Efsaneler | Galatasaray'ın "Amigo"su Karıncaezmez Şevki
Galatasaray ve milli takımın ilk amigolarından. Bu ünvanı
bir taraftar grubunun liderliğini yaparak değil -çünkü o yıllarda Türkiye'de taraftar
grubu diye bir şey yok- her
hafta Galatasaray’ın maçına bilet alıp giderek, kendini tribünde fark ettirerek
kazanmış, tanınmış. Sarı - Kırmızı desenli gömleği, sarı kırmızı desenli 'garip' pantalonu, gömleğine diktirdiği galatasaray arması, ceketinin cebindeki sarı - kırmızı karanfiller, bir ayağında sarı diğer ayağında kırmızı çorabıyla tam bir Galatasaray aşığı.. Son yılların moda tabiriyle “tribün lideri” değil o; en saf
en samimi duygularıyla, kanıyla, canıyla, yürekten sevdasıyla; arkasına bir
medya grubunun veya klüp başkanının desteğini alarak değil, dişiyle tırnağıyla
bir şöhret yakalamış, herkese kendini tanıtmış bir “AMİGO” o... Galatasaraylı Karıncaezmez Şevki o !
1919 İstanbul doğumludur Şevki Güney. Yoksul bir ailenin
çocuğudur, tahsilini tamamlayamaz. İETT’de otobüs şoförlüğü yaparak hayatını
kazanmaya çalışır. Şoför Şevki Güney’i diğer şoförlerden ayıran bir özelliği
vardır. O tam bir çiçek sevdalısıdır. Otobüsün kaptan mahallini çiçeklerle
donatmıştır. Üstelik ceketinin cebinde de her daim sarı-kırmızı karanfil
taşımaktadır. Tabi takdir edersiniz ki ‘normal’ insanlar gibi ceket yakasına
iliştirilmiş sade bir çiçek değildir Şevki’nin taktığı, bayağı bayağı vazo
içerisinde suyun içinde duran iki karanfil taşır cebinde. Bu çiçek süslemesi o
kadar abartıdır ki, görmezden gelinemez. Herkesin dikkatini çeker ve
konuşulmaya başlanır. Aklı evvel bir müdür tarafından ‘kılık kıyafet
nizamnamesine uymuyor' diye uyarılır. Şevki bu uyarıyı tınmaz ve istifayı
basar.
1948 model bir Opel ile dolmuşçuluk yapmaya başlar İstanbul
sokaklarında. Bu sıralarda Galatasaray sevdası da iyice alevlenmiştir. Üzerinde
sarı kırmızı desenli gömleği, gömleğin sol tarafına diktirdiği Galatasaray
arması, yine sarı kırmızı desenli pantolonu, sarı kırmızı çorapları, sarı
kırmızı kravatıyla her hafta maçlara gitmeye başlar Şevki. Günler geçtikçe bir
alışkanlık oturur Şevki’ye. Galatasaray gol atınca tribünün en önünde sağ elini
havaya kaldırıp selam durma alışkanlığı. Şevki her golden sonra sağ kolunu
havaya kaldırıp selam durur, Şevki’yi gören taraftar da coştukça coşar, takım
coştukça coşar, Galatasaray şampiyonluklara koşar.
Futbolcular da her golden sonra tribünün orta yerinde bariz
belli olan bu adamı fark etmeye başlarlar. Gittikçe bir sembol olmaya başlar
Karıncaezmez Şevki. Milli takım maçlarına da gitmeye başlar. Oradaki taraftara
da kendini kabul ettirir. Karıncaezmez Şevki sırtı sahaya dönük, maçı izlemeden
taraftarı coşturmaya çalışan amigolardan değildir. O da maçı taraftarla
birlikte izler, takımla birlikte atağa kalkar, kendini öyle kaybeder ki
taraftar onu görüp gaza gelir, tribün ateşlenir. İşte böyle Galatasaray'ın "maskot"u olmuştur Karıncaezmez.
Karıncaezmez Şevki, maçlardan sonra staddan Galatasaray
Lisesi’ne kadar yürür, 15 dk yarım saat hiç kıpırdamadan lisenin bayrağına doğru
sağ kolunu havaya kaldırarak selam durur. O yıllarda trafiğe açık olan İstiklal
Caddesi’nde trafik tıkanır; ancak hiçbir sürücü bu adama kızmaz, çünkü o
Karıncaezmez Şevki’dir. Diğer tribünlerin içinde de maç izleyebilen,
Fenerbahçeliler, Beşiktaşlılar tarafından da sevilen Karıncaezmez Şevki!
50’li 60’lı yılların gözdesidir Karıncaezmez Şevki.
Galatasaray tribünüyle öylesine bütünleşmiştir ki, 1965 yılında Metin Oktay’ın
hayatını anlatan Taçsız Kral isimli filmde de kendisine değinilmiştir. Öyle ya
Metin Oktay’ın bütün futbol hayatı boyunca tribünden eksik olmayan
Karıncaezmez’siz Taçsız Kral filmi mi olurdu? Aynen gerçek hayatta yaptığı gibi
filmde de Metin gol atınca tribünde kendine özgü selamını verirken görülür
Karıncaezmez Şevki.
Karıncaezmez’e bu şöhreti başka fırsatlar da sunmuştur
elbet. Yine 1965 yılında çekilen Çam Sakızı adlı filmde rol almıştır. 1969
yılında da kısa bir süre “Üç Maymun Kabare Tiyatrosu”nda oynamıştır.
Karıncaezmez Şevki’nin Opel’i tabiri caizse minyatür bir
Galatasaray sergisi gibidir. Futbolcuların alakalı alakasız resimleri, sarı
kırmızı kartonlar, sarı kırmızı çiçekler ile tam bir Cim Bom şölenidir arabanın
içi. Ancak Opel’in dışı düz rengindedir. Bunun sebebini de şöyle açıklar
Karıncaezmez: “Arabamın
içi bana aittir. İstediğim gibi süslerim. Ancak arabamın dışını herkes görüyor,
kimseyi rahatsız etmek istemem.” Zaten lakabı Karıncaezmez olan bir
insandan da böyle bir zariflik beklenmez de ne yapılır.
Galatasaray, araba ve çiçek sevdasının yanında bir sevdası
daha vardır Karıncaezmez’in: şarap. Pano Şaraphanesi’nde dostlarla içilen
şaraplardan sonra, maç günlerinde olduğu gibi Galatasaray Lisesi’nin önüne
gider, bayrağa selam durur Karıncaezmez.
70’li yıllarda Galatasaray’ın pek de iyi gitmediği
dönemlerde 3-2 kaybedilen bir Fenerbahçe maçında, kendine amigo süsü veren bir
‘it’ tarafından “uğursuz geliyor” denerek tribünden aşağı itilmiştir
Karıncaezmez. Sağ elinde sıkı sıkı tuttuğu Galatasaray bayrağının üstüne düşüp
kolunu kırar. O it, bugün taraftara ana avrat söven ‘tribüncü it’lerin atasıdır
muhtemelen. Bu olay aslında kolunu değil, gönlünü kırmıştır Karıncaezmez’in.
Galatasaray’dan vazgeçemez ama tribüne küser. O sezon maçları bugün Beleştepe
diye bilinen yerden izler, biraz da içi burkularak...
O kol bir türlü doğru kaynamaz. Artık şoförlük de
yapamamaktadır Şevki. Üstelik birkaç kez de Fenerbahçeli ‘it’lerden dayak
yemiştir, kolu tekrar kırılmıştır. Derken O kol kangren olur. Eski
başkanlarımızdan Prof.Dr. Ali Uras ameliyatını yaparak kolu ampute eder.
Karıncaezmez giden koluna değil de en çok bir daha selamını veremeyecek
olmasına üzülmektedir.
Karıncaezmez şoförlük de yapamadığı için maddi durumu iyice
kötüye gider. Karısı, çocukları da alıp kendisini terk eder. Arabasına da haciz
gelmiştir. Karıncaezmez, Ali Uras’la Semih Haznedaroğlu’nun çekiştiği başkanlık
seçiminin olduğu gün, aldığı alkolün de etkisiyle lise binasına dalar. Bir
elinde bayrağı, üzerine her zamanki sarı kırmızı kıyafetleri ile kongre odasına
girer. Dışarı çıkması için ikaz edilir, ama oralı olmaz. Kürsüye çıkıp
delegeleri selamlamak isteyince, yaka paça dışarı atılır. Çok üzülmüştür.
Üstelik esas derdi olan araba parasını da söyleyememiştir. Gerçi sonra
defalarca bu isteği dile getirir; ama hiçbir yönetici bu isteği yerine
getirmez.
Karıncaezmez sonraları birkaç kez daha tribünde görülür, ama
artık ne selamını verebilmektedir, ne de takımla birlikte atağa kalkmaktadır.
Zaten zamanla maçlara da gelemez, yavaş yavaş unutulmaya başlanır. 90’lı
yıllarda öldü mü ölmedi mi derken ‘adam’ Gheorghe Hagi’nin kendisini ziyaret
etmesiyle tekrar hatırlanır Karıncaezmez Şevki. Ölmemiştir, ama neredeyse tüm
organları hastalanmıştır. Dağ gibi adam eriyip gitmiştir. Kendisini daha
sonraları rahmetli Alpaslan Dikmen de defalarca ziyaret eder. Turgay Şeren,
Kadri Aytaç, Ali Uras gibi efsanelerimiz de Karıncaezmez’i sessiz sedasız, sık
sık ziyaret ederler. Karıncaezmez de ömrünün son günlerinde, odasının duvarlarına astığı Metin Oktay ve Turgay Şeren resimlerine bakıp ağlar, onlar için dua eder, Metin Oktay'ın resminin önüne diktiği sarı-kırmızı iki karanfili her gün sular...
Karıncaezmez Şevki, Galatasaray tribünleri için önemli bir
değerdir. Onun Galatasaray aşkı eşsiz derecede büyüktür. Takımına böylesine
aşık, onun uğruna kolunu, eşini, işini kaybetmeyi göze almış bir insanın adının
tribünlerimizden birine verilmesi en büyük dileğimizdir. O bunu hak ediyor.
Karıncaezmez Şevki’nin bedeni 23 Mart 2000 tarihinde, Galatasaray'ın Mallorca'yı elediği gün aramızdan ayrılır. Ancak biz eminiz ki Karıncaezmez'in ruhu 2 ay sonra Kopenhag’daki finalde Popescu’nun
penaltısıyla birlikte tribünlerin en önünde, sağ elini havaya kaldırıp
dakikalarca öyle sahayı selamlamıştır...
Çiçek sever Esans sürer Karıncaezmez Gönül Kırmaz Acele iş sevmez 30 km'den fazla gitmez Galatasaray'dan dönmez Yakasında çiçek görmezse yaşayamaz Şoför Şevki Güney |
Not: Geçtiğimiz günlerde Şişli belediye başkanı Mustafa
Sarıgül, Seyrantepe’ye Karıncaezmez’in heykelini yaptıracağını duyurdu, geç de
kalınsa güzel bir haber...
Yapıldı mı heykel?
YanıtlaSil