Soru&Cevap | Naci Cansun ile Galatasaray ve basketbol üzerine konuştuk..
FCN Blog ailesi olarak Galatasaray'da uzun yıllar yöneticilik yapmış, kulübün altın çağında yönetimde olan ve kısa bir süre de başkanlık görevini yapan Mehmet Cansun'un oğlu; aynı zamanda uzun yıllardır spor yönetiminin içinde olan, geçmiş dönemde NBA Avrupa Başkan Yardımcılığı görevini de yürütmüş, şu an ise Londra'da kendine ait bir spor yönetim şirketi olan Naci Cansun ile Galatasaray basketbolunu ve Avrupa - NBA arasındaki farklılıkları konuştuk.
Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Uzun süre NBA çatısı altında çalıştınız ve bir dönem de NBA Avrupa Başkan Yardımcılığı görevini yaptınız. Avrupa ve NBA arasındaki saha içi ve organizasyonel açıdan farklılıkları nasıl görüyorsunuz?
Genel olarak Avrupa ve Amerika’da hem elit hem de alt yapı seviyesinde çok büyük farklılıklar var. Bunu kesinlikle şu daha iyidir demek için söylemiyorum. Avrupa’da spor dediğimiz zaman ön planda taban hareketi olarak görebileceğimiz kulüp yapıları ve onların üzerinde federasyonlar ön planda. Amerika’da ise takım diyeceğimiz bir yapı hakim ve her takım bir müsabaka birliğine bağlı. Mesela NBA dediğimiz zaman 30 takım patronunun bir araya geldiği, eşit oranda ortak olduğu bir yapı görüyoruz. Karşısında ise 450 basketbolcunun bağlı olduğu NBA Oyuncular Sendikası var. Bu elit yapının altında NCAA adı verilen üniversite sporları birliği var. Onun altında her eyaletin içerisinde farklı lise, orta okul hatta ilk okul organizasyonları var.
Avrupa’da taraftar ve bir yere kadar oyuncu aidiyetini çok daha ön planda olduğu, en aşağıdan en tepeye devamlılığı olan bir rekabet görebiliyoruz. Amerika’da böyle bir devamlılık yok, ama her müsabaka kendi içinde çok profesyonel yönetildiği için farklı avantajlar barındırıyor. Bu temel farklılığın detaylarını oyunculara ve taraftarlara nasıl yansıdığını burada incelememiz mümkün değil. Basit bir örnek vermek gerekirse NBA’de bir bakıyorsunuz Seattle Supersonics takımı kalkıp Oklahoma’ya taşınıyor. Avrupa’daki kulüp yapıları yerel olarak çok derine indiği için bir yerden bir yere gitmesi mümkün değil. Bu farklılık bile kendi başına tez konusu olur.
Ben Avrupa’dan Amerika’ya çok büyük bir oyuncu göçü olduğunu düşünmüyorum. NBA’de oynayan oyuncuların sadece yüzde on beşi Avrupalı. Bu oran çok yavaş artıyor. Bizim çok dikkatimizi çekiyor çünkü giden isimler hep büyük isimler. Mesela önümüzdeki sene Avrupa’dan gidecek 4-5 oyuncu olacak gibi.. Nowitzki, Parker gibi yaşlanıp emekli olacak, belki Avrupa’ya dönecek isimler var. Dolayısı ile bahsettiğim oran değişmeyecek. Ama Avrupa basketbolunun parlayan yıldızı Doncic’in gidecek olması hemen dikkat çekiyor, sanki büyük bir göç varmış algısı yaratıyor.
NBA’nin cazibesini kısa vadede dengelemek mümkün değil bence. Arada sadece maddi değil organizasyon olarak da hızlı kapanması mümkün olmayan çok büyük bir fark var. Bu yüzden aslında yapılabilecek en mantıklı hareket, Avrupa basketbolunun içerisindeki yetenek havuzunu olabildiğince büyütmek. NBA, her zaman zirvedeki bir kaç isme cazip gelecektir. Ama en azından bu isimler gitse bile arkalarında hala çok geniş bir basketbolcu yetenek havuzu kalacaktır. Bir de şöyle düşünün, NBA’de 50 Avrupalı varsa 400 de Amerikalı var. Bu Amerikalılar her sene binlerce kolej oyuncu arasından seçiliyor. Yani oranın çok derin bir yetenek havuzu var. Avrupa’nın esas konsantre olması gereken işte nokta burası.
NBA takımları son yıllarda Avrupa'ya çok fazla gelmeye başladı ya da Avrupa takımları Amerika'da hazırlık maçları yapabiliyor. Yakın gelecekte bu tip organizasyonlarda Galatasaray'ı da görebilir miyiz?
NBA’nin temel hedeflerinden bir tanesi dünya üzerinde basketbolun popülaritesinin artması. Sadece Avrupa değil, Meksika, Çin, Filipinler’de de maçlar düzenleniyor. Ancak son dönemlerde takvim yoğunluğundan dolayı bu maçların sayısı azalmaya başladı. Mesela bu sene Avrupa’da hiç hazırlık maçı oynanmadı. Sadece Londra’da 76ers ve Celtics normal sezon maçı yaptılar. Bu strateji ne zaman tekrar değişir bilemiyorum ama özellikle sanal gerçeklik teknolojilerinin gittiği yöne bakacak olursak konsantrasyon takımları Avrupa’ya getirmek değil izleyiciyi bu sanal gerçeklik ortamları ile Amerika’ya götürmek olacak gibi duruyor.
Galatasaray özeline gelecek olursak, Avrupa’da NBA maç organizasyonlarını Euroleague ile yapıyor. Yani direk takımlar ile kurduğu bir iletişim yok. Euroleague’e “biz şurada bir takımla maç yapmak istiyoruz” deniyor, Euroleague de takım öneriyor. Galatasaray şu aşamada bir Euroleague takımı olmadığı için bu konumu değişmedikçe bir NBA takımı ve Galatasaray basketbol takımı arasında bir maç da olası gözükmüyor.
Aynı zamanda siz Galatasaray Spor Kulübü üyesisiniz. Son zamanlarda kulübümüz mali ve idari sorunlarla boğuşuyor. Basketbol takımlarımızı ya da diğer branşlardaki takımlarımızı takip ediyor musunuz?
Ben Galatasaray camiasının içinde büyüdüm. Babam 10 yılın üzerinde yöneticilik, hatta kısa bir dönem başkanlık yaptı. Galatasaray’ı her şekilde elimden geldiği kadar yakından takip etmeye çalışıyorum. Spor kulüplerinin mali sorunları olması gayet normal. Galatasaray UEFA Kupasını kaldırırken de bu sorunlar vardı. Her hafta futbolcular alacakları yüzünden antrenmana çıkmayacak şekilde haberler yapılıyordu. Tüm bu kargaşanın içerisinden üst üste 4 sene şampiyon olan, UEFA Kupasını ardından Avrupa’nın en büyük kupası olan Süper Kupa’yı kaldıran bir Galatasaray çıktı. Bunlara pek takılmamak lazım. Galatasaray’ın esas problemi idari tarafta. Kişilerden, maddiyattan bağımsız bir problem bu. Yapı olarak Galatasaray hem bir sosyal dernek, hem bir spor kulübü, hem halka açık kısmı olan bir ticari yapı hem de taraftarları ile bir kamu kurumu. Geldiği noktada ciddi yapısal bazı değişiklikleri tartışmak lazım ki ondan sonra idareye talip olan yöneticilerin performansını gerçekçi olarak tartışabilelim. Bu değişimin Galatasaray’da ciddi bir plan içerisinde hayata geçirilebileceğine ve Türkiye’de benzer problemleri yaşayan camlara örnek olacağına inanıyorum.
Yeni Başkanımız Mustafa Cengiz seçim öncesinde amatör branşlarda şirketleşme projesi olduğunu söylemişti. Sizce Basketbol A.Ş. nasıl bir fikir? Sürdürülebilir ve güçlü bir yapı inşa edebilir miyiz bu şekilde?
Ben prensip olarak kar etmeyen bir yapının şirketleşmesine karşıyım. Hem pratik değil hem de moral bozuyor. Galatasaray’ın hali hazırda bir dizi zarar yazan şirketi var zaten. Basketbolu bunlardan biri yapmanın bir faydası yok. Kaldı ki basketbolu şirket yapmak ile iş bitmiyor. Basketbol şubesi dediğimiz yapı, tek bir yöneticinin, istediği kadar iş bilen, iyi niyetli ve çalışkan olsun, altından kalkamayacağı kadar büyük potansiyeli ve problemleri olan bir branş. Basketbol, Avrupa’da çok hızlı büyüyor ve benim inancım, 3 ila 5 sene arasında Euroleague takımları sayısında bir artış göreceğiz. Galatasaray’ın bünyesinde basketbola bakan ayrı bir gönüllü yönetim oluşturması gerekiyor. Bu yönetimin vizyonu içerisinde zamanı geldiğinde farklı modeller tartışılabilir.
Euroleague’e girilmesi, arena inşaası, gelirler yaratılması, takım organizasyonu, alt yapı, federasyon ilişkiler, taraftar iletişimi, her bir tanesi bunların başlı başına işler.. Üç beş kişi ile altından kalkmak mümkün değil. Ve çok dikkatli bir koordinasyon ile yürütülmesi lazım bunların. Örneğin, Euroleague’e resmi bir başvuru yapılmadan yeni bir arena yapılmasının sakıncalı olduğunu düşünüyorum. Erken yapılacak bir girişim sonra pazarlıklarda elimizi zayıflatacaktır.
Bu sezon basketbol şubemiz birçok sıkıntı yaşadı. NBA idari ve organizasyonel olarak oldukça profesyonel işleyen bir yapı. Sizin tecrübelerinize göre bizim profesyonel bir yapı kurmamız için nasıl reformlar yapmamız lazım?
İdeal bir dünyada keşke apayrı Galatasaray Basketbol Kulübü diye bir yapı kurabilsek. Bu derneğin basketbolsever üyelerden oluşan kendi yapısı olsa. Kendi yönetimini seçse. Basketbolda iddialı olacaksak olaya bir şirket yönetimi değil bir camia yönetimi olarak yaklaşmamız lazım. NBA dışarıdan bakıldığında ticari bir organizasyon gibi görülebilir ama başarısının arkasında mükemmele yakın kurulmuş bir denge ve birbiri ile çok sıcak ilişkiler içerisinde olan insanlar var. Spor böyle bir olay. Günün sonunda yaptığınız işe muazzam bir tutku ile sarılmıyorsanız başarılı olmanız çok zor. Mutlaka bir misyonunuz olmalı. Bu misyon, sadece şampiyonluk olamaz. Galatasaray’ın bir basketbol misyonu olması lazım ve bu misyonun basketbol dünyasını yakından bilen insanlar tarafından yönetilmesi şart. Öbür türlü gerçekçi olmuyor. Kısa vadeli çıkışların arkasından hemen düşüşler geliyor, moraller bozuluyor.
Yellow Friday mükemmel bir kampanya oldu çünkü taraftarın içinden doğdu. Türkiye’de çok sık yapılan bir hata, taraftar bir kulübün müşterisi gibi görülüyor. Öyle değil aslında. Taraftar, kulübün parçası. Kulüp ve taraftar arasında tutkuya dayalı çok özel bir iletişim var. Kulüpler, taraftara ticari olarak yaklaştığı zaman insanların tutkusuna bir fiyat etiketi yapıştırmış oluyorsunuz. Bunu kimse istemez. Benim Galatasaray sevgimin para ile ölçülmesi beni rahatsız eder. Geçmişte kulüplerimizin bu şekilde tetiklemeye çalıştığı kampanyalar gördük, etkileri çok kısıtlı oldu. Ama Yellow Friday, kulübün taraftardan bir talebi değildi. Tam tersi, taraftar kulübüne gerekirse nasıl sahip çıkacağını gösterdi. Kulüp de bu harekete destek oldu. Burada beni kaç para ciro elde edilmiş hiç ilgilendirmiyor. İletişim anlamında harika ve gurur veren bir tablo çıktı ortaya. Yellow Friday, bir taraftar refleksidir ve bence kesinlikle amacına ulaştı.
Son olarak ilerleyen dönemlerde herhangi bir teklif gelmesi halinde Yönetim Kurulu üyesi olarak ya da profesyonel olarak çalışmayı düşünür müsünüz?
Daha önce belirttiğim gibi, Galatasaray benim ailem. Teklif veya davet gelmesine gerek yok. Her zaman ailemde bildiğim doğruları söyledim. Yeri geldiğinde kolları sıvayıp işlere daldım. Galatasaray’a faydalı olabiliyorsam illa bir sıfatım olmasına gerek yok. Spor bir sektör ve benim uzmanlık alanım iş geliştirme.. Bunun içerisinde medyadan sponsorluğa, lisansiyelerden marka iletişimine bir çok detay var. Benim için temel nokta yapılan işlerde şeffaflık olması. Şeffaf olmak demek hesap verebilmek demek. Yapılan bir iş varsa doğruları ve yanlışları herkesin net görebilmesi lazım. Aksi taktirde insanların hesap veremedikleri ortamlar, zaman içerisinde şaibeli hale geliyor, ki bu da insanları itiyor.
Gelinen noktada Galatasaray’a faydalı olmak isteyecek herkes, kulüp üyesi olmasına gerek yok, kolları sıvamak zorunda. Yellow Friday işte bu yüzden çok güzel oldu. Galatasaray’da nakit akışı problemi konuşuluyor ama kulübümüzün esas problemi insan kaynağı. Çok fazla problem var ve geniş katılıma izin veren bir yapı yok. Galatasaray nasıl daha iyi olabilir diye saatlerce fikir üretebiliriz ama günün sonunda birilerinin bu fikirleri aksiyona dönüştürmesi lazım. Galatasaray’ın yapısının insanların gururla görev alabileceği, hatta talep edebileceği bir hale gelmesi lazım ki herkes kendi uzmanlık alanında faydalı olsun.
Hiç yorum yok
Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.