Efsaneler | İki kalas bir heves; Erol Günaydın..
"Bana karşıdan karşıya geçen şemsiyeli adam rolü verin, öyle bir geçerim ki insanlar unutamaz." Meddah geleneğinin son temsilcilerinden, yaşamı boyunca gelen hiçbir rol teklifini geri çevirmemiş, birçok tiyatro ve sinema oyununda rol almış, televizyon dizilerinde ve seslendirmelerde görev almış Türk sineması ve tiyatrosunun usta ismi, 4565 sicil numaralı kulüp ve divan üyemiz, Galatasaray Lisesi mezunu Erol Günaydın... 15 Ekim Pazartesi günü şanssız bir şekilde kaybettiğimiz önemli sanatçımızı, saygıdeğer Galatasaraylıyı bir nebze hatırlatmak istiyoruz.
Erol Günaydın, 16 Nisan 1933 tarihinde Akçaabat'ta doğar. Günaydın ailesi Akçaabat'ın eğlenceli ailelerindendir. Kalabalık bir hala, teyze topluluğuyla Akçaabat sokaklarında Karagöz-Hacivat temaşalarını andıran münakaşalar, küfürlü muhabbetleri ile kahvelerin ve çarşının meşhur ailesidirler. Derken bir gün nedendir bilinmez Baba Günaydın'ın kafası atar ve tası tarağı toplayıp İstanbul'a taşınmaya karar verir. Küçük Erol henüz 8 yaşındadır. Erol, ilkokulu bitirince Galatasaray Lisesi'nin yatılı bölümüne yazılır. Her çocuk sevmez yatılı okumayı; ama Erol Günaydın çok sever. Ailesinden kopar yavaş yavaş, Galatasaray adeta yeni ailesi olur. Bu açıklama aynen bu şekilde Erol Günaydın'ın kendi ağzından yapılmış bir açıklamadır.
Erol Günaydın lisede hocaların taklitlerini yapmaya başlar. Onları hicveden skeçler yazar ve oynar. Sınıf sınıf dolaşıp bu gösterileri yapar, bir nevi sınıf turnesine çıkar. Üst sınıflara 25 kuruşa, alt sınıflara da 5 kuruşa oynar bu gösterilerini. Kendi çapında bir şöhreti olmuştur Erol'un. Okul biter bitmez Dormen Tiyatrosu'nda çalışmaya başlar. Kısa bir süre Ankara Devlet Tiyatroları'nda çalışsa da tekrar Dormen tiyatrosuna geri döner. İlk profesyonel oyunu Dormen tiyatrosundaki Papaz Kaçtı'dır. Daha sonra Ses Tiyatrosu'na geçen Günaydın yaşamı boyunca birçok tiyatroda çalışır. Usta oyuncu ömrünün son dönemlerinde de yine Galatasaray Lisesi'nde eğitim görmüş Ferhan Şensoy ile çalışmıştır.
Gelin biz bu büyük sanatçının Galatasaraylılığından, Galatasaray sevdasından bahsedelim. Erol Günaydın birçok arkadaşı gibi henüz lisede öğrenciyken klüp üyesi olur. Her hafta maçlara gider. O dönemde Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın taraftarlarının daha fazla olduğunu söyler: "Ama yine de biz Karıncaezmez'in açtığı bayrağın etrafında toplanır, yaptığımız tezahüratlarla rakip taraftarları şaşırtır, onları sustururduk. Hatta bazen işletirdik de. Çünkü biz zekiydik, liseliydik."
Meşhur 1970-71 sezonu vardır ya, hani Fenerbahçe'nin ikinci olduğu halde kendini şampiyon sanıp şampiyonluk turu attığı sezon. İşte o sezon son haftaya Galatasaray 40, fenerbahçe 39 puanda girerler (2 puanlı sistem tabi) Fenerbahçe son hafta Beşiktaş'la karşılaşmakta, Galatasaray ise Ankara deplasmanında PTT ile oynamaktadır. Haliyle Erol Günaydın ve arkadaşları da mecburen İstanbul'daki Fenerbahçe-Beşiktaş maçına giderler. Bir kulakları da radyodadır. Galatasaray, Ankara'da güle oynaya 7-1 kazanmaktadır. Fenerbahçe ise son 20 dakikaya 0-0 girmiştir. Tabi o senelerde herkeste radyo yok, tribünde tek tük insanlarda var, diğerleri de onlardan öğreniyorlar sonuçları. İşte bu fırsattan istifade bizimkiler, ağızlarına bakan kalabalığa Galatasaray'ın mağlup olduğu söylentisini yayar. Bu bilgi bütün tribüne, şeref tribününe, yedek kulübesine ve en son da sahadaki futbolculara kadar gider. Fenerbahçeli futbolcular bu gazla deli gibi saldırmaya başlar ve Ogün Altıparmak'ın ayağın dan golü bulurlar. Maç bitince taraftarlar stada dalıp futbolcuları kucaklarlar, futbolcular da sahada şampiyonluk turu atarlar. Fakat bir süre sonra Galatasaray'ın Ankara'da PTT'yi hezimete uğradığı haberi gelir. İşte o anda sahadaki taraftarlar yıkılırken, Erol Günaydın ve arkadaşları tribünde kıs kıs gülmektedir. Meşhur 1970-71 sezonundaki hatalı şampiyonluk kutlamasının arkasında da Galatasaray Lisesi zekası vardır.
O senelerde liseli sanatçılarla futbolcuların araları da çok iyidir. Baba Gündüz kötü giden haftalarda sık sık takımı toplayıp Erol Günaydın & Altan Erbulak ikilisinin tiyatrosuna götürür. Oyundan sonra sanatçılar ve futbolcular kuliste sohbet eder ve bu bütün takıma moral olur. Bazen de Erol Günaydın, Aydemir Akbaş gibi liseli sanatçılar toplanıp kampa giderler. Bilhassa derbilerden önce takıma moral verirler. Artık böyle şeylerin yaşanmamasından da şikayetçiydi büyük usta. "Şimdi divan üyesi olmama rağmen futbolcuları tanımıyorum" diye yakınmaktaydı.
Metin Oktay da Erol Günaydın'ın oyunlarının sıkı takipçilerindendir. Gerçi bu takibin sebebi biraz da taçsız kralın gönlünü aynı tiyatroda çalışan Ayfer Feray'a kaptırmasıyla alakalıdır da neyse. Taçsız Kral'ın perde arası yerine futboldan alıştığı 'halftaym' deyimini kullanmasını da hoş hatıralardandır.
Büyük usta da Baba Gündüz gibi Galatasaray'ın bir his takımı olduğunu söyler. Ruhuyla oynayan; parayla pulla değil, arkadaşlık ve sevgiyle başarılı olan bir takım olduğunu söyler. Bunu söylerken de Okan Buruk örneğini vermekten çekinmez. "Bakın işte" der, "Suat'ın jubilesinde yuhalandı üç kuruş için, değer mi?"
Erol Günaydın hiç kuşkusuz Türk sanat tarihinin unutulmaz isimlerindendir. Böylesine önemli bir sanatçıyı kaybetmenin üzüntüsü içerisindeyiz. Onu bir nebze saygıyla anabildiysek ne mutlu bize. Kendisine Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Nur içinde yat büyük usta...
Hiç yorum yok
Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.