Yıl 2010 beyler, hatırlatayım..

Güzel bir cümle vardır, hepimiz kısmen dahi olsa biliriz. "Ben sana yapma demiyorum, yap ama hobi olarak yap." deriz ya zaman zaman.. İşte Arda'nın durumunu bu cümle ile açıklamak ve sonuca bırakmak gerekiyor. Türk futbolunun son yıllarda yetiştirdiği en büyük yıldız şu anda kuşkusuz ki Arda Turan. Gerek futbolseverlerin, gerek medyanın, gerekse kendi takımının gözbebeği konumunda ve ne yapsa ertesi gün olay oluyor, manşetlere taşınıyor. Arda herşeyden evvel çok sağlam bir vatansever. Buna söyleyecek bir şey yok ki, söyleyeni de adam yerine koymam. Vatanını sevmesi, sahip çıkması, gerekirse savaşa gidebilecek kadar aşık olması çok güzel bir mesele. Böyle bir oyuncuya sahip olduğumuz içinde aslında çok şanslıyız ama bir o kadar şanssızız. Neden mi? Gelin, nedenlerine hep birlikte bakalım..

Arda Turan hatırlayacağınız üzere geçtiğimiz ay ulusal takımımızın Belçika ile oynadığı mücadelenin ilk yarısında Fellaini'nin insanlık dışı müdahalesi sonrasında yerde kalmış ve sakatlanmıştı. Bu sakatlığının ardından kendi açıklamasında oyuna devam etmek istediğini ve gerekirse ayağı kopana kadar milli forma için savaşmak istediğini belirtmiş. Sonrasında Arda mücadelenin sonuna kadar sahada kaldı ve kendisini baya zorladı. Peki ne mi oldu? Normalde 1-2 hafta sürecek olan sakatlık zorlanmanın ve daha da yıpranmanın etkisiyle 3-4 haftaya kadar uzadı. Arda bu fedakarlığının karşılığında attığı gol ile takımımıza belki de galibiyeti getirdi. Her ne kadar galibiyet golünü Semih atsa da.. Fakat bir anlık vatan millet sevgisi, profesyonellik ile uzaktan yakından alakası olmayan br karar ile hem kendisini, hem takımını hemde ona güvenenleri zor durumda bıraktı. Bu sakatlığın ardından Galatasaray 1 ay Arda'dan yararlanamadı. Elinde ki kaliteli yerli sayısının da az olmasıyla, sistemde, formasyonda, sahaya dizilişte binbir türlü sıkıntı yaşadı. Arda tam iyileşme dönemine giriyordu ki; tekrardan milli takıma davet edildi.

Bir ay antreman yapmamış halde ve sadece son iki gün düz koşu yapmış halde ulusal takıma çağırıldı. Bunu biz biliyorduk ama bu işin başındakiler bilmiyormuydu? Elbette biliyorlardı. Bu olay ilk değildi, geçtiğimiz ay uygulanan senaryoda da görmüştük biz bunu. Gökhan ve Sabri aylar süren sakatlıktan çıkmış, kulüplerinde tek bir maç dahi oynamadan ulusal takıma çağrılmıştı. Peki neye göre, kime göre? Bununda cevabı açık ve net. Hiddink'in kafasındaki kadro belli ve ne olursa olsun, sakatta olsalar, formsuzda olsalar o kadronun tamamı gelecek. Üç, beş bilemedin altı değişiklik olacaktır. Onlarda zaten kadronun iskeleti veya temel taşları değil, yan taraftaki figüranlar olacaktır. Hiddink güveniyor, bozmak istemiyor, zor anlarda sahaya çıkıp maç çevirebilirler diyor belki ama hiç düşünmüyor bu çocukların gelecek bir kaç ayını daha. Bu çocuklara yıllık milyon dolarlar sayan kulüpleri, camiaları, yöneticileri, taraftarları. Peki ne düşünüyor Hiddink? Kazanayım, kimse bana karışmasın. Çünkü burası Türkiye. Kadroyuda o kurmuyor, yardımcıları Oğuz ve Engin kuruyor. Adaletsizce kuruyor hemde. Geçen senenin şampiyonu, bu sene açık ara en iyi futbol oynayan takımı Bursa'dan kaç kişi var kadroda? Hiç saydınız mı? Olanlarda zorunluluktan, farkındamısınız?
Arda sakatlıktan tam olarak çıkmadan, hazır olmadan ulusal takımın kampına katıldı. Katılmasının ardından yapılan ilk çalışmada kaslar aşırı yüklenmeden dolayı iflas etti. Şimdi bütün ihaleyi Galatasaray'a yıkmaya çalışıyorlar. Bilmem farkındamısınız? Ciddi ciddi böyle bir kampanya başlatıyorlar. Bunu başlatanda Oğuz, Hiddink, Engin ve TFF dörtlüsü. Peki nasıl bir kampanya bu? Neymiş efendim kronik bir sakatlıkmış, o yüzden sakatlığı nüksetmiş. Pubis sakatlığının ne olduğunu bilmesek veya Google gibi bir araç olmasa, doktorlara açıp-sorma gibi bir durumumuz olmasa yutarız. Ama bu çağda, bu tip açıklamalar artık yutulmuyor. Arda'nın geçirdiği sakatlığının nedeni kasların, adalelerin tam olarak hazır olmaması. Arda bir ay sadece yürüdü. Ne koştu, ne depar attı, ne topa vurdu. Sadece ama sadece yürüdü ki o yürüyüşlerde antreman veya fizyoterapi değil. Sakatlıkların ardından hep görüyoruz antreman raporlarında, "düz koşu yaptı" veya "fizyoterapistler eşliğinde çalıştı" ibarelerini. Bunların amacı bellidir. Sakatlık sonrası oyuncunun zayıflayan adalelerini güçlendirmek için bu çalışmalar yapılır. Uzun süreli sakatlık geçiren ve sonrasında da takımla çalışmalara başlamak için önce ciddi bir fizyoterapi programı uygularsınız. Hafif tempoda koşarsınız, orta seviyeye çıkarsınız ve sonrasında takımla birlikte koşulara başlarsınız. Sakatlığınızı tamamen atlatıp, adaleleriniz kuvvetlenmeye başladıktan sonra da önce antremanın ilk çeyreğine, ikinci gün yarım saatine, üçüncü gün 45 dakikasına derken bir hafta içerisinde antremanlara çıkmaya başlarsınız. Bunun adı oyuncu sağlıdır, sporcu sağlıdır. Doktorluk dediğin iş özellikle sporcu sağlığında sıradan bir doktorluk değildir. Oyuncuyu korumak, hazırlamak ve en ideal duruma getirmek bunun en büyük görevidir. Zaten tüm sorumlulukta burada başlar, yoksa ameliyatı ve tedaviyi her doktor yapar.

Arda'nın ulusal takıma giderken "Hocam sakatım, daha hazır değilim." deme gibi bir lüksü yok mu? Var böyle bir lüksü aslında, olması gerekiyor. Fakat oyuncunun ismi Arda ve duyguları aşırı milli duygular olunca bir gün ötesini düşünmeden sahaya çıkıp oynamak istiyor. Bayrak, vatan, millet, forma, milliyet, aidiyet duyguları işin içine girince Arda'nın kafasını kopartsan yine oynamaya çalışır. Bunu tahmin etmek için milli takım antrenörü olmak gerekmiyor. Arda'yı az biraz tanıyan herkes onun hangi ve ne şartta olursa olsun milli takım formasını giyeceğini biliyor. Kısacası bunun adı oyuncuyu gazlamaktır ve ne pahasına olursa olsun oynatmaktır. Diğer adıyla ise; düpedüz salaklıktır, ahmaklıktır. Birde işin komplo bölümü var. Oralara girersek hiç çıkamayız ki, ulusal forma altında bu tip işleri düşünmek bile istemiyorum.

Arda gitmeden evvel bizim sağlık kurulu "Gidemez, gitse bile oynayamaz." raporu verdi, milli takıma öyle gönderdi. Sonrasında milli takımın doktorlarının kontrolü sonrasında "Turp gibi maşallah, aslan gibi oynar." diye rapor verildi yada verdirildi. Bunun adı artniyettir. Bugüne kadar tek bir vakasını duymadığımız adale ne hikmetse bugün kronik oldu. Bunun sorumlusuda Galatasaray oldu. Yermiyiz peki bunu? Hayır. Yıl 2010 beyler, hatırlatayım dedim. İnsanlar bu ucuz numaraları artık yemiyor, haberiniz olsun. Çirkinleşmeyin daha fazla..

Hiç yorum yok

Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Blogger tarafından desteklenmektedir.
google.com, pub-1379219663774483, DIRECT, f08c47fec0942fa0