Dört Köşe | Deplasman fobisini yenme açısından önemli..
FCN Blog'un kendine has konsepti olan Dört Köşe'nin yeni sezondaki ilk konuğu mynet.com spor editörü Egemen Yıldırım oldu. Galatasaray'ın Ankaragücü karşısında aldığı galibiyeti ve hala yapılamayan transferleri Egemen Yıldırım ile konuştuk..
Şampiyon bıraktığı yerden başladı, Ankaragücü karşısında 1-0 geriye düşmesine rağmen maçı 3-1 kazanmasını bildi. Sen Ankaragücü maçında Galatasaray'ın oynadığı oyunu nasıl buldun?
Lige galibiyetle başlamak, özellikle deplasmanda gayet olumlu bir durum. Tabi bu, sadece kağıt üzerinde geçerli. Saha içerisine baktığımızda olumlu şeyler kadar olumsuz şeyler de var.
Önce olumsuz noktalardan bahsedeyim; Hem Akhisar Süper Kupa hem de ligdeki Ankaragücü maçında, Fatih Terim’in bildiğimiz akıcı, tempolu ve bol pozisyonlu takımını sahada maalesef göremedik. Bunda zeminlerin de ciddi etkisi söz konusu. Ankaragücü maçında, geçen yılın 3 as oyuncusunun yedek oturması ve ön alandaki isimlerin birbirleriyle oyun alışkanlıklarının olmaması, pozisyon üretmede ve tempo yapmada problem oluşturdu. Merkezdeki Donk-Fernando ikilisinin de üretkenliği sınırlı olunca, Galatasaray çok pozisyon bulmak yerine az pozisyon bulup bunları değerlendirdi. Nicelik olarak olmasa da nitelik olarak halen daha Terim’in kafasındaki Galatasaray sahada yok. Transfer dönemi zayıf geçerse, bu durum böyle devam eder.
Garry, istediği gibi başlamadı sezona. Yavaş yavaş ritim tutacağına inanıyor ve 7 numara lanetinden kendini sıyıracağını düşünüyorum. Sinan da şansını çok iyi değerlendiremedi. Pozisyon üretmede sıkıntı yaşayıp, rakip savunmacıların kendisine karşı direnç göstermesini sağladı. Serdar, yenen goldeki pozisyon hatasını saymazsak, (ki çok ciddi bir hataydı, üstünde ayrıca durulmalı) normal standartında bir maç oynadı. Takımın geri kalanı ise ortalama performansına yakındı.
Olumlu noktadan bakarsak; deplasmanda galibiyetle başlamak, rakip zayıf olsa da geçen yılki deplasman fobisini yenme açısından önemli. Kazanma alışkanlığının devam etmesi de mühim bir nokta.
Onyekuru, Galatasaray’a neler verebileceğini, bozuk zemine rağmen bize biraz gösterdi. Dikine oyunu, bek ve stoperleri zorlaması, hızı ve temposuyla özellikle iç saha çok büyük güç olur. Tabi hem onu hem de takımı yönlendirecek ve oyuna dahil edecek teknik ve tempolu bir orta saha ve yaratıcı bir forvet arkası ile bu çok daha kolay olur.
Özetle, maç öncesi alınan radikal karara ve sezon başı olması nedeniyle tedirgin edebilecek olmasına rağmen Galatasaray, belki de isminin büyüklüğünün ciddi etkisiyle 3 puanla başladı. Ama bu seviye, bırakın Şampiyonlar Ligi’ni, Türkiye Kupası’nda bile Galatasaray’ın başına dert açar. Kalan 15 günde seviye ne kadar artacak ya da artacak mı, göreceğiz.
Önce olumsuz noktalardan bahsedeyim; Hem Akhisar Süper Kupa hem de ligdeki Ankaragücü maçında, Fatih Terim’in bildiğimiz akıcı, tempolu ve bol pozisyonlu takımını sahada maalesef göremedik. Bunda zeminlerin de ciddi etkisi söz konusu. Ankaragücü maçında, geçen yılın 3 as oyuncusunun yedek oturması ve ön alandaki isimlerin birbirleriyle oyun alışkanlıklarının olmaması, pozisyon üretmede ve tempo yapmada problem oluşturdu. Merkezdeki Donk-Fernando ikilisinin de üretkenliği sınırlı olunca, Galatasaray çok pozisyon bulmak yerine az pozisyon bulup bunları değerlendirdi. Nicelik olarak olmasa da nitelik olarak halen daha Terim’in kafasındaki Galatasaray sahada yok. Transfer dönemi zayıf geçerse, bu durum böyle devam eder.
Garry, istediği gibi başlamadı sezona. Yavaş yavaş ritim tutacağına inanıyor ve 7 numara lanetinden kendini sıyıracağını düşünüyorum. Sinan da şansını çok iyi değerlendiremedi. Pozisyon üretmede sıkıntı yaşayıp, rakip savunmacıların kendisine karşı direnç göstermesini sağladı. Serdar, yenen goldeki pozisyon hatasını saymazsak, (ki çok ciddi bir hataydı, üstünde ayrıca durulmalı) normal standartında bir maç oynadı. Takımın geri kalanı ise ortalama performansına yakındı.
Olumlu noktadan bakarsak; deplasmanda galibiyetle başlamak, rakip zayıf olsa da geçen yılki deplasman fobisini yenme açısından önemli. Kazanma alışkanlığının devam etmesi de mühim bir nokta.
Onyekuru, Galatasaray’a neler verebileceğini, bozuk zemine rağmen bize biraz gösterdi. Dikine oyunu, bek ve stoperleri zorlaması, hızı ve temposuyla özellikle iç saha çok büyük güç olur. Tabi hem onu hem de takımı yönlendirecek ve oyuna dahil edecek teknik ve tempolu bir orta saha ve yaratıcı bir forvet arkası ile bu çok daha kolay olur.
Özetle, maç öncesi alınan radikal karara ve sezon başı olması nedeniyle tedirgin edebilecek olmasına rağmen Galatasaray, belki de isminin büyüklüğünün ciddi etkisiyle 3 puanla başladı. Ama bu seviye, bırakın Şampiyonlar Ligi’ni, Türkiye Kupası’nda bile Galatasaray’ın başına dert açar. Kalan 15 günde seviye ne kadar artacak ya da artacak mı, göreceğiz.
Süper Kupa'daki Akhisarspor maçının ardından ligdeki Ankaragücü maçı da rezalet bir zeminde oynandı. Sürekli marka değerinin bahsedildiği ligimizde zeminlerin bu kadar kötü olmasını sebebi sence ne ve bu sorunu nasıl aşabiliriz?
Marka değeri yeni statta oynamayla yükselmiyor, önce bu konuda bir anlaşalım. Özellikle kulüpler, yapılan bu statlara gereken önemi verecek. Milyonlarca euroluk yatırım yapıp, patates tarlasından hallice sahalara bu yatırımları sürmek ne kadar mantıkla bağdaşıyor, o da ayrıca düşünülmesi gereken bir nokta.
Maç kazanmak da, milyonlarca euro yatırım yapıp o yatırımı daha değerli hale getirmek de, para kazanmak da iyi futboldan, iyi tesisten ve haliyle iyi zeminden geçiyor. Kulüp yönetimleri, stat müdürleri bunun için var. Tabi genel olarak kimse işini iyi yapmayınca, ortaya böyle sonuçlar çıkıyor.
Ben federasyonun da ilgili bakanlıkların da Türk futboluna gereken katkıyı verdiğini düşünmüyorum. Burada iş kulüplere düşüyor. Ya Spor Toto 1. Lig’de olmasına rağmen Altınordu gibi hem oyuncuya, hem zemine, hem eğitime hem de yeteneğe yatırım yapıp kendi markalarını yükseltirler; ya da Süper Lig ekibi olsalar da kendi ayaklarına kurşun sıkmaya devam edip, sonra da marka değerinden dem vurmaya devam ederler.
Marka değeri yeni statta oynamayla yükselmiyor, önce bu konuda bir anlaşalım. Özellikle kulüpler, yapılan bu statlara gereken önemi verecek. Milyonlarca euroluk yatırım yapıp, patates tarlasından hallice sahalara bu yatırımları sürmek ne kadar mantıkla bağdaşıyor, o da ayrıca düşünülmesi gereken bir nokta.
Maç kazanmak da, milyonlarca euro yatırım yapıp o yatırımı daha değerli hale getirmek de, para kazanmak da iyi futboldan, iyi tesisten ve haliyle iyi zeminden geçiyor. Kulüp yönetimleri, stat müdürleri bunun için var. Tabi genel olarak kimse işini iyi yapmayınca, ortaya böyle sonuçlar çıkıyor.
Ben federasyonun da ilgili bakanlıkların da Türk futboluna gereken katkıyı verdiğini düşünmüyorum. Burada iş kulüplere düşüyor. Ya Spor Toto 1. Lig’de olmasına rağmen Altınordu gibi hem oyuncuya, hem zemine, hem eğitime hem de yeteneğe yatırım yapıp kendi markalarını yükseltirler; ya da Süper Lig ekibi olsalar da kendi ayaklarına kurşun sıkmaya devam edip, sonra da marka değerinden dem vurmaya devam ederler.
Fatih Hocanın Ankaragücü maçında kadroda bir kıyım yaptığını söylesek yanlış olmaz herhalde. Gomis, Feghouli ve Belhanda'nın yedek kalmasını nasıl değerlendiriyorsun?
-Yönetime: Şampiyon kadromun oyuncularını pazarlayamıyorsunuz ve kadroyu geliştirmem için gerekli fırsatı yaratmıyorsunuz. Gerekirse en önemli 3 oyuncuyu yedek bırakırım. Kazanamazsam da malzeme bu. Yetersiziz. Transfer istiyorum.
-Yönetime: Şampiyon kadromun oyuncularını pazarlayamıyorsunuz ve kadroyu geliştirmem için gerekli fırsatı yaratmıyorsunuz. Gerekirse en önemli 3 oyuncuyu yedek bırakırım. Kazanamazsam da malzeme bu. Yetersiziz. Transfer istiyorum.
-Oyunculara: Kimsenin yeri garanti değil. Benim sistemime uymayan, takıma adapte olmayan, yeteri kadar mücadele etmeyen ve formanın hakkını vermeyen her kim varsa yedek oturabilir. Adaleti ben sağlarım. Herkes ona göre mücadelesini versin.
-Taraftara: Hiç merak etmeyin, formanın hakkını kim verirse o oynar. Takım içinde adalet var.
Bu mesajları kim gerektiği gibi alırsa, hoca yine bilindik senaryolarını bize izletir ve başarı kaçınılmaz olur. Eğer mesajlar alınmaz ve görmezden gelinirse, hem hocayı hem de camiayı sıkıntılı günler bekleyebilir.
Transfer döneminin kapanmasına artık 2 hafta kaldı ve Galatasaray hala stoper, ortasaha transferlerini yapamadı. Yönetimin hala bu eksikleri tamamlayamamasıyla ilgili görüşlerin nedir?
Ben takımın en az 5 oyuncuya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Yedek kaleci, yedek sol bek, stoper, merkez orta saha ve yedek forvet. Kalan 15 günlük sürede hepsinin alınması çok zor ama bu bölgelerdeki zaafiyetler de ortada.
Ben yönetime transfer yapamadığı için çok kızmıyorum aslında. UEFA sopası kulübün tam üzerinde. Kural belli; ya oyuncu satıp sattığın kadar bonservisiyle alacaksın, ya kiralayacaksın, ya da bonservisi elinde oyuncu alacaksın. İlk kuralla Nagatomo’nun bonservisi alındı, ikinci kuralla Onyekuru kiralandı, üçüncü kuralla da Muğdat kadroya katıldı.
Benim esas takıldığım nokta, şampiyon kadronun oyuncularına doğru düzgün teklif gelmemesi. Burada yönetim hatası olduğunu düşünüyorum. Gol kralı forvetinize, takımı sürükleyen kanat oyuncunuza ve Dünya Kupası oynamış kalecinize bile teklif gelmemesi, yönetimin gerekli pazarlamayı yapamadığını gösteriyor. 15 gün kala olmayan şeyler, 15 günde olur mu? Bilmiyorum ama bu ciddi bir hatadır ve tabiri caizse beceri eksikliğidir.
UEFA’nın 3 ayrı transfer kriterine göre oyuncu transfer edilmişken, aynı kriterlerle gerekli mevkilere neden oyuncu alınamadı, biraz soru işareti açıkçası. Gelen mutlaka olacak, bu kaçınılmaz. Giden olur mu, kestirmek zor. O nedenle önümüzdeki 15 günde birçok şey değişebilir. Beklemek ve oluşacak duruma göre daha net tebriğimizi etmeli veya eleştirimizi getirmeliyiz.
Hiç yorum yok
Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.