ŞL | Doğal afet..
6 yıl aradan sonra Şampiyonlar Ligi'nde grup aşamasında mücadele eden Galatasaray, grubunda oynadığı üçüncü maçında Romanya temsilcisi CFR Cluj'u ağırladı. Yoğun yağmur yağışı altında oynanılan karşılaşmada rakibi karşısında oyunun kontrolünü elinde bulunduran Fatih Terim'in öğrencileri maçın 19.dakikasında Dany'in kendi kalesine attığı golle geriye düşerken, 27.dakikada Aguirregaray'ın atılmasıyla on kişi kalan konuk ekip karşısında 34.dakikada Felipe Melo'nun kullandığı penaltı atışından yararlanamayınca soyunma odasına 1-0 geride gitti. İkinci yarıda rakibi karşısında tek kale oynayan Galatasaray, aradığı golü 74.dakikada golcü oyuncusu Burak Yılmaz ile buldu ve Şampiyonlar Ligi'nde ilk puanını aldı.
Şampiyonlar Ligi'nde geride kalan iki karşılaşma sonunda puan alamayan ve gol atamayan Galatasaray, evinde ağırladığı Romanya temsilcisi karşısında ideal onbiriyle sahaya çıktı. Savunmanın solunda daha fazla hücum ve beklerin hücuma katkısını maksimuma çıkartmak amacıyla Albert Riera'ya şans veren teknik heyetin yoğun yağmur altında oynanılan karşılaşmada oyunculara "yerden oynayın" uyarısı yapmadığı aşikar, fakat oyuncuların böyle bir düşünesi pek yoktu. Israrla yerden oynamaya çalışan takım, deplasmana gelen ve nadiren üçüncü bölgede (yani bizim savunmada) rakibine pozisyon şansı verip, birde topu ağlarında görünce maç içinden çıkmaz bir hal aldı. Panik, kaos ve endişe futbolu işte o dakikadan sonra başladı. Cluj karşısında inanılmaz berbat bir zemin, yoğun yağmur yağışı ve hava şartlarının elverişsiz olması belkide şanssızlığımızdı. Tempolu, baskılı, akın akın oynamamız gereken maçta bu sisteme en uygunsuz şartların oluşması, bazı şeylerin ters gideceğinin göstergesiydi.
Futbolda artık büyük-küçük takım ayrımı kalmadı, eskiden olduğu gibi makas artık çok açık değil. Şampiyonlar Ligi gibi bir platformda hemen hemen her takım (Barcelona, Real Madrid gibi takımlar hariç) denk güçlerde. Artık her takımın fizik gücü yüksek, mücadele gücü yüksek, deplasmanda savunma anlayışı yaygın ve kaybetmemek için oynayabilecek takımlar. Cluj, Braga, Bate, Kiev veya Juventus, Ajax, Milan hiç farketmez. Sadece isimleri değişiyor, fizik güçleri ve mücadeleleri artık hemen hemen aynı seviyede. Böyle bir gerçek kenarda dururken birde üzerine tempolu oynamanız gereken maçta doğal şartlar size engel oluyorsa, işte şartlar o zaman eşit oluyor. Evinizde oynamanız veya deplasmanda oynamanız birşeyi değiştirmiyor, tam tersi size ekstra zorluk çıkartıyor. Kanat oyuncularının süratli olması ve dikine top sürmesi avantaj değil, bu zeminde dezavantaja dönüşüyor. Birde oyuncularınızın futbol zekası yoksa (ki bknz: Dany ve Emre) bu zeminde yerden pas yapmaya çalışıyorsanız, oyunun kontrolü elinizde olmasına karşın hiçbir varlık gösterememenizi sağlıyor.
Cluj'un buraya yenilmemek için geldiği apaçık gerçek, alacakları galibiyet süpriz olacaktı. Avrupa'da son dört maçında mağlubiyet yüzü görmeyen Andone'nin takımı savunma kurgusunu iyi yapan, hızlı ve etkili ataklar yapan, Bastos-Kapetanos ikilisini hücumda çok verimli kullanan bir sisteme sahip. Takımımızda bir süredir devam eden özgüven problemi Cluj karşısında da devam ederken rakibin 10 kişi kalmasıyla oyunun kontrolü tamamen bizim elimize geçti ve oynadıkça oynamaya başladık. Her ne kadar zemin şartları kötü olsa da, oynadıkça birşeyler yapabileceğini gören takım rakibinin üzerine gitmeye, pozisyona girmeye, karambol pozisyonları bulmaya başladı. Bu baskıyı rakibi üzerinde kurarken birde penaltı kazanan takımımıız 34.dakikada Felipe Melo'nun kullandığı penaltı vuruşundan yararlanamayınca, kendi taraftarı önünde mağlup olma baskısını üzerinde hissederek soyunma odasına gitti. İlk yarının sonlarına doğru önce Hamit Altıntop, ardından Johan Elmander'in sakatlıkları sebebiyle kenara gelmesi hem tercih haklarını, hemde müdahale şanslarını azaltırken fizik gücü son derece yetersiz olan ve bu zeminde teknik gücünü sahaya yansıtamayacak olan Emre Çolak'ın oyuna girmesi tartışılan konuların başında gelir.
Rakibin bir kişi eksik veya fazla olması, bu zeminde size herhangi bir avantaj sağlamıyor. Deplasmanda ilk 20 dakikada şans golüyle öne geçen Cluj bu dakikadan itibaren tam anlamıyla kendi yarı alanına kapandı. Hızlı çıkmak istese çıkamaz, pas yapmak istese bu zeminde yapamaz (ki dün sadece 51 isabetli pas yapabildiler) veya uzun oynamak istese savunmadan gelebilecek bir destek yok. Kapandıkça kapandı konuk ekip, haklı sebepleriyle birlikte. Böyle maçlarda penaltı, frikik gibi şanslar buluyorsanız maksimum verimi almanız gerekiyor. Az hata yapanın en azından puan veya puanlar ile ayrılacağı karşılaşmada penaltıyı kaçırmak gibi büyük bir hata yaptı Galatasaray, böyle bir zeminde bu şansı mutlaka değerlendirmek gerekiyordu. Özellikle galibiyet sıkıntısı yaşadığınız dönemde, geriye düştüğünüz dönemde bu tür şansları kullanmak gerekir.
Cluj karşısında doğru oyun, doğru mücadele, doğru futbol yapısı fakat hem zeminin azizliği, hemde bulunan şansların değerlendirilememesi takım adına sıkıntı yarattı. Şampiyonlar Ligi gibi en ufak hatayı affetmeyen takımların olduğu organizasyonda kazanmak adına doğruları yaparak oynamanız, hataları minimuma indirmeniz gerekir. Zemine karşı futbolun doğrularını yaptı Galatasaray, ama bu şartlarda bir yere kadar. Rakipten çok zeminle mücadele ettiğimiz tartışmasız gerçek, bu zemine iki sakat verdiğimizi de belirtelim. Böyle bir zeminde ya yüksek oynayacaksınız, ya da şut tehdidi olan her oyuncunuz kaleyi gördüğünde yaradana sığınıp çerçeveye vuracak. Zaman zaman ikisini de yapmayı başardık, sol kanatta Amrabat'ın müthiş bir etkisi vardı. Riera ile birlikte tabir-i caizse otoban yaptılar kapanan Cluj savunmasının sağ tarafını, ikinci yarıda 5 savunmacıyla oynamalarına rağmen. 3 stopere karşı iki forvet + forvet arkası Melo'yla birlikte ceza sahasında gol arayan takım yine Amrabat'ın soldan kestiği bir topta Burak ile beraberliği buldu, bir kaç dakika sonra yine Amrabat'ın ortasında arka direkte Burak ile gol şansından yararlanamadı. Bu ikili, bu anlayış ve uyumla devam ettiği sürece belli bir dönem sonrasında çok tehlikeli bir ikiliye dönüşebilir, keza Amrabat'ın zor şartlarda (ilk yarı dışında) futbol aklının ortalama üzerinde olduğunu söylemekte fayda var.
Şampiyonlar Ligi'nde grup maçlarında ilk tur geride kaldı ve puan hanemizde 1 puan yazıyor. 2000 yılında da böyleydi, o dönemde puan hanemizde 1 puan yazıyordu ve son sıradaydık. İmkansızı başaran bir takımın geleneklerinden geliyoruz, o nedenle Avrupa'da son topa kadar mücadele etmek kulübün genlerinde yer alıyor olsa gerek. Son olarak söylememiz gereken birşey var. Gole kadar homurdanan, susan taraftar şu tür maçlarda ekstra gerginlik yaratıyor. Ne demişti İmparator? "Galatasaray takımı taraftarıyla bütünleştiğinde neyin, nasıl olduğunu taraftarlarımız bizden daha iyi bilir.."
Futbolda artık büyük-küçük takım ayrımı kalmadı, eskiden olduğu gibi makas artık çok açık değil. Şampiyonlar Ligi gibi bir platformda hemen hemen her takım (Barcelona, Real Madrid gibi takımlar hariç) denk güçlerde. Artık her takımın fizik gücü yüksek, mücadele gücü yüksek, deplasmanda savunma anlayışı yaygın ve kaybetmemek için oynayabilecek takımlar. Cluj, Braga, Bate, Kiev veya Juventus, Ajax, Milan hiç farketmez. Sadece isimleri değişiyor, fizik güçleri ve mücadeleleri artık hemen hemen aynı seviyede. Böyle bir gerçek kenarda dururken birde üzerine tempolu oynamanız gereken maçta doğal şartlar size engel oluyorsa, işte şartlar o zaman eşit oluyor. Evinizde oynamanız veya deplasmanda oynamanız birşeyi değiştirmiyor, tam tersi size ekstra zorluk çıkartıyor. Kanat oyuncularının süratli olması ve dikine top sürmesi avantaj değil, bu zeminde dezavantaja dönüşüyor. Birde oyuncularınızın futbol zekası yoksa (ki bknz: Dany ve Emre) bu zeminde yerden pas yapmaya çalışıyorsanız, oyunun kontrolü elinizde olmasına karşın hiçbir varlık gösterememenizi sağlıyor.
Cluj'un buraya yenilmemek için geldiği apaçık gerçek, alacakları galibiyet süpriz olacaktı. Avrupa'da son dört maçında mağlubiyet yüzü görmeyen Andone'nin takımı savunma kurgusunu iyi yapan, hızlı ve etkili ataklar yapan, Bastos-Kapetanos ikilisini hücumda çok verimli kullanan bir sisteme sahip. Takımımızda bir süredir devam eden özgüven problemi Cluj karşısında da devam ederken rakibin 10 kişi kalmasıyla oyunun kontrolü tamamen bizim elimize geçti ve oynadıkça oynamaya başladık. Her ne kadar zemin şartları kötü olsa da, oynadıkça birşeyler yapabileceğini gören takım rakibinin üzerine gitmeye, pozisyona girmeye, karambol pozisyonları bulmaya başladı. Bu baskıyı rakibi üzerinde kurarken birde penaltı kazanan takımımıız 34.dakikada Felipe Melo'nun kullandığı penaltı vuruşundan yararlanamayınca, kendi taraftarı önünde mağlup olma baskısını üzerinde hissederek soyunma odasına gitti. İlk yarının sonlarına doğru önce Hamit Altıntop, ardından Johan Elmander'in sakatlıkları sebebiyle kenara gelmesi hem tercih haklarını, hemde müdahale şanslarını azaltırken fizik gücü son derece yetersiz olan ve bu zeminde teknik gücünü sahaya yansıtamayacak olan Emre Çolak'ın oyuna girmesi tartışılan konuların başında gelir.
Rakibin bir kişi eksik veya fazla olması, bu zeminde size herhangi bir avantaj sağlamıyor. Deplasmanda ilk 20 dakikada şans golüyle öne geçen Cluj bu dakikadan itibaren tam anlamıyla kendi yarı alanına kapandı. Hızlı çıkmak istese çıkamaz, pas yapmak istese bu zeminde yapamaz (ki dün sadece 51 isabetli pas yapabildiler) veya uzun oynamak istese savunmadan gelebilecek bir destek yok. Kapandıkça kapandı konuk ekip, haklı sebepleriyle birlikte. Böyle maçlarda penaltı, frikik gibi şanslar buluyorsanız maksimum verimi almanız gerekiyor. Az hata yapanın en azından puan veya puanlar ile ayrılacağı karşılaşmada penaltıyı kaçırmak gibi büyük bir hata yaptı Galatasaray, böyle bir zeminde bu şansı mutlaka değerlendirmek gerekiyordu. Özellikle galibiyet sıkıntısı yaşadığınız dönemde, geriye düştüğünüz dönemde bu tür şansları kullanmak gerekir.
Cluj karşısında doğru oyun, doğru mücadele, doğru futbol yapısı fakat hem zeminin azizliği, hemde bulunan şansların değerlendirilememesi takım adına sıkıntı yarattı. Şampiyonlar Ligi gibi en ufak hatayı affetmeyen takımların olduğu organizasyonda kazanmak adına doğruları yaparak oynamanız, hataları minimuma indirmeniz gerekir. Zemine karşı futbolun doğrularını yaptı Galatasaray, ama bu şartlarda bir yere kadar. Rakipten çok zeminle mücadele ettiğimiz tartışmasız gerçek, bu zemine iki sakat verdiğimizi de belirtelim. Böyle bir zeminde ya yüksek oynayacaksınız, ya da şut tehdidi olan her oyuncunuz kaleyi gördüğünde yaradana sığınıp çerçeveye vuracak. Zaman zaman ikisini de yapmayı başardık, sol kanatta Amrabat'ın müthiş bir etkisi vardı. Riera ile birlikte tabir-i caizse otoban yaptılar kapanan Cluj savunmasının sağ tarafını, ikinci yarıda 5 savunmacıyla oynamalarına rağmen. 3 stopere karşı iki forvet + forvet arkası Melo'yla birlikte ceza sahasında gol arayan takım yine Amrabat'ın soldan kestiği bir topta Burak ile beraberliği buldu, bir kaç dakika sonra yine Amrabat'ın ortasında arka direkte Burak ile gol şansından yararlanamadı. Bu ikili, bu anlayış ve uyumla devam ettiği sürece belli bir dönem sonrasında çok tehlikeli bir ikiliye dönüşebilir, keza Amrabat'ın zor şartlarda (ilk yarı dışında) futbol aklının ortalama üzerinde olduğunu söylemekte fayda var.
Şampiyonlar Ligi'nde grup maçlarında ilk tur geride kaldı ve puan hanemizde 1 puan yazıyor. 2000 yılında da böyleydi, o dönemde puan hanemizde 1 puan yazıyordu ve son sıradaydık. İmkansızı başaran bir takımın geleneklerinden geliyoruz, o nedenle Avrupa'da son topa kadar mücadele etmek kulübün genlerinde yer alıyor olsa gerek. Son olarak söylememiz gereken birşey var. Gole kadar homurdanan, susan taraftar şu tür maçlarda ekstra gerginlik yaratıyor. Ne demişti İmparator? "Galatasaray takımı taraftarıyla bütünleştiğinde neyin, nasıl olduğunu taraftarlarımız bizden daha iyi bilir.."
Hiç yorum yok
Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.