UCL | Karabasan..

Galatasaray, tarihinin en büyük başarısına imza attığı Parken Stadı'nda bu kez kendisinden çok daha mütevazi bir takım olan Kopenhag karşısında kaybetti. Henüz 6. dakikada gelen gole engel olamayan Aslanlar, bu gole cevap veremedi. 3 puan kaybı sadece bir maçın değil, ikinci tura çıkma şansları açısından büyük bir avantajın da kaybedilmesi manasına geliyordu. İlk yarıda yakaladığı önemli fırsatları harcayan Cim Bom'un ikinci yarıdaki isteksiz futbolu mağlubiyetten daha çok göze çarptı. Bu sonuçla grupta Real Madrid haricinde 3 takımın şansları hemen hemen eşit hale gelirken grubun son maçında Arena'da oynanacak Juventus karşılaşmasında Cim Bom'a muhtemelen mutlak galibiyet gerekecek.

Kuralar çekildiğinde grubun son derece zorlu geçeceği herkes tarafından görülen bir gerçekti. Özellikle geçen seneki grupla bu seneki takımların arasında ciddi bir kalite farkı olduğu herkesin mağlumuydu. Burada belirleyici olacak çok önemli iki nokta vardı; Real Madrid maçlarının puansız kapatılacağını en başta düşünerek Juventus deplasmanında kaybetmemek, iki Kopenhag maçını tartışmasız kazanmak. Bunun dışında alınabilecek her puan ekstra avantaj manasına gelecekti elbette ancak bunlar olmazsa olmazlardı. 6-1'lik hakedilmeyen ancak çok ağır gelen bir mağlubiyetten sonra, Fatih Terim'le yolların ayrılması, yeni hoca, karmaşık bir dönem derken Juventus deplasmanında hakemin gayretiyle 3 puanın kaybedilmesi ancak 1 puan alınması avantajı bir anda Cim Bom'un lehine çevirmişti zira Juve, Kopenhag deplasmanında 2 puan bırakmıştı. Dolayısıyla iki Kopenhag galibiyeti ile Galatasaray 5. hafta maçlarını önemsemeksizin son hafta Arena'da Juve ile berabere bile kalsa ikinci tura çıkabilecekti. İlk Kopenhag maçında oynanan güzel futbol ve alınan galibiyet umutları daha da artırmıştı. Geriye tek bir adım kalmıştı, Galatasaray'ı zorlayacak herhangi bir özelliği olmayan, kapasitesi çok düşük bir takım olan Kopenhag'ı deplasmanda da yenmek. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı.

Maça son derece donuk ve durgun başlayan Cim Bom, Kopenhag'ın tek atımlık barutu için bulunmaz nimetti. Nitekim adamlar 90 dakikada uygulayabilecekleri maksimum 10 - 15 dakikalık baskıyı ilk dakika başlattılar, 6. dakikada neticesini aldılar. İzleyenlerin kolaylıkla görebileceği şekilde golden önce Jørgensen'in sağdan koşan Gíslason'un önüne topu bıraktığı anda dört Galatasaraylı anlamsız şekilde önde kaldılar, sonrasında ceza sahasına dönecek vakti buldular. Önlerinden paralel gelen topu izlediler, Braaten ilk Kopenhag maçı hariç yine sezon başından beri kayıpları oynayan Eboue'nin arkasından gelerek önüne geçti ve son derece rahat bir topukla topu ağlara yolladı. Bu en amatör takımların dahi yemeyeceği basitlikte, hataları ders niteliğinde izletilecek bir goldü ancak malesef motivasyonları çok düşük olan Galatasaraylı futbolcular gole engel olamadı. Hemen ardından 8. dakikada Kopenhag'ın bir topu da direkten döndü. Sonrasında beklenen Galatasaray baskısı geldi ancak çok net pozisyonlarda beraberlik bir türlü sağlanamadı. 21. dakikada Burak'ın Drogba'nın nefis pasında kafayı iki metreden kalecinin üzerine vurması, 33'te Melo'nun kafasının direkten dönmesi, akıllarda kalan pozisyonlardı, 41'te Eray karşı karşıya güzel çıkardı ve ilk yarı böylece bitti. İkinci yarı beklenen Galatasaray'ın özellikle Fatih Terim döneminde olduğu gibi rakibini boğması, oyunu ceza sahasına yığmasıydı ancak baskı bile kurulamadı. Tam bir karabasan gibiydi ikinci devre. Bir türlü sonu gelmeyen ataklar, sürekli duran bir oyun, geride paslaşan Galatasaraylı oyuncular. Oyun tam Kopenhag'ın istediği gibi gitti, Mancini Aydın'ı alıp Ceyhun'u sokmak gibi kimsenin gol bulunması gereken bir maçta anlam veremediği değişiklikler yaptı, zaten takımın isteksizliği göze çarpıyordu, bu şekilde maç tamamlandı. Galatasaray avantajı eliyle Juventus'a teslim etti.

Biz taraftar olarak beşinci haftayı yokmuş gibi sayabiliriz ancak Mancini'nin böyle değerlendirmesi de en az Kopenhag maçında yaptığı skandal değişiklikler kadar büyük bir hata. Takımı yöneten kişi Real Madrid maçını kafadan sıfır puan hesaplayabilir mi, hangi takımı yönetiyorsun demezler mi? Peki Kopenhag gibi bir takım karşısında nasıl olur da ikinci yarı Galatasaray bu kadar isteksiz oynar? İşte tüm bu sorular da malesef takımın geleceği adına endişe uyandırıyor.

Önümüzde lig adına çok önemli ve çok kritik bir derbi var. Rakibin Fenerbahçe olması, maçın Kadıköy'de olması, bunların özel bir önemi yok, topunu oynayacak takım çıkar oynar, bundan önceki iki sene olduğu gibi. Ancak o maçta motivasyon herhangi bir maçta olduğundan çok daha önemli bir faktör. Sneijder yetişir, yetişmez, hepsi düşünülebilir. Ancak o maçta da ruhsuz oynayacak bir Galatasaray ve farkın 9 puana çıkması felaket olur. Dolayısıyla düşünülmesi ve acilen harekete geçilmesi gereken nokta işte bu isteksizlik problemi. Sene ortasında Fatih Terim gibi son derece başarılı bir teknik direktörü alelacele yollayan yönetim heralde bunların da çözümünü biliyordur. Bekleyip göreceğiz.

Hiç yorum yok

Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Blogger tarafından desteklenmektedir.
google.com, pub-1379219663774483, DIRECT, f08c47fec0942fa0