Schalke Günlüğü #1

Şampiyon Kulüpler Kupası ve Şampiyonlar Ligi bir Galatasaraylı için adeta Türkiye Ligi gibi alışılagelmiş, benimsenmiş, olmazsa olmaz turnuvalardır. Özellikle ilk kurulduğu sene Manchester'a karşı kazanılan ve turnuvanın şeklini, tarihini değiştiren zaferle başlayan Şampiyonlar Ligi yolculuğu, "merkez" diye tabir edebileceğimiz belli başlı Avrupa takımlarına adeta bir başkaldırı şeklinde devam etmiş, bir Şampiyonlar Ligi sonrası kaldırılan UEFA Kupası'yla tüm dünyaya Galatasaray isminin öğretilmesiyle zirve yapmış, hem bir Süper Kupa finalinde hem de bir çeyrek final maçında Real Madrid'in devrilmesiyle destanlaşmıştır.

İşte bu sebeplerle Şampiyonlar Ligi'nden uzak geçen 5 sezon resmen derin bir ıstıraba dönüşmüştü cimbomlular için. Ligde kazanılan 2008 şampiyonluğu kaçırılan bilet neticesinde karın doyuran ancak tuzu eksik, tad vermeyen bir yemeğe dönüşmüştü. Tüm bu hislerle başladı 2012 - 13 sezonu. Evet yeniden ligimizdeydik ancak 5 sezon beklediğimiz bu seyahatten erken dönmeyi hiç istemiyorduk. İlk üç maçta alınan 1 puan bu sebeple biraz can sıktı, iki önceki sezonun anıları silinmiş, hepimiz aslımıza, Avrupalılığımıza sarılmış, Cimbom'u beğenmiyorduk, neyse ki takım da memnun olmamıştı ki inanılmaz bir 3'te 3 ile ikinci tur geldi. Tamam diyorduk, bu seneki hedef tamam. Fakat iki efsane transfer ve iyi bir kurayla hisler de yeniden kabardı, gruptan çıksak bu sene için çok iyi diyen bizler hemen çeyrek - yarı final hayallerine daldık. İlk maç bu hayalleri öldürmedi ama bizi kendimize getirdi, uçup kaçmak yersizdi. Evet, hayal kurmalı ancak temkinli olunmalıydı. Ligdeki formsuzluk ise kimseyi ilgilendirmiyordu zira Galatasaray Avrupa'yı kendi evi olarak görüp hep farklı oynardı.

Düsseldorf yolculuğu bu destanı yaşayıp devamının hayalini kuranlarla başlayacaktı. Sabiha Gökçen'in her yerinde sarı-kırmızılı birileriyle karşılaşmak, herkeste beliren umut gülücüğü, GS Store'un sabahın köründe dolu olması, moralleri daha da yükseltti. Formalı olduğumu görenlerin bir kısmı fısıldaşmaya başlayıp gülerken, dayanamayıp yanıma gelen ve "yenmeden gelmeyin" , "ayağınız uğurlu gelsin", " akşam turluyoruz" gibi laflarla destekleyenler oldu. Pasaport polisi bile meşhur ciddiyetini bozup iyi şanslar diledi. Sar-kırmızı formaya olan bu ilgi Galatasaraylı olmanın her yerde nasıl bir gurur olduğunu bana tekrar hatırlattı. Uçağın çoğunluğunun Galatasaray forması giyenlerden oluştuğu bir ortamda, kaptan pilotun Galatasaraylılara özel anonsuyla başlayan yolculuk, son yarım saatte maç tahminlerine, skor hesaplarına doğru evrildi, iniş yaklaştıkça herkes maç havasına girmişti bile. Uçaktan indikten sonra trene doğru yol alırken formalılar daha da çoğalıyor zira karşılamaya gelenler de maça gidiyor. Trene geçtiğimizde durum aynı, vagonlarda sarı-kırmızı renkler hakim ve adeta Sami Yen'e giden metroya binmiş gibiyiz. Nihayet pansiyona geldiğimde sahibi tüm odaların Galatasaraylılar tarafından doldurulduğunu söylüyor ve print edilmiş rezervasyonumu istiyor, gösterince rahatlıyor. Dikkat edilmesi gereken önemli bir faktör ise kar ve soğuk. An itibariyle maça 4 - 5 saat var, hava -5 derece ve hafif kar atıştırıyor, inanılmaz bir soğuk var. Cimbom'u tezahüratlarla ısıtacağız diyoruz ve maç saatine kadar takılmak için Veltins-Arena'ya doğru yola koyuluyoruz. Maç öncesi tekrar izlenimlerimi yazmaya çalışacağım.

Saatler geçmiyor diyenlerden misiniz? Bugün sabahtan akşama kadar dua etme günü, bu saatleri değerlendirin, yoksa başlamadınız mı?

Hiç yorum yok

Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Blogger tarafından desteklenmektedir.
google.com, pub-1379219663774483, DIRECT, f08c47fec0942fa0