Gheorghe Hagi: Ben en iyisiyim, en iyisi olmak istiyorum..

Galatasaray tarihine adını altın harflerle yazdıran ve dünya futboluna ''Karpatların Maradonası'' lakabıyla ün salan Gheorghe Hagi geçtiğimiz günlerde Socrates dergisine önemli açıklamalarda bulundu. Hagi'nin Socrates dergisine yaptığı bu uzun açıklamaların bazı kısımlarını sizler için derledik. Galatasaray'a transfer sürecinden, teknik direktörlük dönemine kadar bir çok soruyu yanıtlayan Hagi'nin açıklamalarının bir kısmı şu şekilde..

AVRUPA'DA BAŞARILI OLACAĞIMIZA İNANMIŞTIM
Galatasaray'a transfer sürecimde Newcastle United'dan da teklif vardı fakat Meksika'ya gidecek gibiydim. Beklediğim bir tek şey vardı: Meksika vizesi. Sonra Galatasaray'ın projesi geldi. Türkiye'nin yakınlığı ve şartların benzerliği benim için önemliydi. Daha önemlisi ise, Avrupa'da başarılı olacağımıza inanmıştım. Bugünden bakınca, iyi seçim yapmışım. 

Galatasaray'dan bana hazırlık döneminin sonuna doğru geldiler, bu yüzden transfer biraz geç gerçekleşti. Fiziksel açıdan hazır değildim. Monaco ile oynanan hazırlık maçından önce sadece iki antreman yapmıştım. O ''yaşlı'' masalları da o maçtan sonra çıkmıştı diye hatırlıyorum. Hissiyatıma göre ise beni hem Fatih Terim hem yöneticiler istemişti. Onun için İstanbul'a seve seve geldim. Fakat dediğim gibi Galatasaray'ı seçmemin asıl nedeni, Avrupa'daki potansiyeliydi. Sözleşmeme özel bir şart koydurdum; Avrupa'da kupa kazanırsak ekstra prim alacaktım. Kafamda daima o düşünce vardı. Ben asla sadece maaş almak için çalışmadım, en iyisi olmak için çalıştım. Para her türlü gelir. Önemli olan çalışmak ve en iyisi olmak. Bu tabii ki sürekli bir baskı anlamını taşır ve ben de baskı altında oynamayı çok severim. Çünkü baskı beni motive eder.
BEN EN İYİSİYİM, EN İYİSİ OLMAK İSTİYORUM.
Felsefem bu. Ben ikinci, üçüncü sırada olmak için doğmadım.Ben en iyisiyim, en iyisi olmak istiyorum. Kendime inanıyorum ve seni de buna inandırıyorum. Beni takip edersen, benimle beraber olursan, sen de en iyisi olursun. Bana inanan kişi, bu şekilde düşünür. Aynı şeyi şimdi oyuncularıma söylüyorum. İlk 11'deki sekiz oyuncum akademi çıkışlı. O seviyeye, ancak inanırsa gelebilirsin. Birinci kural bu. İlk önce inanacaksın, ondan sonra çalışacaksın. Ben bunun için iyiyim. Eğer bir gün dönersem, Türkiye'de de kazanırım. Tabii ancak böyle bir projeyle. Türkiye Ligi şampiyonluğundan bahsetmiyorum. Avrupa'ya yönelik bir proje olması gerekiyor. Oyuncu olarak buna inandım ve başardım. Şu anda teknik direktör olarak da inanıyorum

Fatih Terim antrenördü, ben futbolcu. Oyuncu antrenörünü dinlerse her şey güzel gider. Ben Fatih Hoca'nın sahada ne istediğini çok iyi biliyordum ve bunu takıma iletiyordum. Tersi değil. Bir antrenörün de takımı içinde lider oyunculara ihtiyacı vardır ama birinci lider kendisi olmalıdır. Fatih Terim bizi çok iyi yönetirdi, liderliğini takıma yansıtırdı ve kazanmayı çok severdi. Bunları bir araya getirdikten sonra başarılı olunuyor. O zamanki yöneticilerimiz de çok iyiydi. Takıma her zaman güven verdiler ve her konuda bize destek çıktılar. Sadece bize değil, en başta Fatih Terim'i desteklediler. Bütün başarıların temelinde bu beraberlik duygusu var.'

BEN BUYUM; ÜÇÜNCÜLÜKLE BİRİNCİLİK ARASINDAKİ FARKI YARATAN OYUNCU
Türk milli takımının Dünya Kupası'nda madalya almasında benim katkım ne olmuştur, bilmiyorum. Ama politik cevap vermek yerine direkt ve net olarak şunu söyleyebilirim; Türkiye Milli Takımı'dan ben eksiktim. Ben olsaydım Türkiye üçüncü değil, dünya şampiyonu olurdu. Çünkü ben buyum; üçüncülükle birincilik arasındaki farkı yaratan oyuncu..

Galatasaray'da geçirdiğim beş yıl, bana göre mükemmel bir dönemdi. Son yıl fiziksel olarak biraz zorlandım ama bu süre zarfında herkesle çok iyi anlaştım. O dönemde her şey olağanüstüydü. Tabii ki bildiğim kadarıyla ve kendi açımdan konuşuyorum. O zamanki proje, milli takıma 13 tane Galatasaray'lı futbolcu götürdü. Kusursuz bir projeydi.
BENİ ALTI AY BOYUNCA YALNIZ BIRAKTILAR
Teknik direktörlük dönemi için; Türkiye Kupası'nı kazandıktan sonra yaşadıklarımızdan bahsetmek gerekiyor. Orada bir fikir ayrılığı oldu, faturasını da ben ödedim. Benim gördüklerim başkaydı, onların gördükleri başka.. Kupadaki Bursaspor maçının sonrasında yaşananlardan söz ediyorum. Tabii ki Başkan Özhan Canaydın'ı büyük saygıyla anıyorum. Ama beni altı ay boyunca yalnız bıraktılar. Sonrasında Fenerbahçe'yi 5-1 yendik ve Türkiye Kupası'nı kazandık. Onlar kupayı alıp gittiler, eğlendiler. Ben de evime gittim. Fotoğrafta bile yoktum. Beni davet etmediler, hiç kimseyi davet etmediler. O zaman, beni artık istemediklerinden emin oldum. Bugünden bakınca, yine bunun büyük bir hata olduğunu düşünüyorum. Ben her zaman kulübe saygı gösterdim ve böyle bir davranış bana göre normal değildi. Ama bu şekilde gelişti. İşler yürümediği zaman, beni istemediklerini anladığım zaman, ben çekilirim. Denizlispor'la oynadığımız son maçı biliyorsun, tribünlerde kavga çıktı. Bu benim için bir sinyaldi. Bunu gördükten sonra, bu noktaya kadar gelindiği için çekildim ve gittim. Bir buçuk yıl boyunca o kadar çalıştık ve devam edemedik. Bana o devamlılığı sağlayabilirlerdi. Galatasaray'ın başına geldiğimde kulüp parasız ve hedefsizdi. Son sekiz haftaydı. İlk üç maçı kaybettik, son maçları kazandık. Proje yaptık, takımı kurduk. Hiç parası olmayan bir takımla o kupayı kazandık. Uluslararası maçlar düzenledik ve hiçbirini kaybetmedik. Del Bosque ve Daum benden daha tecrübelilerdi ama onların takımlarını yendik, şampiyonluğu kıl payı kaçırdık. Göteborg maçını hatırlıyor musun? O maçın kadrosuna bak, benim nasıl çalıştığımı göreceksin. Dokuz genç futbolcu. Başkan'a ''Gel, sana geleceğin Galatasaray'ını göstereceğim.'' dedim ve PAF Takım'ndan dokuz futbolcu oynattım. PAF Takım'ın başındaki Suat Kaya bile bana ''Sen deli misin?'' demişti. 4-1 kazandık. Yine Schalke maçımın son 30 dakikasında altyapıdan sekiz oyuncu oynattım, 1-0 kazandık. Ve çok iyi oynadık o maçta. Ondan sonra, benim kurduğum düzenin üstüne başka bir hoca geldi. Şampiyon oldu takım. Her şey çok güzel oldu. Benim kurduğum takımla. Neyse, böyle oldu işte. Fatura bana kesildi.'

İkinci antrenörlük döneminde yine ben mi suçluyum? Ağzımı açtırma.. Onlar daha iyi biliyor neler yaptıklarını. İkinci gelişimi tamamen unuttun. O dönemde bana bağlı hiçbir şey olmadı, en ufak ayrıntısına kadar savrulup gittik.

BENİM OLUŞTURACAĞIM TAKIMIN KİŞİLİĞİ OLMASI LAZIM.
Sadece sezon başında. Taraftar için. Hagi'yi atıyorlar, taraftar mutlu. Normal. Sonuç? Yok. Çünkü proje yok. Başarılı olmak günlük planlarla olacak bir şey değil. Ben de böyle bir insan değilim. En iyisi olmamız gerektiğini düşünüyorum ama bu, günlük planlarla olmaz. Yaratmak gerekiyor. Ben artık bunu yapabilecek durumdayım. Bir stratejim var. Bunun için de zamana ihtiyacım var. Kim gidiyor, kim geliyor, kim içeride, kim dışarıda, kim kötü? Benim oluşturacağım takımın kişiliği olması lazım. Her zaman sahaya hakim olması lazım. Bunu da kimse bir günde başaramaz.

Hagi, şu anda teknik direktör olsanız Sneijder sizin Hagi'niz olur mu? sorusunu şu şekilde cevapladı; Bunlar hayal. O stratejileri öncelikle yöneticilerin belirlemesi gerekiyor. Ben de aynı zamanda bir yöneticiyim, kulübün patronuyum. Bütçeme bakarım, stratejimi ve hedeflerimi belirlerim. Mesela derim ki Türkiye'de şampiyon olmak ve Avrupa kupalarında başarılı olmak istiyorum. Bunu sağlayacak futbolu oynamak isterim. Buna göre antrenör seçerim. Yöneticilerle antrenörlerin aynı dili konuşması lazım. Teknik direktör olarak ben teknik konulardan sorumlu olmalıyım, onlar paradan. Hedef aynı. Teknik açıdan işler iyi gitmezse ben suçluyum. Sorumluluğu bana verirsin, ben de kendi hatamın cezasını çekerim. O zaman işler yürür. Ben imza attığımda senin bütün şartlarını kabul etmiş durumdayım. Ama ondan sonra hep beraber çalışmaya başlamalıyız. Sen, ben demeden. 'Biz' olmalıyız. Bütün takım. Kim çalışmıyor? Gitsin.

Son olarak Karpatların Maradonası, Taffarel'le ilgili olarak; "Hiç kimse Taffarel'le mukayese edilemez. O, dünyada tek. Bir numara. Çünkü Taffarel kalecilik kavramını değiştirdi. Anormal bir kaleciydi." sözlerine yer verdi.

Socrates Dergisi'nin bu ayki sayısında Atahan Altınordu imzalı 22 sayfalık Gheorghe Hagi bölümünün tamamını okumak için dergiyi satın almanızı öneririz..

Hiç yorum yok

Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Blogger tarafından desteklenmektedir.
google.com, pub-1379219663774483, DIRECT, f08c47fec0942fa0