UCL | Umudun hikayesi..

Galatasaray, her şeyiyle tarihe geçen, nesilden nesile aktarılacak bir maçı, sezonun en kritik maçını kazanarak Juventus'u ekarte etti, Şampiyonlar Ligi'nde ikinci sezon üstüste gruptan çıkmayı başardı. İlk oynanan yarım saatle ikinci oynanan bir saat arasında elbette saha, hava, şartlar çok farklıydı ancak aynı olan bir şey vardı, inanç. İnananlar yine kazandı.

Salı akşamı, herkes için olağan bir Şampiyonlar Ligi akşamıydı. Galatasaray için sezonun şimdiye kadarki en önemli maçı özelliğini taşıyordu, kazanmak sadece ŞL'de ikinci tur için değil kaybolan, yitirilen takım-taraftar bütünleşmesini, takımın kendi içindeki bütünleşme havasını, kendine güveni yeniden tahsis etmek için çok önemliydi, ancak ne kadar zor olacağını futbolu bilen, takip eden herkes de biliyordu. Zira karşımızda Juventus vardı, sadece adının bile çok şey ifade ettiği büyük kulüplerden biri. Üstüne üstlük, Juve özellikle 10-11 maçtır çok iyi bir periyod çıkarmış, mağlubiyet almamıştı. Tüm bunlara bir İtalyan takımına beraberlik yettiği zaman maçın betona dönüşebileceği gerçeğini de eklersek Cim Bom'un işi hayli zor olacaktı, gerçek buydu. Ancak hepimiz tüm bu gerçekleri bilerek, takımımızın bu sezon çok parlak bir performans sergilemediğini de aklımızda tutarak bir şeye güveniyorduk, Cim Bom'un adının yazıldığı her esame listesinde, her maç yorumunda, her skor tabelasında "umut" da var demekti. Bu yüzden imkansız denilenleri, ihtimal verilmeyenleri, hatta hayallerde dahi yer verilmeyenleri başarmıştı, bu ülkenin zihniyet ve vizyon değişimine başarılarıyla öncülük etmiş, akıllara "biz de yapabiliriz" mottosunu yerleştirmişti. İşte bu duygularla suratları kesen soğuğa aldırış etmeyen binler stada aktı, milyonlar ellerini açtı duaya, maç saati geldi. Tüm bu dualar ve yakarışlar Yaradan tarafından elbette görülüyor, biliniyor, fakat bizim bilip göremeyeceğimiz asıl hesap O'nunkidir, anlaşılan Yüce Allah hiç tahmin etmediğimiz bir son yazmıştı, ama ne son..

Mancini 3-5-2'yi denemişti önceki maçta, aynı sistemle çıktı Juve karşısına, kanatlarda yer alan Eboue ve Riera seçimi de bu iki oyuncunun defansif özelliklerini de kullanarak savunma yapılırken adeta geride 5'liye dönülüp hücum ederken de ilerinin 5'leneceği anlaşılıyordu. Juve ise klasik 3-5-2'siyle sahadaydı, oyunu tutmak isteyeceği gün gibi aşikardı. Maça iki taraf da çok kontrollü başladı. Son derece dikkatli paslar, ağır örülen hücumlar Juve'nin istediği tempoyu getirdi. Galatasaray'ın gol atmak istediği belliydi ama asla kötü bir golle şansını da tamamen öldürmek istemediği de anlaşılıyordu. Maç bu şekilde devam ederken 22'de başlayan kar tam 8 dakikada sahayı oynanmayacak hale getirdi. Maçı canlı izleyenler inanamadı zira nasıl bu kadar kısa sürede sahanın beyaza büründüğü anlaşılamadı fakat dediğimiz gibi, kader bir hikaye ise bu hikayenin giriş kısmı böyle başlamıştı. Hakem kuzey ülkelerinden birinden gelmiş olsa muhtemelen sonradan duran karı da göz önünde bulundurarak oynatırdı ama o da hikayenin bir parçası olmak istercesine maçı erteledi. Sonrasında ciddi bir kaos ve dezenformasyon fırtınası yaşandı, son karar ertesi gün 15.00'ti. 

Kar gece boyunca devam etti, ulaşım zaten felçti hepten beter oldu, maçın saati tam günün ortasıydı fakat inanmış insanlar için bunlar da sadece hikayenin parçalarıydı. Bu kadar olağanüstülük yaşanınca herkesin inancı da artmıştı, zira tüm bunları organize eden bir de bir son yazmıştı, herkes bunun mutlu son olacağına daha da inanmıştı, 38000 kişi saat 15.00'te, kış kıyamette torunlarına anlatacakları bir maç için toplanmıştı, maç aynı kaldığı yerden devam etti, 15 dakika süren ilk periyotta, zaten çamura dönen sahada fazla bir aksiyon olmadı. İkinci devrede ise Galatasaray mücadele etti, savaştı, çalıştı, mecburen doldur boşaltı denedi, fakat kilit açılamıyordu. Biraz yorgun düşülen seksenli dakikalarda Juve de kaleye daha çok gelmeye başladı, defans ve Muslera dikkatliydi, fakat zaman geçiyordu. Tam umutlar azalıyor derken "Umut" devreye girdi. Ceza sahasına doğru havalandırdı, Torino'da Umut'a topu indirirken savunmanın haysiyetini kıran Drogba yine öyle yükseldi, Wes'e indirdi. Wes, aldı biraz çapraza sürdü, iki savunmacı artı Buffon'a hiç bakmadan gözüne kestirdiği direk dibine vurdu, vururken nereye vurduğuna bile bakmadı, emindi. Ve top geçti, sekti, gitti, o direk dibine takıldı. Ercan Taner inanmış milyonların yüreğinden aynı anda yükselen nidaya tercüman oldu: "Allah'ım gol!"

Evet, Yüce Allah hikayenin sonunu da güzel yazmıştı çok şükür. Sahada, trübünlerde ve dualarda Galatasaray'a inanan herkesin çabasına, gayretine, duasına karşılık muhteşem bir son yazılmıştı. Bu ülkede umudun sembolü olan Cim Bom bir kez daha başarmıştı, hem de böyle olağanüstü bir hikayeyle. Bundan sonra ne mi olur, gerçekten önemi yok, çünkü ŞL'de ikinci tura çıkan, kimseden korkmaz. Ama bu hikaye ne bu maçta, ne de bu sezonda biter, çünkü Galatasaray'ın olduğu her yerde, her zaman, daha nice destansı masallar yazılır...

Hiç yorum yok

Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Blogger tarafından desteklenmektedir.
google.com, pub-1379219663774483, DIRECT, f08c47fec0942fa0