ST Süper Lig Panorama - 1. Devre


Yeni yılın ilk günlerinde, geride bıraktığımız devrenin şöyle bir dedikodusunu yapalım hadi sizinle. Biliyorsunuz bu sezon yeni sponsoruyla, dolayısıyla yeni garip adıyla çehresi değişen bir ligimiz var. İşte o ligde bizim, bu blogun okurlarının, sanıyorum ki hepsinin , ortak tutkusu yarışmaya çalışıyor: Galatasaray. Bu sene, yani 2010 bize pek hayırlı gelmedi zaten. Kimler geldi, takımımızdan kimler geçti, hiçbirisi bir tutunamadı gitti. Yeni sene için oyuncularımıza, artık hangisi kalırsa, naçizane tavsiyem; yanılmıyorsam Vatandaşlık ve İnsan Hakları Dersi’nde “Türk Vatandaşı’nın üstün özellikleri” arasında gösterilen hoşgörü, misafirperverlik gibi mental ve iyi orta, iyi şut, üçgen vücut, sarı saç, yeşil göz gibi fiziksel özellikleri CV’lerine ekleyebilecek duruma gelmeleri. O zaman belki daha fazla Galatasaraylı göze çarpabilir, panoramamızda yer alabilir.
FIRTINALAR KOPARSA KOPSUN
Sürüklesin ikimizi, ayrılıklar tutuştursun bizi, razıyım bırak, devamı neydi?
Bu devre boyunca Trabzonspor, Karadeniz’in kokusunu Türkiye’ye yayacak şiddetli bir rüzgarın, “sen de Yıldız, ben diyeyim Poyraz” fırtınasının kaynağı oldu. 2010 onlar için baya renkli geçti: Fenerbahçe’yi şampiyonluklardan etmeler, goller, Liverpool’u zorlamalar, galibiyetler vesaire... STSL’nin liderleri pek çok diğer takımdan farklı olarak hala futbola oldukça benzer bir şeyler oynadıklarından, devrenin takımı olmaya hak kazandılar.

BANK ASYA’DAN SPOR TOTO’YA
Bir takımı alt ligden üste çıkarıp, oradaki ilk senede de zirvenin etrafında dolaştırmak kolay iş olmasa gerek. Devrenin teknik direktörü Yücel İldiz, Kardemir Demirçelik Karabükspor ile ligin ilk devresi itibariyle bunu başarmış gibi. Sevdiğim bir klişeyle açıklamak gerekirse; hem de elinde milyon euroluk starları olmadan. Tesisleri de fazla gelişmiş değildir eminim. Böyle başarılar zaten insana hep iyi- kötü kavramlarının içini doldurmak için belirlediğimiz kriterleri sorgulatır. “Bu sayılar da doğal mı şimdi?” dedirtecek büyüklükte faturalarla oynayanlar, her zaman adlarının altını doldurabilecek kaliteyi gösteremezlerken, özellikle futbol gibi takım oyunlarında birlik, beraberlik ve iyi taktikle daha az sıfırlı takımlar çok daha iyi sonuçlar getirebiliyor. Bol bol sıfırlı ve birlik beraberliklilere ise kendi aramızda Barcelona diyoruz, o sanıyorum ki tüm devrelerin takımı, devre dışı bırakılamaz gücüyle.

KÖTÜSÜN SEN KÖTÜSÜN, KÖTÜSÜN
Ligimizde bir devre geçmiyor ki stadyumlarda öyle çok kargaşa olmadı diyelim, maç çıkışı rakipten korkmadan formamızı taşıyabilelim; hoşgörü olsun, tolerans olsun, herkes birbirini anlasın, hayat bayram olsun… Dünya’da kimsenin öldürülmeyeceği bir günü hayal etmek zor, hiç savaş olmayacak demek zor; neticede Habil ve Kabil’den başlayan köklü bir gelenek ‘şiddet’li kavga, bıçaklamaca. Ama en azından küçük küçük barışlar olsa? Aynı spora gönül verenler, yeşil sahanın aşkına birbirlerini sevseler? Futboldan çok futbolcuyu, yer yerse futbolcudan çok futbolcucuyu sevenler, Bursasporlu ya da Beşiktaşlı sporsever olmaktan çok Bursasporcu ve Beşiktaşçı olanlar hatırlarsınız ki Dolmabahçe’yi doldurmuşlar ve iki adamın yaralanmasına sebep olacak olaylar çıkarmışlardı. Bu nedenle onları haftanın çirkini ilan etmiştik, ne mutlu ki bu olaydan sonra STSL’de daha kötü bir şey yaşanmadı, dolayısıyla devrenin çirkinleri de bu holiganlar.

BİR BABA SABRİ
Hey Allah… Bu Sabri, öyle böyle ve ara sıra şöyle ama kabul etmek lazım ki eğlenceli olayların adamı. İleride de öyle, böyle, ara sıra şöyle ama genelde kahkahalarla anlatılacak. “Bir Sabri vardı, Allah seni inandırsın…” diye başlayan cümlelerden birinde biz, siz, onlar bu devrenin fotoğrafını anlatacağız. “Hey gidi ne günlerdi” diyeceğiz… Çünkü o devir, devrilmez Galatasaray’ın taraftarının futbolda mükemmelin altının varlığına inanamadığı inanılmaz bir dönem olacak, şimdi bizim inanamadığımız küçük bir ihtimalle ise kümeler altta o kadar kötü bir durumda olacağız ki 2010 bile muhteşem yüzyıl gibi gözükecek ve kimsenin laf etmesine izin vermeyeceğiz. Neticede, enteresan bir adam, enteresan bir fotoğraf bu.


SÜPER LİG’İN PREMIER MAÇI
İkinci haftada, Avni Aker’de devrenin maçı oynandı. Fenerbahçe ve onu kupalardan eden Trabzonspor, kozlarını yeniden paylaştı. 5 gollü mücadele , “Bu sene lig çok zevkli olacak galiba.” dedirtti, tüm izleyicilerine zevk verdi . 3-2’lik galibiyetiyle Trabzon, Fener’in belası olmaya kaldığı yerden devam etti. Bu gibi maçlardan bolca görmek dileğiyle.

DÖRT BÜYÜK TAKIM, DÖRT KÜÇÜK ADAM
Altyapıya önem verilsin diye diye dilimizde biten tüyler ne kadar etkili oldu bilemem ama, Spor Toto Süper Lig’in bu devresinin en süperi, dört büyüklerde yeni yüzlere, genç isimlere şans tanınmasıydı. Galatasaraylı Anıl Dilaver, Beşiktaşlı Ali Küçük, Fenerbahçeli Gökay Iravul, Trabzonsporlu Mustafa Yumlu farklı mevkilerde başarı emareleri göstererek, milli takımın geleceği konusunda da umutlandırdılar. Yeni, parlak bir jenerasyonun oluşması, bu tek tük isimlerin tek tük maçlarda oynayıp silinmemesi, ‘devamlılık’ dileğimiz. Özellikle tabi ki Baros dışı gol atan oyuncu özlemindeki Galatasaraylılar olarak Anıl Dilaver’in bir futbol yıldızı olabilmesini çok istiyoruz. Cem Sultan’ın da bu sırada kaybedilmemesi gerek… Çok şey olması gerek aslında ama, işte…

PEMBE DEĞİL SOMON
Yok o da değil, mercan. Ergün’ün soyadının Penbe olduğunu anlatmaya çalıştığımız günler geride kaldı, formamızın renginin aslında pembe olmadığını anlatmaya başladık. Galatasaray’ın turuncuyla başlayan absürt renklerdeki formalarını bir kadın olarak sevmemek zor. Hele o turuncunun Kewell’a ne kadar yakıştığını hatırladıkça, daha bir ısınıyor insanın içi. Mor da idare ederdi, “Mercan” formalarınsa tek kusuru kanımca futbolcuların parladığı reklamdı. Neticede, devrenin belki de en tartışılanı formamızın rengiydi. Ama mor forma gibi bunun da başarı getireceğine inanmadık, turuncu gibi bir enerjisi ya da uğuru yoktu, gidip Avrupa’da dandik bir takıma elendik bu formayla, dolayısıyla tutmadı. Pembe olmasıyla alakası yok valla, pek pembe de değil, rengi oluştururken içine hafif bir sarı kattıklarından beyazla açılmış kırmızı olmaktan çıkıyor, böyle de bilimsel açıklarım.

Sarı kırmızı çubuklu yeni formamızdan, yeni adamlarımızdan, yeni stadımızdan, yeni yıldan alacağımız güçle; daha coşkulu, güzel futbola, adına yakışır bir Galatasaray’a çok geçmeden kavuşmak dileğiyle. Yeni devrede umut verici gelişmeler olması, en büyük umudumuz. İyi transfer beklemeceler, sevgili Galatasaraylılar.

Hiç yorum yok

Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Blogger tarafından desteklenmektedir.
google.com, pub-1379219663774483, DIRECT, f08c47fec0942fa0