Galatasaray Odeabank'ta kötü gidişatın sebebi..

Sezona kötü bir başlangıç yapan Galatasaray Odeabank'ta, Turkish Airlines Euroleague 6. hafta maçı öncesinde hazırlıklar devam ediyor. Şu ana kadar ligde ve Euroleague'de toplam 6 mağlubiyet alan sarı-kırmızılı takımımız, Avrupa'da henüz maç kazanamadı. Euroleague arenasında CSKA Moskova, Kızılyıldız, Maccabi Electra, Fenerbahçe ve Real Madrid'e kaybeden Galatasaray Odeabank'ta kötü gidişatın temel nedeni ise savunma olarak gözüküyor. Banvit hariç bu ekiplere karşı 90+ sayılar yiyen takımımız; CSKA Moskova ve Fenerbahçe'ye ise 100+ sayılarla kaybetti. Bu yazımızda geride kalan bir aylık süreçteki kötü gidişatın temel nedenleri analize etmeye çalıştık..

EUROLEAGUE'DE SONUNCU
Eurocup zaferinden sonra büyük umutlarla Euroleague'e terfi eden Galatasaray Odeabank, 9 milyon dolarlık bir bütçe ile yola çıkmıştı. Önemli transferlerle takımı zenginleştiren Ergin Ataman, şu ana kadar vaad ettiklerinden hiçbirini sağlayamamış durumda. Sezon öncesi hücum bakımından geniş perspektifli bir takım oluşturan tecrübeli koç, savunma anlamında ise kadroya nitelikli oyuncular eklememişti. 

Geçtiğimiz sezon Errick McCollum ve Vladimir Micov gibi önemli oyuncularımızdan rotasyon yetersizliği dolayısıyla ekstra katkı beklemiştik. Bu katkının içinde savunma esnekliği de vardı. İki oyuncumuz da bu savunma gereksiniminin altından başarıyla kalkmışlar ve kupaya uzanmamızda ki en önemli oyuncular arasına isimlerini yazdırmayı başarmışlardı. Bu sezon bütçe konusunda elimizin geniş olmasına rağmen yine de oyunun hücum kısmında önemli katkı veren oyunculardan bazı savunma esneklikleri bekliyoruz. Bunların başında Russ Smith ve Austin Daye gibi Ergin Hoca'nın deyimiyle takımın ve Avrupa'nın önemli oyuncuları geliyor. 

Şu ana kadar oynadığımız bütün Eurolegue karşılaşmalarında sahaya yansıtabildiğimiz iyi bir savunma performansı yok. Belli sekanslarla savunmada varlık gösterebiliyoruz, o süre içerisinde de Alex Tyus, Sinan Güler ve Vladimir Micov gibi oyuncularımızın bireysel savunma potansiyellerini kullanıyoruz. Yani takım savunması olarak Euroleague seviyesinin çok aşağısındayız. 

CSKA Moskova ve Fenerbahçe şu anda Euroleague'in en dominant iki takımı olarak göze çarpıyor. Bu iki takım da bu sezon bizi yendikleri maçlardan daha kolay bir maça çıkmayacaklar belki de. Bu iki maç dışında diğer maçları kazanma ihtimalimiz olmasına rağmen kaybettik. Özellikle son oynadığımız Real Madrid deplasmanında bu sezonun en iyi görüntüsünü gösterdik. Tamamıyla bireysel hücum performanslarına dayalı bir şekilde oyunda kaldık. Bu basketbol mentalitesinin ilkel olduğunu falan söylemiyorum. İşin hücum tarafında zengin bir repertuvarın varsa bireysel anlamda oyuncularından ekstra performans almaktan daha normal bir şey yok. Ancak takım düzenleri içerisinde bunu yapıp yapmadığın önemli. Bir gün Vladimir Micov'un, bir gün Emir Preldzic'in, bir gün Austin Daye'in eline geleni isabet ettireceğini varsayarak bu takımı şekillendiriyorsan sıkıntı yok. Ama elindeki Jon Diebler'a şut attıramıyorsan, Russ Smith'e birebir oynatamıyorsan sıkıntı büyük demektir. Bu gibi iyi performanslar koçun değil, oyuncuların insiyatifinden kaynaklanıyor demektir.

FİKSTÜR ZORLU AMA..
Euroleague'de sezona zorlu bir fikstürle girdiğimiz aşikâr bir durum. Kendi evinde CSKA Moskova'ya ve Fenerbahçe'ye yenilebilirsin. Dışarıda Maccabi ve Real Madrid seni yenebilir. Her ne kadar yeni sistemde sürpriz galibiyetler kazanmak zorunda olsan da basketbola dışarıdan baktığında bu mağlubiyetler olağan karşılanabilir. 1 aylık süre içerisinden bir örnekle bu konuyu açıklığa kavuşturmak istiyorum: İçerideki Kızılyıldız maçına dönelim. Maça Sinan Güler ve Göksenin Köksal guard ikilisiyle başladık. İlk çeyrekte Göksenin ve Tyus'ın oyunun her iki alanındaki üstün performansıyla Kızılyıldız'ı perişan ettik. Kısıtlı olan Kızılyıldız kısalarının hücumsal yeteneklerini minimize etmeyi başardık. Yani oyunun ilk çeyreği; Ergin Ataman'a, tribündeki taraftara ve televizyondaki seyircilere Kızılyıldız'ı nasıl yeneceğinin mesajını verdi. İlk yarı sonunda Simonovic kariyer maçlarından birinin oynayacağının sinyallerini veriyordu ama bu maçı ona rağmen kazanacak bir oyuncu kadrosuna sahip olduğumuzun farkındaydık. Karşısında her ne kadar Austin Daye olsa bile.. Daye de aslında o maçta çok iyi iş çıkardı. Savunmadaki sönük ve yumuşak performansı bir yana o maç özelinde Euroleague'de kariyer rekorunu kırdı. Maçın ikinci yarısında skor her iki takıma da geldi gitti ve biz ilk çeyrekte yakaladığımız o üstünlüğün nereden geldiğini benchte unuttuk. Göksenin Köksal ilk çeyrekteki resitalinden sonra ikinci yarıda bir daha oyuna girmedi. Az süre almadı demiyorum, Göksenin Köksal ikinci yarıda sadece benchteydi diyorum. Takım savunması olarak en başarılı isimleri saymaya kalksak Göksenin Köksal en başlarda gelir. Ayrıca Sinan - Göksenin ikilisinin hem hücumda hem de savunmada ne denli bir uyum içerisinde olduğunu iki senedir görüyoruz. Austin Daye başta olmak üzere diğer hücum silahlarımızın bir anda havaya girmesiyle Göksenin Köksal'ı benchte unuttuk. Kendi evinde Euroleague'in en zayıf takımlarından birine maç kaybetmenin hiçbir bahanesi olmamalı. Nedeni de olmamalı ancak o maçı kaybetmemizin en büyük nedenlerinden birinin bu anektod olduğunu düşünüyorum. 

Euroleague'in en zayıf takımlarından birine karşı yaptığımız belki de tek coaching hatasıyla maçı kaybetmişsek, Euroleague'in büyük takımlarına karşı yapılan hataların ne kadar kıymetli olduğunu söylemeye gerek yoktur diye düşünüyorum. En acısı ise Abdi İpekçi'de kolay kolay maç vermediğimiz ezeli rakibimiz Fenerbahçe'ye karşı ezile ezile yenilmek oldu. Bu moral düşüklüğünü ne aylar önce getirdiğin Russ Smith'in kötü performansıyla ne de uzun oyuncularının oyunun her iki tarafında da başarılı olmamasıyla açıklayabilirsin.

KÖTÜ GİDİŞATIN EN BÜYÜK SEBEBİ: COACHING
Ligde tek mağlubiyetimiz olsa da, oynadığımız maçlara baktığımız da Euroleague'de yaşadıklarımıza benzer düşüşler yaşadığımızı söyleyebiliriz. Gaziantep'ten 72, Banvit'ten 83 sayı yedik. Tofaş'ı ise Austin Daye'in son saniye basketiyle yendik. Kısacası savunma performansımızın düşüklüğü, kötü gidişatımızın sebebi sadece Euroleague'in kalitesinden dolayı açıklanacak bir durum değil. Takım olamama, iletişim kuramama gibi temel sorunlarımız var. Bu sorunların çözüm süreci ise sezon başladıktan sonra olamaz. 

Sezon öncesi kampta takımdaki hiçbir temel taş oturtulmamış gibi, kör topal sahada duran birbirinden bağımsız oyuncularla oynuyor gibiyiz. Alex Tyus'ı, Tibor Pleiß'ı, Jon Diebler'ı nasıl kullanmamız gerektiğini daha hala bilmiyoruz. Takımın lideri kim, son top olursa kim kullanacak gibi sorular ise maçtan maça değişken bir hâl alacak gibi gözüküyor. Takım olamama sıkıntımızı yediğimiz kolay basketler dışında, sözde iyi olduğumuz hücum tarafında da görebiliriz. Örneğin Austin Daye, her maç en az birkaç kere hatalı yürüme yapıyor. Daye takıma alışmak bir yana, İtalya'da oynamasına rağmen Avrupa'da oynanan basketbol kurallarına alışamamış gibi. Her maç Daye'in bu konuda sıkıntısı olduğunu göre göre benzer setleri oynamaya devam ediyoruz. Austin Daye geçtiğimiz sezon İtalya Ligi'nin en başarılı oyuncularından biriydi. En büyük silahı ise topu yere vurabilmesiydi. Daye şu an ise attığı sayıların çoğunu fazla mesafe kat etmeden atıyor. Ya postta onu kullanıyoruz ya da set şutörü olarak ondan isabet bekliyoruz. Daye gibi potansiyelli bir skoreri yanlış bir savunma düzeni içine zaten yerleştirdik, bari hücumda ondan potansiyelinin tamamına yakın bir verim alalım. Ancak maalesef o işi de tam olarak beceremiyoruz. 

Sezon başında ligin en keskin 4-5 şutöründen biri olan Jon Diebler'ı transfer ettik. Şu ana kadar oynadığımız çoğu maçta Diebler'a onun atması gerek şutların hiçbirini attıramadık. Doğru setler üzerinden bu denli önemli bir şut potansiyelinden yararlanamadık. Bunun sorumlusu berbat oynayan Russ Smith, savunmada yumuşak kalan Austin Daye ve Tibor Pleiss değil; başantrenörümüz Ergin Ataman'dır.

İşin özü, şu ana kadar alınan her mağlubiyeti Ergin Ataman'ın eksi hanesine yazmak hiç de şaşırılacak bir durum değil. Üstelik aylar önce Euroleague'in en iyi oyuncusu olacak diye transfer ettiğimiz Russ Smith'i, yaka paça takımdan dışlamak ve tabiri caizse mobbing* yapmak çok abes bir durum. Bu takımın çok net bir şekilde takım olamama sıkıntısı var. Bu sorunu çözecek en yetkili kişi ise başantrenör Ergin Ataman. Sezonun ilk ayı daha bitmişken kendi oyuncularını yerin dibine sokarak bunu nasıl başaracak, onu da tam olarak anlayabilmiş değiliz. Özeleştiri yapmak ve yapılan hataları kabul etmek ilerleyen süreçte Galatasaray basketbolu için çok daha verimli olacaktır.

_______
* Mobbing, bir veya birden fazla kişinin bilinçli ve düzenli olarak bir kişiyi iş hayatından dışlayıcı, kötü niyetli davranışlarda bulunmasıdır. Amaç bazen sadece uğraşmak iken, bazen de bu kişinin iş ortamından uzaklaşmasını sağlamaya çalışmaktır.

Hiç yorum yok

Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Blogger tarafından desteklenmektedir.
google.com, pub-1379219663774483, DIRECT, f08c47fec0942fa0