Elinin Hamuruyla.. | Olimpiyat sonrası Süper Lig..

Merhaba gençler! Spor dolu bir yazı ne ara geride bıraktık da, sonbahara gün sayar olduk, pek anlamadım. Sizi bilmem de ben o korkunç sıcakları İstanbul'un trafiğinde, ya da metrobüs beklerken yani İstanbul'un yaya trafiğinde; kah Tuzla - Halıcıoğlu arasını sadece iki saatte gidip şaşırarak, kah Taksim - Beşiktaş arasını iki saatte gidemeyip daha da şaşırarak geçirdim. Tüm bu çile daha bitmeden ve hatta tam olarak sükuneti başka yerlerde aramaya çıkan İstanbul sakinleri şehirlerarası otobanları kilitlemekteyken Süper Lig başladı. Bize de hem yaza kısa bir göz atmak, hemde Süper Lig'i yorumlamak kaldı.


ÜÇ HARFLİ BİR ŞEY
Bir süredir dönüyordu Aşk'ın bazen altı harfli olduğuna yönelik reklamlar. ''Kaçınız sevgililerinize dediniz örneğin 'aşk beş harfli benim için: M-E-R-V-E!' diye şimdiye kadar, bu nasıl reklam?'' diye kimse sormamış ki maruz kaldık bu garip slogana ve çok kıskandık kadınlar olarak. Tamam, 'savaşmayın, sevişin' kadar 'savaşmayın, top oynayın'ın da geçerliliği var ama, lütfen ikisini birbirine karıştırmayın. Sonra biri çıkar 'aşk dört harflidir: dizi' der ve bir bakarsınız Muhteşem Yüzyıl'ın yayınlanacağı akşamlarda takımınızın Şampiyonlar Ligi maçını izlemek için eşinizden izin almanız bile yetmez çünkü onun izleme gücünü sizinkine tercih eden yayıncı kuruluşlar Çarşamba haklarını şifreli yerlere yollamıştırlar... İşte o gün çoğumuz, maçı seyreden adamları seyrederiz!  Eee siz kadınlarınızla yaşamanız gereken duyguları yeşil çimlere bağlarsanız, biz de sizi ondan uzak tutmak için elimizden gerekeni yaparız, nihihihihahahahah! Yazın en saçma reklamı.  

VIVE LA FRANCE, BEYAZ ATLI PRENS
Aslında Euro2012'nin yakışıklıları üzerine konuşmak istiyordum ama aynı yaz gerçekleşen Olimpiyatlar tüm Avrupa Şampiyonası hafızamı sildi. Usain Bolt, Michael Phelps'in yanı sıra ayaksız ama engelsiz doğan Oscar Pistorius'un insanüstülüğünden çok etkilendik. Bazı yazarlarımız 'ya ama kadınlar kadına benzemiyor, güzel olanlarına ekstra puan verin de, testesterondan bıyıkları çıkmış amcama dönmüş halalar görmek zorunda kalmayalım' gibi kelam ederken, bizim taş gibi hatunlarımız Aslı ile Gamze düşman çatlatırcasına aynı yarışta ilk iki sırayı kapıyordu. Merve Aydın, yarışı  sakatlığına rağmen bitirerek tüm Dünya'nın alkışını alıyordu. Tekvandocularımız da büyüledi, Tazegül'ümüz güldürdü.
Yalnız bir ülke vardı ki, neredeyse tüm sporcularını özene bezene seçmiş.. Yani vücut yapılarına göre insanları küçük yaşlarda alıp eğitmeye başlayan Çin, ya da her türlü insanın yaşadığı ve yarıştığı dolayısıyla adına bu kadar üst düzey sportif olaylara katılmanın bile zor olduğu Amerika tabi ki bir ölçüde özenmişlerdir ama Fransa, Yüksel Aytuğ kafasındaki kadınlardan oluştuğundan şüphelendiğim bir Olimpiyat Komitesi'ne sahip ki Camille Lacourt (fotoğraftaki yüzücü, tüm yazın yakışıklısı), Yannick Agnel, Kevin Mayer, Christophe LeMaitre gibi Best Model of The World'den çıkmışcasına yahşi adamlardan oluşturulmuş. Düşünün ki Suudi Arabistan beyaz atıyla birlikte binicilikte yarışsın diye gönderdiği Prens Abdullah'la, hani gerçek bir beyaz atlı prensle bile Fransa'yı geçemedi hatunları etkilemede. Tebrik, takdir, teşekkür... 

Ş......
Konuya dönersek, hani, 'haftaya' (bir zahmet!)... Şampiyon kaldığı yerden devam ediyor. Galatasaray, geçen seneki çıkışını bu sene de sürdüreceğini gösteren bir futbolla başladı haftaya ve 'iyi bir başlangıç' görevini tamamlayarak Ş'yi yazdı. Geriye kalan harfleri de toplayacak inşallah sezon boyunca. Üç puanın biraz zor geldiğini, çoğu zaman bal yapmayan arıdan pek farksız olmadığımızı görmezden gelmeyerek haftanın takımı seçiyorum seksi kulübümüzü. 

YEDİ YABANCI
Teoman'la Şebnem Ferah'ın beraber çığırdığını hayal edin: 'Yeeeğğdiii yağbağncııııığğğğ' İşte haftanın polemiği buydu. Şike sahaya yansımadığı vakit sorun olmuyor ancak aynı anda iki değiştirme hakkı kullanılırken önce yerli yerine yabancı, sonra yabancı yerine yerli girdi ve o arada kağıt üzerinde Galatasaray, hakemin saati de durmuşken, 7 kişi gözüktü falan filan diye, yaygara çıkıyor memlekette. Sahaya yansımadı, 7 yabancı bir arada hiç oynamadı ki, diyen falan yok. Ne meraklı insanlar meyve veren ağacı taşlamaya, bir hata bulup oradan cehennem kuyusunun dibine çekmeye. Bir güçlü, bir suçlu, bir mağdur: üç maymun oynaşıyorlarmış.. 

EMRE Ç. 
İki asisti ve ofansif futbolunun güzelliğiyle Kasımpaşa'ya karşı yıllardır bildiğimiz yeteneğinin üstüne çok şey kattığının ve sahaları da birbirine katacağının sinyallerini veren Emre Çolak, taraflı tarafsız herkesin takdirini kazandı ve haftanın futbolcusu oldu. Taraftarsa sonunun Emre B.'ye benzememesini umuyor. Ben zaten yaşıtım olan Galatasaray altyapı jenerasyonunu çok yakından takip ediyordum ve Emre'yle daha ünlenmeden tanışmak için nice planlar yapmıştım. Tanıştıktan sonra olmasını beklediklerimi söylemem ama, şanslı çocuk olduğu belli, neticede o planları gerçekleştirmeye çok üşendim ve şimdi özgür.

TEPKİ
Biz Engin Baytar'ın 11 maçlık cezasını konuşalım, adamlar öldürüp cezasız kalanlar var. Seviyoruz diye gidip konuşalım Kaka'yla ama bir yandan etraf 'Kaka'ya batmış olsun. Maç gecesinde, maçın ortasında güzel ve gelişmiş şehirlerimizden biri olan Gaziantep'ten gelen patlama haberi nedeniyle Fatih Terim'in basın toplantısında ve yayıncı kuruluş röpörtajında futbol konuşmak istememesi çok yankı buldu kendine. Bayram ekranlarını, ya da futbol programlarını bölmek istemeyen basın sessiz kalırken Hoca, ''kınamıyorum da, öyle kınama mınama yok: Yazıklar olsun!'' diyordu. ''Onlar ana baba evladı değil mi? Birilerinin ciğeri yanarken ben burada 'Üç puan aldık, sevinçliyiz.' demeye utanıyorum.'' Haftanın açıklaması işte bu sözlerdi: ''Hiç kimse ölmesin.''

Hiç yorum yok

Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Blogger tarafından desteklenmektedir.
google.com, pub-1379219663774483, DIRECT, f08c47fec0942fa0