşıladığının altını çizmek gerekiyor. Galatasaray bugün gerçek kimliğini buldu ve Galatasaray gibi oynadı. Bu oyun, bu mücadele, bu istek gelecek haftalar adına bizlere umut vaadediyor. Evet, bu maçın favorisi Fenerbahçe'ydi. Unuttukları kıstas şuydu; biz zor günlerin adamıyız. Ve adımızın olduğu heryerde umut vardır. Bunu kimse unutmasın, aklının bir kenarına yazsın. Haftaya evimizde Antalyaspor ile yeni bir sayfa açıyoruz. Allah utandırmasın..
Umutsuzluğumuz, umudumuz oldu.
Spor Toto Süper Lig'in 9.haftasında ezeli rakibi ile deplasmanda karşılaşan takımımız bulduğu pozisyonları gole çeviremeyince sahadan 0-0 berabere kalarak ayrıldı. Maçın başından sonuna kadar geçen süreçte ilk yarı ve ikinci yarının ilk 15 dakikası dışında müthiş bir oyun sergiledik. Kadıköy'de uzun yıllardır böyle oynamıyorduk. Rakibimizde sahanın en iyisi Yobo oluyorsa, bizimde en iyi oyuncumuz Pino oluyorsa bu maçta pek fazla yorum yapmaya gerek yok. Pino öyle bir oynadı ki, gözlerimize inanamadık. Maça müthiş başladık, Pino ile gole çok yaklaştık. Ardından yetmedi, dakikalar geçtikçe rakip kale önünde resmen kamp kurduk. O gitti, bu geldi derken Neill yaklaşık 25 metreden mükemmel ötesi vurdu. Savunmasıyla, hücumuyla, oyun anlayışıyla bambaşka bir Galatasaray vardı sahada. Kazanmak istiyor, geriye çekilmiyor tam tersi rakibin üzerine üzerine gidiyordu. İstediği golü bir türlü bulamayan takımımız aynı zamanda savunmada tek bir açık dahi vermiyor, hatta rakibine şut imkanı dahi tanımıyordu.
Mücadelenin genelinde ortasahayı kalabalık tutan, ortasahada savaşan, mücadele eden bir Galatasaray vardı. Savunma dörtlüsü olarak öyle kontrollü, öyle istekli oynadık ki; gerçekten bugün muazzam bir Galatasaray vardı. Fenerbahçe'nin kanatlarında müthiş süratli Stoch-Dia ikilisini kilitlemeyi başaran Sabri-Hakan çiftine Servet-Neill ikilisi de Niang'ı durdurarak katkı sağlayınca hücumsal anlamda rakibimizi kilitledik. Alex gibi tehlikeli bir oyuncuyu Lorik Cana ile kilitleyen takımımız, rakibimizin tüm oyun planını bozmayı başardı. Rakibin ortasaha-forvet hattında yer alan bağlantıları keserek, forvet hattının tamamen oyundan düşmesini sağlayarak rakip kaleye akın akın gitmeye başladık. Özellikle savunmada Lucas Neill'ın hakkını vermek gerekiyor. Fenerbahçe'nin hücum gücünde en önemli yere sahip olan Mamadou Niang'ı gölge gibi takip etti. Kademeye giren, çok önemli müdahalelerde bulunan ve rakip oyuncuyu sık sık rahatsız eden Neill savunmanın generali gibiydi. Rijkaard zamanında hep söylüyorduk, ayağı pas yapan stoper diye. Neill gerçekten ayağı pas yapan, top kontrolü ve hakimiyeti olan bir oyuncu. Bunun yanı sıra bu maçta hücuma da verdiği katkı az daha golle sonuçlanıyordu ki; gelişine vurduğu top ağlara gitseydi haftanın golü olurdu.
İkinci yarı her ne kadar ilk başlarda rakibimizin atakları sıklaşmaya başlasa da oyunun kontrolünü yine ele almayı başardık. Savunmada pek hata yapmayarak rakibe gol izni vermedik. Çatır çatır topumuzu oynadık, savunmamızı yaptık. Bazen puan veya puanlar kazanmak için savunma yapmak zorundasınız. Ama bugün o savunmayı aslında biz değil, Fenerbahçe yaptı. Evet oyunu kendi yarıalanımızda kabullendik, evet rakibi bekledik. Fakat çaldığımız her topta, kazandığımız her ikili mücadelede rakip kaleye doğru, hızlı ve çabuk bir biçimde gitmeyi başardık. Rakibizin stoperi bugün maçın kahramanı ise siz ofans ağırlıklı oynamışsınızdır. Fenerbahçe'nin ikinci yarının ilk 10-15 dakikalık bölümü dışında maçın kontrolünü ele aldığı bir nokta yok. Maçın kontrolü tamamen bizdeydi ve istediğimiz gibi oynadık/oynattık.
Birazda ekstra paragrafı Pino'ya ayırmak gerekiyor. Geldiği günden bu güne Keita ile kıyaslandı. Belki bekleneni veremedi, belki tam uyum sağlayamadı. Ama Pino bugün hücum hattında öyle bir Pino vardı ki sahada, olmaz böyle birşey. Fenerbahçe savunmasının arkasına öyle koşular yaptı ki; bugün herhalde biraz şanslı olsa Kadıköy'de farklı galibiyete imza atardık. Pino oldukça hareketli bir şekilde oynayarak hem sağdan hem soldan rakip kaleye gitmeyi başardı. Dakika 4'ü gösterirken savunmanın arkasına sızarak müthiş bir pozisyona girdi. Volkan'dan sıyrıldı sıyrılmasına ama topu ağlara gönderemedi. Pino'nun dar açıdan vurduğu şutu Gökhan çizgide son salisede çıkarttı. Dakikalar 12'i gösterdiğinde Pino yine rakip kaleye süratle gitti. Fakat yine topu ağlara gönderemedik. Savunmayı hem sağdan, hem soldan müthiş bir biçimde rahatsız eden Kolombiyalı bugün sahanın en iyilerinden birisiydi. Şununda hakkını vermek gerekiyor ki; takım olarak bugün bambaşka oynadık. Pino'nun ayrıca hem Misimovic hemde Elano ile müthiş bir uyumu vardı. Bunuda belirtmek gerekiyor.
Uzun lafın kısası, bugün rakibimize oranla daha sıkıntılı olmamıza rağmen çok daha iyi oynadık. Fenerbahçe'nin en net pozisyonu maçın ikinci yarısında geldi. Ne kadar zor günler geçirsek, ne kadar zor haftalar yaşasak bile bugün aslında zor günlerde neler yapabileceğimizi gösterdik. Artık bu Hagi'nin etkisi mi, oyuncuların kendisine gelmesi mi bilinmez. Yönetimsel birşeyler olmuş burası bir gerçek. Fakat Hagi'nin oyunculara özgüven aşıladığının altını çizmek gerekiyor. Galatasaray bugün gerçek kimliğini buldu ve Galatasaray gibi oynadı. Bu oyun, bu mücadele, bu istek gelecek haftalar adına bizlere umut vaadediyor. Evet, bu maçın favorisi Fenerbahçe'ydi. Unuttukları kıstas şuydu; biz zor günlerin adamıyız. Ve adımızın olduğu heryerde umut vardır. Bunu kimse unutmasın, aklının bir kenarına yazsın. Haftaya evimizde Antalyaspor ile yeni bir sayfa açıyoruz. Allah utandırmasın..
Umutsuzluğumuz, umudumuz oldu.
Fenerbahçelileşmemeliyiz!
YanıtlaSilDaha önce zor durumlarda GS galibiyeti alıp günü kurtaran FB gibi yapıp sorunların üzerini kapatmamalıyız! 10 yıllık serinin bozulması bizi kaf dağına çıkartmamalı, sorunları masaya yatırmalı ve geleceğe sağlam adımlar atabilmeliyiz.
www.sonvagon.blogspot.com