UCL | Yarın elbet bizim...
2012-13 sezonunda Şampiyonlar
Ligi’nde Galatasaray 10. maçını oynuyordu. Herkes son maç diye bakıyordu ancak
ilk maçın Norveçli hakemi olmasa son olmayabileceğini de gösterdi Cim Bom. 7. dakikada yenilen kötü gol bozmadı Galatasaray’ın oyununu, yine karakterli,
oynamaya çalışan bir takım vardı sahada. Nitekim ikinci yarıya fırtına gibi
başlayan takım önce Eboue’nin müthiş füzesiyle maçı beraberliğe getirdi,
arkasından inanılmaz baskı ve iki yıldızının 70 ve 72’de nefis golleriyle skoru
3-1’e getirdi. Drogba’nın 80’de attığı gol ofsayt olmasaydı son on dakika turun
gelmesi içten bile değildi. Neticede Real Madrid’i bile sahasına hapsedebilen
ve 3-0’lık bir maçın rövanşında ‘acaba’ dedirtebilen bir takım olarak bitirdi
bu senenin Şampiyonar Ligi’ni Galatasaray. O kupaya kısa zamanda ulaşabileceği
fikrini herkese aşılayarak…
Maç öncesi statta atmosfer
mükemmeldi. Birincisi, kaybedecek bir şeyi kalmayan ve ilk maçta kafa kafaya
oynamayı da başarmış bir takımın taraftarları olarak herkes son derece rahattı,
stres sıfırdı. Kimsenin tur beklentisi yoktu ama istisnasız herkesin beklentisi
galibiyetti. Bu sebeple maç inanılmaz bir taraftar desteğiyle başladı.
Galatasaray’ın istekli olduğu, ilk maçın aksine Modric gibi hareketli bir
oyuncuya karşı bu kez ortadan hücum yememek için ekstra önlem aldığı
görülüyordu. Nitekim gol kanatta yapılan çok basit bir hatayla geldi, Essien’in
ufak bir hareketi iki oyuncuyu oyundan düşürdü, yapılan ortaya önden koşan
Ronaldo şansının yardımıyla Eboue’nin ayağının arkasında kalarak ofsayttan
kurtuldu ve golü attı. Golden sonra değişen bir şey olmadı, Real Madrid
Galatasaray’ın hatalarını kolluyordu, Cim Bom ise sağda yine Eboue’nin
hareketliliğini kullanarak ve ortadan Sneijder’i hareketlendirerek gol bulmaya
çalışıyordu. Sneijder inanılmaz istekliydi, ikinci yarı karşılığını alacaktı
ancak Hamit’in güvenli oynaması hücuma çıkmasına engel oldu, Umut da etkisiz
kalınca biraz enerji eksikti hücumda. İkinci yarıya Hamit – Amrabat
değişikliğiyle başlayan Terim’in de gördüğü sanırım buydu.
Fırtına gibi başladı ikinci
yarı, önce Selçuk vurdu, arkasından Drogba zorladı. Amrabat bu kez sağ kanada
sıkışmamış, sağlı sollu defansı zorlama talimatı almıştı, mükemmele yakın
uyguluyordu. Ve nitekim gayretlerin sonunda Sneijder’in soldan çizgiye inip
kimsenin beklemediği yere, dış sağa kesmesi neticesinde Eboue doksana zımbaladı.
Bu gol güven getirdi takıma. Golden beş dakika sonra bomboş kale yerine dışarı
vuran Sneijder’in üzüntüsü inanmışlığın görüntüsüydü. Umut’un çıkıp Sabri’nin
girmesiyle daha da öne atılan Eboe’nin ve kanattan Sabri’nin bindirmeleri oyunu
Real sahasına yığdı.
Taraftarın da inanılmaz
desteğiyle tek kale oynanmaya başladı oyun, Real’e karşı tek kale oynamak her
yiğidin harcı değil. 70’te Sabri’nin güzel arapasında çok iyi sıyrılan Sneijder
köşeye bıraktı, 70 saniye sonra, sağdan Amrabat’ın ortasına topuğuyle efsane
vuran Drogba’nın golü bir anda işi bambaşka bir noktaya taşıdı. İşin rengi
hakkaten değişti. Maçın başından beri suratlarında rahat bir ifade taşıyan
Madrid’li oyuncuların ifadelerine endişe hakim oldu. Morinho anında değişiklik
talimatı verdi. Khedira topları taca vurmaya başladı. Herkes, tüm dünya ‘acaba’
dedi. Baskı da devam etti, 80. dakikada Drogba’nın sıyrılıp attığı gol ofsayt
olmasaydı son 10 dakika tarihin en efsane maçlarından birine gebe olabilirdi,
olmadı. Yani Galatasaray 3-0'ın rövanşında, dünyanın en iyi iki takımından birine karşı, o takımın oyuncuları ve hocası dahil herkese 'tur gidiyor' dedirtebildi. O dakikadan sonra Real topu ileride tutmaya başladı, zaten Mersin
maçından yıpranmış Cim Bom normal olarak çok yoruldu ve son dakikada
Ronaldo’nun golü skoru belirledi.
Bu maçın anlamı şu; ilk maçta
Galatasaray’ın iki penaltısını vermeyip Burak’ı da harcayan Norveçli olmasa
belki de bir tarih daha yazılacaktı. Yani, Real Madrid’e karşı bile kafa kafaya
oynamayı başaran bir takım oluşturmayı başardı Fatih Terim, 1.5 - 2 sene gibi
bir sürede. Bu muhteşem bir performans. Hesap da çok basit; bu takıma 2 – 3 takviyeyle
seneye finale oynamak hiç hayal değil. Yeter ki ligde kalan önümüzdeki 4 maç kazanılsın ve doğru takviyeler yapılsın. Tüm Avrupa ve bizler gördük ki, Galatasaray çok farklı bir takım, ortaya mücadele koyduğu zaman yenemeyeceği kimse yok ve dahası, Galatasaray bu kez çok sağlam geliyor, işini şansa bırakmıyor. Stattan
neredeyse turu geçmiş gibi bir sevinçle ayrılırken aklımızda Necip Fazıl’ın
umut dolu dizeleri vardı: Yarın elbet bizim, elbet bizimdir, gün doğmuş, gün
batmış, ebed bizimdir!
Hiç yorum yok
Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.