Galatasaray'da Son Durum Analizi ve Çözüm Önerileri
Galatasaray’da son dönemde yaşanan tartışma ve
kutuplaşma fazlasıyla toksik ve tehlikeli bir hal almaya başladı. Camia ortadan
ikiye ayrılırken olay dernekçiliğin normal bir parçası olan iktidar-muhalefet
dinamiğini aşmış durumda.. Üste çıkabilmek için uygulanan taktikler duruşma salonlarında
bekleyen insanların videolarının çekilip taraftara hedef gösterilmesi ya da
kulüp başkanının senelerce önce özel e-mail gruplarında kulüp üyeleriyle
paylaştığı fikirlerinin çarşaf çarşaf sosyal medya siteleri üzerinden paylaşılması
noktasına geldi. Buraya kadar nasıl geldiğimizi düşünürken aklımda teorize
ettiğim şeyleri kağıda döküp sizlerle paylaşmak istedim. Bu yazı konunun doğası
gereği ciddi miktarda spekülasyon içereceğinden dolayı yazdıklarımın, 15
senelik Galatasaray tecrübeme dayansa da, sadece kendi fikirlerim olduğunu ve durumu
özetleyebilmek adına bazı genellemeler kullanmak durumunda kaldığımı belirterek
söze başlıyorum.
Buraya Nasıl Geldik?
Dursun Özbek ile geçen iki zor senenin
ardından camia içerisinde çeşitli arayışların yaşandığını hatırlayacaksınız.
Hem liseli hem alaylı üyelerden oluşan bazı grupların Özbek’e karşı alternatif aday
bulma çabaları, bir yandan da yönetimi imza toplayarak seçime zorlama uğraşı ortadayken,
yeterli imza toplanamasa da Özbek’in ‘derin stratejik hamlesi’ sonucu kendimizi
2017 sonlarına doğru bir baskın seçim ortamında buluverdik. Bir çok aday isminin
gündeme gelmesine ve Duygun Yarsuvat gibi geçiş dönemi adaylarına gidilmesine
rağmen kısıtlı zaman içerisinde bir ekip toplama başarısını gösteren tek aday süpriz
isim Mustafa Cengiz olmuştu. Aslında süpriz sözcüğünü camianın çoğunluğu için
kullanıyorum, 16 Şubat 2017’de Ünal Aysal’ın ofisinde bir araya geldiğimizden
beri ekibinin içinde böyle bir seçime hazırlanan biri olarak ben Mustafa
Başkan’ın adaylığından emin birkaç üyeden biriydim diyebilirim. Tabii ben de
ekibin karşısında sadece Dursun Özbek’in olacağını düşünmemiş ve doğrusunu
söylemek gerekirse seçimi kazanacak noktaya gelebileceğimize de tam olarak
inanmamıştım. Açıkçası yaptığımız şeyin camia içerisinde bir dirayet
göstergesi, tarihe düşülecek önemli bir not olarak görüyordum. Fakat Dursun
Özbek’in son derece kötü geçirdiği seçim dönemi , son dakikada gelen Burak
Elmas ve Abdürrahim Albayrak hamleleri, Celal Açar ağabeyin etkisiyle herkesi
şaşırtan ilk beş sandık performansı ve genel olarak camiadaki yılmışlık bize
bir Ocak günü tadı hala damağımda olan müthiş bir seçim zaferi kazandırdı.
Seçimin hemen ardından Mustafa Başkan’ın,
muhtemelen sırtına aldığı ağır yükün de etkisiyle, kendisine ilk günden beri
destek olan ve seçim kazandıran çekirdek ekiple olan bağları zayıflamaya
başladı. Üstüne kısa sure içerisinde önce Celal Açar sonra da Burak Elmas gibi
iki önemli Galatasaraylı ile yaşadığı fikir ayrılıkları ekibinin şeklini
değiştirdi. Bunların üstüne, Mart’taki Olağan Genel Kurul Galatasaray’da pek
alışılmamış şekilde bir taraftan gelen yoğun hırsızlık imalarıyla sert geçti ve
camia içindeki çatlaklar ne yazık ki derinleşmeye başladı. Ardından da Mustafa
Başkan söz verdiği üzerine ilan ettiği Mayıs seçimine bu sefer farklı
mentalitedeki bir ekiple girdi ve hem Dursun Özbek’in geri geleceği korkusu hem
de eldeki kupaların cazibesiyle çok rahat bir seçim galibiyeti aldı. Mete İkiz
ve bir grup değerli Galatasaraylı’nın desteğiyle teğet geçen UEFA cezası da
yönetim için fazlasıyla etkili bir seçim malzemesi oldu, güzel de kullanıldı.
Seçimden sonraki dönemde değişen yönetim
açıkçası fonksiyonel olarak hiç de kötü çalışmadı. Finansal denge sportif
başarılarla beraber tutturuldu, harcamalar nispeten kontrol altına alındı.
Forvetsiz geçen bir devre ve bu sebeple gelen Şampiyonlar Ligi başarısızlığı
gibi hatalar da oldu ama işin sonunda yerel ligde top çizgiyi geçtiği,
Avrupa’dan para geldiği ve UEFA baskısıyla ayak yorgana göre uzatıldığı sürece
irili ufaklı eksiklikler arka planda kaldı. Öte yandan camiayı temsil açısından
ciddi problemlerin yaşandığı gerçeğini gözardı etmek zor. Galatasaray’ın belli
bir gelenekten geldiğini, temellerinin çok kuvvetli bir eğitim yuvasına
dayandığını, bilime dayalı seküler düşüncenin Türkiye’deki en önemli
temsilcisinin Galatasaray olduğunu inkar edenler bu camiayı tanımıyorlar
demektir. Mustafa Başkan’ın yönetiminde en ciddi değeri verdiği iki yöneticisi
(kupa töreninde sahnede kimlerin olduğunu hatırlayın) Abdürrahim Albayrak ve
Yusuf Günay*’ın yukarıda bahsettiğim Galatasaray’ın biraz dışında kaldığını
iddia etmek sanırım kendilerine haksızlık olmaz. Türkiye siyasetinin son derece
kutuplaştırıcı olduğu bir dönemde Mustafa Başkan’ın bu iki yönetici arkadaşını
bu kadar iyi kullanması belki kulübe artı olarak dönse de bu kişilerin temsil
ettiği değerler camianın temel değerlerine bağlı üyeler arasında alerji
oluşturmadı dersek son derece yanlış bir yorum yapmış oluruz. Bunlara ek
olarak, adeta kör göze parmak sokar gibi, Sn.Albayrak’ın kişisel
kabiliyetlerine aykırı şekilde basın sözcüsü yapılması da dönem dönem bu
alerjiyi basit bir kaşıntıdan anafilaktik şok seviyesine çıkardı dersek yanlış
olmaz. Dolayısıyla camia içerisinde ‘eksen kayması’ korkularının yaşanmaya
başlamasını açıkçası ben garipsemiyorum. Tabii bu özel durum dahi kendi başına
bizi şu an bulunduğumuz derin ayrışma noktasına getirdi denilemez, onu anlatabilmek için bu sene
üyelikleri kabul edilmeyen 139 Galatasaray Liseli üye konusuna değinmem
gerekiyor.
Açıkçası 2018 başvuru döneminde kulübe
alınmayan liseli adaylar konusu fazlasıyla irdelendi. Hukukçu olmadığım için
çok fazla detayına girip kim haklı kim haksız yorumunu yapmak istemiyorum.
Sadece birkaç objektif gözlem iliştirerek konuyu kapatacağım:
- 2018 döneminde alışılmış
ortalamadan hayli fazla lise kökenli A grubu üyelik başvurusu yapıldı.
- Başvuru yapanların hepsi yeni
mezun liseli kardeşlerimiz değildi.
- Reddedilmesi düşünülen 141
başvurunun referans imzaları imza veren üyelerin elinden çıkmamıştı ama bu
kendi başına hukuki bir problem oluşturmuyordu.
- Fakat telefon ile ulaşılan bazı
üyeler referans olduklarını dahi bilmiyorlardı.
- Bu durum GSK’da alışılmışın dışında
değildi ve A grubu adayların özel durumu nedeniyle daha önceki yönetimlerde
sıkıntı oluşturmamıştı.
- Başvuruların reddedilme süreci
Sicil Kurulu tarafından iyi yönetilmedi, en kibar tabirle ciddi bir iletişim zafiyeti yaşandı, ek süre verilmesi vs.
gibi tüzük ihlalleri yapıldı.
- İşin sonunda ek süre zarfında imzaları yenilemeyen 139 lise kökenli başvuru hiç alışılmamış şekilde reddedildi.
Dolayısıyla Mart’taki Olağan Genel Kurul
toplantısına girilirken yönetim elinde sportif başarı, ekonomik kontrol ve
taraftar desteğiyle geldi fakat eksen kayması/temsil yetersizliği eleştirileri
ve reddedilen liseli adaylar problemlemini de karşısında buldu. Olağan Genel
Kurul öncesi camianın nabzını tutmaya çalıştığım dönemde ibra etmeyecek ciddi
bir grubun olduğunun farkındaydım fakat idari ibrasızlığın dışında Denetim
Kurulu’nu da ibra etmeyeceklerini söyleyen üyelerin varlığı asıl enteresan olan
noktaydı. Bu sesler özellikle Mustafa Başkan’ın o meşhur gaflarının birinden,
yani idari ibrasızlığı önemsemediğini söyledikten sonra iyice arttı. Bu durumun
sebebi de gayet açıktı, Polat döneminden kalan bir Yargıtay kararı ibranın
ayrılmasını kabul etmiyor ve mali ibranın geçerli olduğunu söylüyorken sadece
idari ibrasızlığın bir seçim durumunu yaratmayacağını bilen fakat mali
ibrasızlığın sonuçlarının da farkında olan bir grup üye çözüm olarak Denetim
Kurulu’nu ibra etmemeyi bulmuş gözüküyordu. Bu üyelere ek olarak, Denetim
Kurulu üyesi Reha Ünsay’ın Mart Divan Kurulu toplantısındaki "Vaktimiz yetmedi,
Mayıs sonrasını denetleyemedik." açıklaması bazı muhalif üyeler üzerinde
Denetim Kurulu görevini yapmadı algısını oluşturdu. Oysa ki Denetim Kurulu’nun Mayıs
sonrasını da içeren geniş raporu ve icraatları objektif olarak bakıldığında ibra
için fazlasıyla yeterliydi.
Mart ayında gerçekleşen Olağan Genel Kurulu
çok kısa insani molalar haricinde tamamen salondan takip etmiş biri olarak şunu
söyleyebilirim ki birkaç nokta hariç bu genel kurul diğerlerinden abartıldığı
kadar farklı değildi. Yönetim sunumunu biraz uzun tutu, üyelerin konuşmaları
biraz geç başladı ama konuşmak için izin isteyen üyelerin sayısı üç aşağı beş
yukarı beklenen seviyedeydi. Muhalifler konuşma haklarını destekçilere göre
daha fazla kullanır, normaldir dolayısıyla muhalif konuşma sayısı fazlaydı.
Konuşmalarını uzatan üyelerimiz oldu ama bu özellikle canlı yayınlanan her genel kurulda olur, Mustafa
Başkan da uzun konuşmalar yapmıştır, dolayısıyla bunların hiçbiri yaşanan durum
için bahane değildi. Elinde vakit olmasına rağmen Tüzük Genel Kurulu toplamayan
ve bu standart sorunları çözmeyen yönetimlerin bana göre Genel Kurul’un
uzamasından şikayet etme hakları da yok. Açıkçası Genel Kurul Divanı da genel
kurulu, salonu bölme hamlesine kadar iyi idare etti. Salon bölünmesi sembolik
olarak camiayı bölen, çirkin bir haraket. Ben orada kapalı oy kullanımı için 2-3
saat daha kalmaya razıydım ama işin sonunda Mustafa Cengiz’in yeni yönetimi
salonun bölündüğü ilkel bir oylama yöntemiyle idari olarak ibra edilmedi ve
bana göre yukarıda açıkladığım şekilde taktiksel bir hamle olarak Denetim Kurulu da ibra edilmedi.
Benim gördüğüm kadarıyla ibrasızlığın sebebi %20 civarı yapılan hatalardan
rahatsız ve temsil sıkıntısından ürken idalist üyelerken, %80’i yukarıda
bahsettiğim reddedilen 139 üyenin öcünü almaya gelen bilenmiş üyelerimizdi. Bu
durum karşılıklı atışmalardan ve gerilen ortamdan da belliydi ve en büyük kanıt
olarak hem finansal hem sportif olarak çok daha başarısız olmuş Dursun Özbek
yönetimin rahat şekilde ibra edilmiş olması gerçeği de ortada duruyor. Gene de
ne olursa olsun ibrasızlık tarafında duranların sayısı 400’ü dahi bulamamışken
yönetimin orada yeteri kadar insan tutamamış olması ciddi bir problem, üstüne
yönetim ve sicil tarafından gelen ortamı gerici konuşmalar da cabası. İşin
sonunda bu sonucun tüzüğe göre Mustafa Cengiz’in katılamayacağı bir seçimi
işaret ettiği bir gece yarısı salondan ayrıldık.
Ardından beklenen ve başlayan mahkeme süreci,
gelen tedbir kararları, Galatasaray Spor Kulübü avukatlarının tedbire itirazı
ve kendilerine yapılan suçlamalara karşı haklarını korumak için davaya müdahil
olan Genel Kurul Divanı üyeleri hepinizin malumu. Bu üyelere ek olarak iki
üyemizin da davaya müdahil olmaları ve son olarak gerginliği arttırması
sebebiyle benim doğru bulmadığım bir hamleyle yönetimin yetkilerine tedbir
konulması istekleri de fazlasıyla basına yansıdı. Bunun üzerine yöneticilerimizin
koordine şekilde sosyal medyaya düşen fazlasıyla benzer serzenişleri ve son
olarak taraftar gruplarının milyonluk hesaplar üzerinden insanları isimleri ve
videolarıyla hedef göstermesi çirkinliğiyle beraber buraya nasıl geldik
bölümünü kapatıyorum. Bundan sonra sorulacak iki soru var: "Burası neresi?" ve "Bu cehennemden nasıl çıkarız?"
Burası
Neresi?
Bu noktaya nasıl geldiğimizi uzun uzun
anlattığım için içinde bulunduğumuz cehennemi tasvir etmek çok da zor
olmayacak. Geldiğimiz noktada camia tam manasıyla iki köşeye kutuplaşmış
durumda. Fakat enteresan olanı bence bu iki köşede de iyi niyetli ve kötü
niyetli insanlar birbirine karışmış vaziyetteler. Benim baktığım resimde eğer durumu genellemelerle basitleştirirsek aşağıdaki görüntü ortaya çıkıyor:
- Mustafa Cengiz Ayrılsın
o Galatasaray
lisenindir, kontrol bizde kalmalıdır, bize yapılan yanlış affedilmez.
o Bu yönetim
camiayı tanımıyor, yönetemiyor ve temsil edemiyor. Kısa dönemde yarar gözükse
de uzun dönemde zarar ederiz.
- Mustafa Cengiz Kalsın
o Lise değerlerine
ihtiyacımız yok, kulüp yeni Türkiye’nin makyavelist düzenine entegre olsun,
önemli olan kazanmak.
o Ortada
sportif ve finansal başarı varken girilecek seçim ortamı Galatasaray’a zarar
verir, uzun zaman sonra işlemeye başlayan düzen bozulur.
Yani iki son derece farklı sonucu isteyen grubun
içerisinde de hem Galatasaray’ın iyiliğini isteyen ve bu yönde haraket eden
üyeler mevcutken, ne yazık ki kendi ajendalarını düşünerek kötü niyetli haraket
eden üyeler de mevcut. Dolayısıyla çözüm Galatasaray demokrasisi içerisinde
bulunabilecekken ne yazık ki olay yöneticilerin üyelere küfür edilen tweetleri
beğendiği, taraftar gruplarının liseli ya da yeni mezun gençlerin ve üyelerin can güvenliğini tehdit ettiği ya da
kulüp başkanının seneler önce mahrem ortamda yazdıklarının ortaya döküldüğü bir
hal almış durumda. Bu durum sürdürülebilir değil, iki tarafta da kutuplaşma
keskinleşiyor ve Galatasaray’ın mahremi herkesin önüne dökülmüş vaziyette.
Buradan sonra yaşanabilecekleri açıkçası ben düşünmek ya da yorumlamak
istemiyorum ama olayın çığrından çıkması ne yazık ki an meselesi. Kendimizi
kendi yarattığımız bir cehennemin içerisinde bulmuşken buradan nasıl çıkarız,
hemen bunu düşünerek sağduyu ile haraket etmek durumundayız. Aksi halde
oluşaçak vaziyetin vebalini ödeyemeyiz.
Bu
Cehennemden Nasıl Çıkarız?
Galatasaray’da durum artık büyüklerin bir iki
kişiyi kenara çekerek çözebileceği vaziyetin çok uzağında. Hem üye sayısı
olarak bu eskisi kadar kolay değil, hem bu rolü üstlenebilecek Galatasaray büyükleri ya taraf olmayı ya da kendilerini bu konunun dışında tutmayı tercih etmiş durumdalar, hem de Faruk Süren gibi bir değerin dahi hainlikle
suçlanabildiği gergin bir dönemde büyük sözü dinleyecek, oturup konuşarak ve bu
konuşmaların sonucunda 1.5 sene bekleyerek sıkıntıları çözebilecek bir üye
profili ortada yok. Öte yandan tedbirin kalkmasına ve tüzük hükümlerine
odaklanıp Mustafa Cengiz’in giremediği bir seçimle de mevzunun üstünü örtmeye
çalışmak ne doğru ne de adil bir yaklaşım olabilir, üstelik böyle bir durum
daha derin ayrımlara sebebiyet verecektir. Ayrıca Mustafa Cengiz’in girmediği
bir seçimde seçilecek olan başkan bu sefer bir dahaki Mart ayında karşısında
başka bir rövanşist yapı bulacaktır. Dolayısıyla kısa vadede yapılması gereken
üç hamle bence kaçınılmaz..
- Mahkeme tedbir konusunda karar vermeden Mustafa Cengiz, Yönetim ve Denetim Kurulu’nun girebileceği bir seçim ilanı ve hemen ardından davalara müdahil olan üyelerin taleplerini geri çekmeleri.
- Başkan adaylarının sosyal medya üzerinden birbirleriyle tartışmadığı, trol hesapların kullanılmadığı, kişilerin eksikliklerine değil sadece Galatasaray için yapılacaklara odaklanılan, camia önünde bir Galatasaray mekanında bir araya gelinip canlı yayında birlik mesajı verilen barışçıl bir seçim dönemi geçirilmesi.
- Yeni seçilen yönetim kim olursa olsun onların ve onlardan sonra geleceklerin, çok ciddi sıkıntıların dışında, dönemlerini tamamlayabilmeleri adına Divan Kurulu Tüzük Komitesi’nin işaret ettiği parametrelerle bir tüzük değişikliği, idari ibrasızlığın ve antidemokratik oylama yöntemlerinin tarihe karışması.
Kısa vadede bunları yaparsak en azından sebebi
ne olursa olsun ortada bulunan "güven oyu alamamış yönetim" algısını ortadan
kaldırır ve bundan sonra bilenmiş bir kesimin genel kurullarda ciddi sonuçlara
sebep olacak şekilde hareket etmesinin önüne set çekmiş oluruz. Tabii bu kısa
vadeli çözümler şu an yaşadığımız ciddi problemlerin üzerine bandaj olacak olsa
da asıl yapılması gereken camianın her kesiminin seçilecek yönetimin
düzenlediği çeşitli organizasyonlarla bir araya getirilmesi ve oluşan ayrı
kutupların ortak noktalarımız kullanılarak birbirine yaklaştırılmasıdır. En
azından ciddi çoğunluk olduğunu düşündüğüm, iyi niyetle o ya da bu tarafta
duran üyelerin birbirlerini dinleyerek belli başlı ortak noktalarda
buluşabilmesi sağlanmak zorundadır. Aksi takdirde belki fiziksel olarak değil
ama ruhsal olarak bölünmüş bir Ateş-Güneş dönemine doğru gider ve uzun yıllar
sonucu elde ettiğimiz maddi ve daha da önemlisi manevi kazanımları süratle
kaybetme noktasına gelebiliriz.
Değerlerine bağlı bir Galatasaray'ın güçlü bir
şekilde varlığını sürdürmesi sadece bizler için değil tüm Türkiye'nin geleceği
adına son derece önemli. Artık paydaşlar için bu sorumluluğun farkına vararak
hareket etme zamanı.
Saygılar,
M.Yasin Çakmak
GSK 13424
*Not: Bu yazının yayınlanmasının ardından Galatasaray Spor Kulübü Başkan Yardımcısı Sn.Yusuf Günay yazara telefonla ulaşıp yazıda bahsi geçen Galatasaray değerlerine sonuna kadar bağlı olduğunu iletmiştir.
*Not: Bu yazının yayınlanmasının ardından Galatasaray Spor Kulübü Başkan Yardımcısı Sn.Yusuf Günay yazara telefonla ulaşıp yazıda bahsi geçen Galatasaray değerlerine sonuna kadar bağlı olduğunu iletmiştir.
Hiç yorum yok
Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.