Nostalji | Biz aslında Juventus'u pek sevmeyiz
1998-99 sezonu. İmparatorla üçüncü sezon. Artık her şey
biraz daha oturmuş, dünya kupası finalisti Brezilya’nın müthiş kalecisi
Taffarel de gelmiş. Kaleyi de sağlama almışız. Şampiyonlar ligine deplasmanda
Juventus beraberliğiyle başlıyoruz, hem de 2-2. İkinci maçta Hagi’nin akıllara
zarar golüyle Bilbao’yu evine eli boş gönderiyoruz. Üçüncü ve dördüncü maçlar
Rosenborg’la, oradaki maçı onlar kazanıyor, Sami Yen’de biz gülüyoruz. Beşinci
maçta Juventus’la bir kez daha berabere kalıyoruz ve işte son maçlar. Bizim ve
Rosenborg’un 8 puanı var, alçak İtalyan’lar beş maçta beş beraberlik almışlar
üçüncü sıradalar, Athletic Bilbao ise 3 puanla son sırada. İşte böyle bir
atmosferde Bilbao deplasmanına gidiyoruz. Maçta puan alıp çeyrek finale
çıkacağız. Bir sene sonra Avrupa’da destan yazacağımızdan habersiz, bir milleti
hayaline ilk defa bu kadar yaklaştırmışız. Artık her şey sadece bizim elimizde...
Alçak Juventus’la oynadığımız maçta Kral Hakan sarı kart alıp cezalı duruma düşmüştü, bu maçta yoktu. Vedat ve kaptan Bülent’in de yokluğunda stoperi Fatih Akyel – Popescu ikilisine emanet etmiştik. Alt yapıdan çıkan genç futbolcu kontenjanını o sene Fatih dolduruyordu, ah Fatih ah... Bu maçın birçok Galatasaraylının ömründe en çok göz yaşı dökeceği maç olacağını kim bilebilirdi ki...
Maça kalede Taffarel, savunmada Joker Ümit Davala, Fatih,
Popescu, Filipescu, orta sahada Okan, Suat, Tolunay, Hasan Şaş, ileride de
Hagi, Arif ilk onbiriyle başlıyorduk. Aslında iyi oynuyorduk. Fatih de iyi
oynuyordu. Ama işte devşirme stoper bu kadar olur. İlk devrenin sonlarına doğru
ceza sahası içinde saçma bir göğüs hareketiyle topu rakibin önüne düşürüyor,
çakal Guerrero da takımını 1-0 öne geçiriyordu. Maçın 90 dakikası biz oynuyoruz
ama adamlar tek pozisyonda golü buluyorlar, futbolun adaletsizliği...
O dakikadan sonra öyle bir top oynuyoruz ki akıllara zarar. Anlatılmaz
yaşanır. Ben anlatamam yani. Maçın sonunda Müfit Erkasap bile çamur içinde
kalmış diyeyim, siz anlayın. Kameranın çektiği her karede en az 3 Galatasaraylı var, her
yerde basıyoruz. Sağdan soldan geliyoruz, ama olmuyor bir türlü. 80. dakika
civarı Okan sağ kanattan ceza sahasına kesiyor, her zaman Kral’ın olmasını
beklediğimiz yerde bu kez genç bir isim var: Burak Akdiş... Ve burak belki de
Galatasaraylıların kalbine hayatının sözleşmesinin imzasını çakacakken kafayı
dışarı vuruyor, bir kafa taraftara ancak bu kadar acı çektirebilir...
Olmuyor. Çocuk yaşta çekilen kalp çarpıntıları da fayda
vermiyor. Hagi alıyor, ilerliyor, zımbalıyor; ama o da yan ağlarda kalıyor. Futbolun
kötü ruhlu cinleri iş başında sanki, bize bir sene daha bekleyin diyorlar. 1-0
yeniliyoruz. Juventus 2-0 kazanarak gruptaki ilk galibiyetini alıyor. Biz
ikinci oluyoruz. O sezon sadece birinciler ve en iyi iki ikinci yükseldiği için
biz gruptan çıkamıyoruz. Hayallerimizi 17 Mayıs 2000’e erteliyoruz.
İşte bu yüzdendir ki yer yüzünde en sevmediğim takım hala
Juventus’tur. 15 senenin acısı var, bekliyoruz elbet bir gün çıkacak...
Hiç yorum yok
Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.