Sultanların Sezon Hikayesi

Geçen sezonlara oranla daha mütevazi bir kadroyla ve takımın başında Ekrem Memnun’la 2012-13 sezonuna giriş yapan Galatasaray kadın basketbol takımı belli açılardan pozitif mesajlar veren ve doyurucu bir sezon yaşarken başka taraftalardan ise hayal kırıklıklarını aşamadığı bir yılı geride bıraktı. Sonuç anlamında kazandığımız Türkiye Kupası olumlu gözükürken Euroleague’de ve Türkiye Ligi’ndeki durumumuz ise çok iyi olmadı. Ancak başka şartlar da bu durumda etkiliydi tabi. Bunun yanında takımın sezon boyunca saha içinde gösterdiği karakter ve mücadele de gelecek sezonlar adına bize iyi mesajlar verdi. İşte bunları ve takımın genel olarak geçirdiği sezonu değerlendirdik.

Sezon öncesi kurulan kadronun yapısına baktığımız zaman, oldukça sert ve üst düzey konsantrasyonla savunma yapacak, hücumda ise özellikle uzunlar üzerinden oynayacak ve saha içinde onları çift guardla besleyeceğimiz (Whalen-Işıl) bir düzen söz konusuydu. Bu geçersiz bir yöntem değil, ama basketbolda iç-dış dengesi oldukça önemli ve biz burada dış dengesini sağlayabilme adına eksik kaldık. Takımda dış şutu üzerinden sayı bulabileceğimiz Taurasi, Augustus gibi skorerler olmaması sezon büyük bölümünde teknik olarak en büyük eksikliğimiz oldu. Bunlar yetmezmiş gibi Nevriye’nin sezona sakat girmesi, Fowles’ın yine sezon başında sakatlanıp 1 ay oynayamaması, Alba’nın sakat girmesi ve yine Şaziye’nin de tam olarak düzelmeyen sakatlığından ötürü oynama şansı bulamaması veya oynasa da çok kısa sürelerde sahada kalabilmesi de bizi olumsuz etkiledi. Buna rağmen sezona iyi bir giriş yapan Sultanlar savunmasıyla önemli ölçüde fark yaratırken hücumda kısıtlı kalsa da Whalen’ın liderliği ve oyunu yönlendirmesi, Işıl’ın ikinci guard olarak sahada kaldığında verimliliğinin artması, Sancho&Wauters ikilisinin de hücumda çok iyi oynaması sezonun ilk bölümünü eksiklere rağmen iyi geçmemizi sağladı. Bu arada sezon başı Fenerbahçe’ye önemli eksiklerimizin olduğu dönemde kaybedilen bir Cumhurbaşkanlığı Kupası Finali vardı ancak bunun haricinde hem sahaya yansıyan basketbol hem de alınan sonuçlar tatmin edici diyebileceğimiz düzeyde ilerlediler.

Girişi fena yapmamış olsak da sezonun ilerlemesiyle birlikte ihtiyaç duyduğumuz bazı isimlerden katkı alamayışımız ve sahadışı faktörler bizi olumsuz etkiledi. Sezona iyi bir sinerjiyle girmek tabi ki olumluydu ancak devamını getirebilmek adına bu sinerjiden daha fazlasına ihtiyaç duyduk. Bu arada kazandığımız bir Türkiye Kupası Finali var ki hakikaten uzun bir süre akıllarda kalacaktır. Sancho’nun son saniye basketiyle gelen kupa, sezonun bizim adımıza zirve noktalarından biri oldu. Ancak Nevriye’nin bir türlü dönememesi, Alba’nın döndükten sonra eskisi gibi performans verememiş olması ve istikrarsızlığı, Fowles’ın yine sakatlık sorununu aşamamış olması gibi etkenler bizi eksik bıraktı. Şaziye de dönse bile –ki o da dış şut faktöründen ötürü önemli bir isimdi- form tutması sezonun son bölümlerine denk geldi. Sezonun hemen hemen yarısına gelindiğinde ligde aldığımız 2 mağlubiyet, Euroleague’de grupta Ekaterinburg’un arkasından geliyor olmamız başarısız bir durum değildi. Sezonun geri kalanına umutla bakıyorduk her şeye rağmen ancak hiç beklenmedik bir zamanda gelen Lindsay Whalen ayrılığı planları ve moralleri bozdu. Takımın hücumda en önemli ismi olan Amerikalı oyun kurucunun ödeme problemlerinden ötürü ayrılması üzerine Ekrem Memnun'un sahaiçinde eli çok zayıfladı. Tabi bu takımın o ana kadar gösterdiği güçlü psikolojiyi de olumsuz etkilemişti. Transfer döneminin kapandığı son günde Lindsey Harding ve sadece Euroleague'de oynaması için Eshaya Murphy’yi takıma getirdik.

Sezonun bundan sonraki bölümünün ilk 1-1,5 ayını pek iyi geçirdiğimiz söylenemez. Mart ayına girilirken takımın o ana kadar uğraştığı belli problemler en sonki Whalen ayrılığıyla birleşince oradan toparlamamız kolay olmadı. İlk olarak Euroleague’de F-8’e kalsak da Rusya’daki finallerde çok kötü, düşük tuttuğumuz beklentilerimizin bile altında bir turnuva geçirdik ve 3/0 yaparak direkt evimize döndük.  Ligde ise normal sezonun  kalanında deplasmanda aldığımız KASKİ, Mersin BŞB yenilgileriyle birlikte Fenerbahçe’ye de kendi sahamızda uzatmalarda kaybedince 2. sıraya demir attık ve normal sezonu Fenerbahçe’nin ardında bitirdik. Devamında, elimizde kalan tek hedef lig olunca Ekrem Memnun ve öğrencileri konsantrasyonlarını biraz daha toparlayıp buraya asıldılar. İlk olarak Homend Antakya’yı 2-0, sonrasında İstanbul Üniversitesi’ni 3-1’lik serilerle geçen takımımız finalde yine Fenerbahçe’yle eşleşti. Açıkçası final serisine girilirken genel kadro kalitesi, form durumu ve ev sahibi avantajı gibi şartlarla birlikte rakibimiz favoriydi. Buna rağmen final serisine çok iyi hazırlanan Sultanlar ilk maçta sürpriz yapıp çok iyi bir oyun ortaya koyarak rakibini deplasmanda yendi ve seride 1-0 öne geçti. 2. Maç bizim adımıza yine benzer bir senaryoda giderken ve momentumun bizim elimize geçtiği bölümlerde hakemlerin müdahelesi ve yapılan faiş ama bilinçli hatalarla birlikte o maçı kaybettik ve seri 1-1’e geldi. Bu maç resmen federasyonun ve hakemlerinin Fenerbahçe’ye bir hediyesi oldu. Ancak  yine de rakibi deplasmanda yendiğimiz için aldığımız ev sahibi avantajı  ve yakalanan şampiyonluk havası bizi farklı bir noktaya taşıdı. Takım, taraftar ve tüm camia bütün olumsuzluklara rağmen şampiyonluğa inanmış ve serinin 3. maçında Abdi İpekçi’yi büyük oranda doldurmuştu. Müthiş bir atmosferde oynanan bu maçta Fenerbahçe seri boyunca en iyi oyununu ortaya koyarken yakaladıkları inanılmaz üçlük yüzdesi ve 2.5 saniye kala Pondexter’ın attığı basketle birlikte galip geldiler ve avantajı yeniden ele geçirdiler. Burada biz iyi mücadele etmiş olsak da yaptığımız birkaç ufak hata bile pahalıya patladı.

Bu mağlubiyetin ardından seyircide önemli bir hayal kırıklığı oluşurken yakalanan şampiyonluk havası da büyük ölçüde kaybedildi maalesef. Buna rağmen takım içeride oynanan 4. maçı farklı şekilde kazanırken seriyi eşitledi ve işi son maça taşıdı. Serinin 5. maçı yine Fenerbahçe’nin evsahipliğinde yapıldı. Çok iyi başladığımız maçta özellikle 2. ve son çeyreği iyi oynayamazken rakibe oranla geride kaldığımız kadro kalitesi farkı da gözlendi. 70-62 mağlup ayrıldığımız bu son maçtan sonra Fenerbahçe’ye lig şampiyonluğunu kaptırırken bu sorunlu sezonu çok güzel bir şekilde bitirme şansını da yitirdik ve bu yılı da tamamlamış olduk. 2012-13 sezonunun hikayesini böyle aktarabiliriz. Ekrem Memnun buraya yıllardır özlenen havayı getirmiş olsa da kendi elinde olmadan yaşadığı problemler onun yoluna taş koydu ve kazanabileceği lig şampiyonluğunu kazanmasını, kötü bir derece aldığı Euroleague’i de çok daha iyi bir yerde bitirmesini engelledi. Bu durum da  sezonmuzun özetidir herhalde. Yine bir şeyler eksik kaldı ve ister istemez sezonun sonunda bulunduğumuz bu yerde pek yabancı olmadığımız hayal kırıklığı duygusunu yaşattı. Tabi bu eksiklerin neredeyse sürekli olarak şube yönetimi kanadından kaynaklanması da artık sürpriz olmayan ve alıştığımız bir durum… Whalen olayı, diğer ödeme problemleri, federasyonun açık  ve taraflı müdahelerine karşı hakkımızı savunamama vs. Önümüzdeki sezona dair herhalde en önemli şey bu yönetimsel zihniyetin değişmesi olacak. Bunlara ve takımdaki isimlerin sezon performanslarına da detaylı olarak bir sonraki yazıda değineceğiz zaten.  Şimdilik sezon hikayemiz ve buradan çıkan ana fikir budur…   

Hiç yorum yok

Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Blogger tarafından desteklenmektedir.
google.com, pub-1379219663774483, DIRECT, f08c47fec0942fa0