Efsaneler | Berlin Panteri; Turgay Şeren..


“Galatasaray, Helsinborg'la özel bir maç yapıyordu. İkinci devrede Helsinborg sol açığı, Gazhane tarafındaki Galatasaray kalesine yerden bir şut attı. Top sağ alt köşeden girerken Cim-Bom'un kalecisi resmen uçtu, topu yumrukladı. Top Helsinborg santrforunun önüne düştü. Santrfor, penaltı noktası üstünden füze gibi bir şut çıkardı. Top sol direğin doksanından kaleye giriyordu... "Gol" dedik. Ama kaleci yattığı yerden nasıl havalandı, karşı köşeye nasıl uzandı, topu yumruklayıp kalenin üstünden nasıl kornere attı, hâlâ akıl erdiremiyorum. Bir kaleciyi sıradanlığın dışına çıkarıp "büyük kaleci" yapan da buydu işte. O golü hangi kaleci yese, kimse ağzını açıp bir şey söyleyemezdi. Ama o, Turgay'dı... Usta şair Ülkü Tamer işte bu sözlerle anlatıyor efsane kaleciyi. Gelin büyük Galatasaray’lı Turgay Şeren’in, nam-ı değer Berlin Panteri’nin hayatına bir göz atalım...

15 Mayıs 1932’de Ankara’da doğar. Babası Atatürk’ün özel kalem müdürü Sabit Şevki Bey’dir. Turgay Şeren dünyaya geldiğinde ismini bizzat Atatürk, “Türkay” olarak koyar. Turgay Şeren’in asıl adı Türkay Sabit Şeren’dir. Atatürk’ten sonra İsmet İnönü cumhurbaşkanı olduğunda Atatürk’ün bütün yakınlarını Ankara’dan uzaklaştırdığı gibi Sabit Bey’i de Ağrı’ya kaymakam olarak atar. Sabit Bey Ağrı’da vefat eder. Küçük Türkay annesiyle Çorlu’ya yerleşir. Annesi Çorlu’da Fransızca öğretmenidir; ancak kazandığı para Türkay’ın okul taksitlerini ödemeye yetmez. Türkay da Leyli Mecanni (Devlet Parasız Yatılı) sınavlarına girerek kazanır ve Mekteb-i Sultani’de eğitimine başlar.

Türkay, Mekteb-i Sultani’nin ilk kademesinde okurken Ali Sami Yen stadı yapılmaya başlanır. Temel atma için okulun bütün talebelerinden 5 lira 10 lira bağış yapması istenir. Türkay da harçlığı olan 10 lirayı seve seve stadın yapımı için bağışlar. Yıllar sonra Ali Sami Yen Stadı’nın kapanış törenlerinde bu anısını gözleri dolarak anlatacaktır. Galatasaray Lisesi’nde okurken Fransız hocalar Türkay ismini telaffuz etmekte zorlanırlar. Çünkü Fransızca’da ‘ü’ ve ‘k’ harfleri yoktur. Fransız hocaların dillerinde ‘Türkay’ ismi ‘Turgay’ olur ve öyle kalır. Artık herkes Turgay diye seslenmektedir bu öğrenciye...

Turgay, Galatasaray Lisesi’nin hem voleybol takımında, hem basketbol takımında forma giymektedir. Aynı zamanda lise futbol takımının da santrforudur. Haftasonu günleri izinli çıkmayıp okulda kalan birkaç arkadaşıyla iç avludaki sahada 'pastasına' birbirlerine şut çekme yarışları yaparlar. Bu yarışları çoğu zaman kalecilikteki maharetleri sayesinde Turgay kazanır. O senelerde Galatasaray’ın teknik direktörü İngiliz Pat Molloy’dur. Galatasaray futbol takımının alt yapısı olarak görülen Lise futbol takımının da maçlarını takip eden Molloy bazı haftasonları okul takımındaki gençlerin oynadığı bu oyunları da seyreder. İşte bu gözlemler sırasında Turgay Şeren’in kalecilikteki maharetlerini fark eder. Turgay’ı yanına çağırıp sorar: “Bizim idmanlarımıza gelmek ister misin çocuk?” Turgay’ın cevabı bellidir: “Tabi ki gelirim!”

Turgay antrenmana gider. Molloy onu kaleye geçirir. Antrenmandan sonra Turgay’ı çağırıp şöyle der: “Bak evlat, eğer santrfor oynarsan 3-5 sene sonra senden daha iyi şut çeken birisi gelir, kaybolur gidersin. Ama kaleciliğin yaşı yoktur, kaleye geçersen en az 10 sene oynarsın, karar senin.” Bunun üzerine Turgay Şeren efsanesi oluşmaya başlar. Bu arada Turgay Şeren’in haftasonları okulda kalıp pastasına şut çekiştikleri öğrencilerden birinin adı da Coşkun’dur. O Coşkun da yıllarca Galatasaray futbol takımında Turgay’ın önünde defans oynayacak, futbolu bıraktıktan sonra da uzun yıllar Galatasaray’ı ve milli takımı çalıştıracaktır. İşte o çocuğun adı Coşkun Özarı’dır!

Turgay 17 yaşında Galatasaray A Takımı’na bir sene sonra da milli takıma yükselir. Aynı zamanda Galatasaray Lisesi’nde de talebeliğe devam eden Turgay adeta ders çalışır gibi kaleciliği öğrenir. Birebir pozisyonlarda ne yapması gerektiğini, yan toplara nasıl çıkması gerektiğini, ceza sahası içerisinde nasıl yer tutması gerekiğini kurallar halinde öğrenir. Bütün bunları da Allah vergisi yeteneğiyle birleştirince Turgay Şeren efsanesi ortaya çıkar.

17 Haziran 1951 yılında Türk milli takımının en gururlu günlerinden biri yaşanır. Milli takımımız Berlin’de Batı Alman milli takımı karşısına çıkar. Almanya, İkinci Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmış, halkın morale ihtiyacı var. Adeta ulusal mücadele havasında çıkıyorlar maça. Zaten maçın Türkiye gibi zayıf gördükleri bir rakiple ayarlanmasının sebebi biraz da budur. Türkiye’yi yenip “Bakın her şeye rağmen sporda ayakta kalmayı başarabiliyoruz” deyip halklarına tutunacak bir dal vermektir amaçları. Ancak o gün hiç hesapta olmayan bir şey olacak, 19 yaşındaki bir Türk genci Almanlara savaştan sonraki en büyük darbeyi indirecekti.

Berlin Olimpiyat Stadı’nda yaklaşık 90bin seyirci vardır. Seyircilerin uğultusu arasında milli takımlar sahaya çıkar. Almanlar adeta savaşır gibi sağdan soldan gelmektedir. Gol ha geldi ha gelecektir. 19 yaşındaki genç kaleci, kalesine gelen şutları kah eliyle kah ayağıyla çelmektedir; ama elinde eldiven bile olmayan bu kaleci ne kadar dayanabilecektir ki. Elbette goller gelmeye başlayacaktır. Derken süpriz bir gelişme olur ve Recep Adanır’ın golü gelir. Alman tribünleri sus pus olur. Türkiye 1-0 öndedir. Almanlar ataklarını iyice sıklaştırırlar. Turgay kalesinde devleştikçe devleşir, panterleştikçe panterleşir. Şutları kurtardıkça kendine güveni artmakta, gözü pekleşmektedir. 90. dakikaya Türkiye 2-1 önde girer. Stad uğultudan inlemekte, Alman futbolcuların gözü hiçbirşey görmemekte, kulakları hiçbirşey duymamaktadır. Hakem Carpani’nin 90 dakikayı bitiren düdüğünü bile duymazlar, oyuna devam ederler. En sonunda Carpani koşup topu kucaklamak zorunda kalır. Alman futbolcular maçın bitmesine itiraz ederler; ama nafile. Türkiye, Turgay’ın müthiş oynadığı karşılaşmayı 2-1 kazanmıştır. Bu maç Almanlar için o kadar milli mesele haline gelmiştir ki, soyunma odasına giderken Alman gazilerinden birisi Turgay’ın sırtına bastonuyla vurur; “İşte yenilgimizin sebebi Türk bu!” der. Turgay Şeren’in lakabı artık Berlin Panteri’dir.



Maçtan sonra Türk Milli Takımı’nın soyunma odasına gelen Almanya teknik direktörü Sepp Herberger hayran kaldığı Turgay’ı ülkesine gelmeye ikna etmeye çalışır. Galatasaray Lisesi son sınıf öğrencisi olan genç efsane bu teklifi geri çevirir.

Turgay bir sene sonra, 20 yaşındayken Galatasaray’ın kaptanlığına getirilir. Kaptanlığı kendisine veren, diğer bir efsanemiz Gündüz Kılıç’tır. Yıl 1952, Galatasaray ezeli rakip Fenerbahçe karşısına çıkacaktır. Futbolu bırakmaya hazırlanan Baba Gündüz, kendisi yerine bir kaptan belirlemeye çalışmaktadır. Takım soyunma odasından çıkmış, önde kaptan Gündüz arkada takım, İnönü Stadı’nın tünelinde sahaya çıkmayı beklemektedir. Baba Gündüz birden arkasını döner “Çocuklar” der. “Bizler futbolumuzu oynadık. Bırakma yoluna çıktık. Size bir teklifim var. Turgay 20 yaşında; ama onu takım kaptanımız yapalım mı?” Takımda o sıralar Bülent – Reha Eken kardeşler, Muzaffer Tokaç, İsfendiyar Açıksöz, Naci Özkaya, Necmi Erdoğdu, Doğan Koloğlu, Musa Sezer ve Fazıl Göknar gibi isimler vardır. Hepsi birden alkışlayıp ağlamaklı bir şekilde Turgay’ı kucaklar, tebrik ederler. Turgay, Baba Gündüz’ün önüne geçer. Önde kaptan Turgay Şeren, arkada Baba Gündüz ve bütün takım İnönü Stadına çıkar. Taraftar şaşkın, rakip Fenerbahçe şaşkın, hakem Faik Gökay şaşkın, Turgay ağlamaklı. İşte Baba Gündüz büyüklüğünü burada da göstermiş, 20 yaşındaki Turgay’ı kaptan yaparak hem genç kalecinin kendine güvenini pekiştirmiş hem de bir sene sonra takımda başlayacağı gençleştirme operasyonunun temelini atmıştır. Turgay bir sene sonra da milli takım kaptanlığına seçilir ve 1954 Dünya Kupası’na Türkiye Milli Takımı kaptanı olarak çıkar.

Turgay Şeren ve Metin Oktay birlikte idman yapıyorlar
Baba Gündüz’ün yeni ve genç bir Galatasaray oluşturma projesinin belki de en önemli ismiydi Kaptan Turgay. Baba Gündüz, 1955 yılında İzmir’den transfer ettiği genç santrforu Galatasaraylılığı öğrenmesi için Turgay’ın oda arkadaşı yapar. Turgay Şeren ona Galatasaray’lılığı anlatacak ve benimsetecektir. Gerçekten de öyle olur. Metin Oktay ve Turgay Şeren bir ömür ayrılmazlar ve Galatasaray’lılığı hayatlarının merkezine koyarlar. Her antrenmandan sonra Metin ve Turgay ekstradan çalışırlar. Turgay’ın keşfettği bir de antrenman stili vardır. Turgay bir duvarın önünde, duvarla arasında 1 metre mesafe bırakacak şekilde durur. Yüzü duvara dönüktür. 5-6 metre arkasına da Metin Oktay geçer ve hızla duvara şut çeker. Turgay da duvardan seken bu topları kurtarmaya çalışır. Bilmem günümüzde bu şekilde zor bir idman yapan kaleci var mıdır?

Turgay Şeren hayatı boyunca resmi olarak yalnızca Galatasaray forması giyer. Ancak pek kimsenin bilmediği bir de River Plate hikayesi vardır Berlin Panteri’nin. 1959 yılı başlarında kaptan yurt dışından, hatta kıta dışından bir teklif alır. 1959 Şubat’ında Arjantin’e uçar. River Plate, Turgay’ı idmanlara çıkarır. 17 Şubat’ta Brezilya’nın Botafogo takımıyla hazırlık maçı vardır. Bu maçta River’in kalesinde Turgay Şeren oynar. Maçı Arjantin ekibi 2-1 kazanır. Turgay, River Plate formasıyla ikinci maçına Arjantin takımı Mal Der Plate karşısında çıkar. Büyük kaleci bu maçta kalesini gole kapar ve maç 0-0 biter. Bu iki maç yeter Turgay’ın kendini ispatlamasına. River Plate yönetimi ve taraftarı çok iyi bir kaleciye sahip olacağız diye sevinmeye hazırlanırken Galatasaray başkanı Sadık Giz transfere onay vermez. “Turgay’ı bırakmak Galatasaray’a ihanettir.” diyerek transfere noktayı koyar. Turgay gerisin geriye sonsuza kadar bırakmayacağı Galatasaray’a gelir. O dönemde dünya futbolunun fabrikası konumundaki Güney Amerika’ya transfer olmak belki de Turgay Şeren’e çok farklı bir kariyer çizdirecektir; ama kader onun Galatasaray efsanesi olarak kalmasını uygun görmüştür.

Turgay Şeren 1966 yılında 20 sene aralıksız formasını giydiği, 14 sene kaptanlık yaptığı Galatasaray’da futbolu bırakır. Jubilesine birçok ünlü futbolcu gelir. Bunlardan biri de hala dünyanın gelmiş geçmiş en iyi kalecilerinden kabul edilen Rus Lev Yashin’dir. Şeren, bu ünlü kaleciyle ilgili bir anısını şöyle anlatır: “Maçtan sonra Lev Yashin’i bırakmadım. 5 gün misafir ettim. Yashin, Rusya Konsolosluğu’ndan bir görevliyle birlikte evime geldi. Bizim evdeki eşyaları görünce çok etkilendi. Sonra birden pantolonunu indirdi. Altında maçta oynadığı şort duruyordu hala. Yokluktan dert yandı. Kendisine 6 tane don alarak hediye ettim. Rusya’ya döndükten sonra da bazı eşyalar gönderdim”

Berlin Panteri, ünlü Rus kaleci Lev Yashin ile birlikte
Turgay Şeren zamanında şimdiki imkanlar yoktur. Çoğu maça eldivensiz çıkmıştır. Toprak zeminde atlamaktan her maç sonunda belinde bacağında morluklar oluşmuş, gözlerine çamurlar kaça kaça pozisyonları kurtarmıştır. Ayaklarındaki kramponların çivileri neredeyse her maç çıkmış, devre arasında o çivileri çakıp üstüne astar geçirerek maçlara devam etmiştir. Şimdiki futbolcuların ellerindeki imkanların kıymetini bilmeleri gerektiğini söyler hep.

Turgay Şeren hamle yaptığı zaman o topa mutlaka müdahale ederdi diye anlatır büyükler. Hele ki bir yan topa çıksın, rakip santrforun hiç şansı yoktur. Turgay o topu ya tutar ya da yumruklayarak uzaklaştırır. Kalecilere de verdiği en önemli öğüt şudur:  “Bir kaleci defanstaki arkadaşı rakiple mücadele ederken kalesini asla boşaltmamalıdır. Bunun nedeni kaleci önünü görür ama defanstaki arkadaşının kafasının arkasında gözü yoktur. Senin kalende olduğunu düşünerek hamle yapabilir ve takımının gol yemesine sebep olabilir. Burada hata defans oyuncusunun değil, kalesini boşaltan kalecinindir. Bir kaleci antrenmanlarda çok çalışmalı. Zira maçta ona çok az görev düşer. Hamle yapacağı zamanı iyi ayarlayabilmeli. Yılmamalı, zaman ayarı çalışarak kazanılır. Kalecilik kuralları da ezberlenerek hafızaya yazılır. Kalede süper bir kalecin varsa o takım sahaya çıkmaktan hiç korkmaz.

Ne yazık ki yeni nesil Turgay Şeren’i 70 yaşından sonra canlı yayında yaptığı gaflarla tanımaktadır. Oysa bir araştırsalar, büyüklerinden dinleseler bu efsane kalecinin aslında ne büyük bir insan olduğunu görecekler. Umarım bu yaşayan efsaneye hala hayattayken hak ettiği değeri verebiliriz. Uzun süre daha başımızdan ayrılma Berlin Panteri!

2 yorum:

  1. Kaybettiğimiz önemli değerlerden birisi, umarım adını yaşatıp onu yeni nesillere ulaştırabiliriz.

    YanıtlaSil
  2. TURGAY'ın Babası Sabit Şevki Şeren, Antalya'nın en eski ilçelerinden olan AKSEKİLİ'dir; dolayısıyla da hemşerimizdir. Askerlik yoklamaları yapılırdı O yıllarda,(1950-60) O'da, nüfusa kayıtlı olduğu yer Akseki'de yaptırırdı, yoklamalarını...Antalya Lisesine kaydolduğum 1953 yılında,biz lise öğrencileri ilçemizde bir spor kulübü kurabilme çabasına giriştik. Adının AKSEKİ TURGAYSPOR olarak anılması önerim benimsendi. 1956 yılında, yanılmıyorsam 848 sırada tescili yapıldı, kulübün. Basında ses getiren bu girişim üzerine, zamanın çizeri Semih Balcıoğlu, formaların arkasında (1) yazılı onbir için, "Akseki'de Turgay Spor kuruldu" karikatürünü Hürriyet'te yayınladı. O kulübün futbol takımı, Aromanın desteğiyle yıllardır Antalya Amatör Futbol Şampiyonu oldu. 3.Lige terfi etti; küçük kasabamız parasal külfetini karşılamada zorlanınca, iki sezonluk profesyonluk macerası kuruluşunun 50.yılında tarihe karıştı.(1956-2006) O'nu kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz. O'nu hiç unutmayacağız. Türk milletinin başı sağolsun... Aksekili İbrahim Ekmekci

    YanıtlaSil

Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Blogger tarafından desteklenmektedir.
google.com, pub-1379219663774483, DIRECT, f08c47fec0942fa0