THY Kış Kupası | Finaldeyiz.
Devre arası hazırlıkları kapsamında çalışmalarını Antalya'da sürdüren Galatasaray, katıldığı THY Kış Kupası'nın ilk maçında Hollanda'nın güçlü takımlarından Ajax ile karşılaştı. Rakibi karşısında baştan sona rahat bir oyun sergileyen takımımız Burak Yılmaz ve İbrahim Coşkun'un golleriyle sahadan 2-1 ayrılarak adını finale yazdırdı. Wesley Sneijder'in kaptan olarak sahaya çıktığı karşılaşmada 22 oyuncuya da şans veren Roberto Mancini, izinli oldukları için takıma geç katılan Fernando Muslera ve Didier Drogba'nın yanı sıra sakatlığı devam eden Gökhan Zan ve Hamit Altıntop'u da maç kadrosuna dahil etmedi.
Türk Hava Yolları'nın ana sponsorluğunda Antalya'da düzenlenen turnuvaya dair ufak notları paylaşmak lazım. Bu sezon Şampiyonlar Ligi grup aşamasında aynı grupta (H) yer alan Ajax ve Celtic'i turnuvaya davet etmek, bir başka Şampiyonlar Ligi takımı olan Galatasaray'ımızı da bu turnuvada bulundurmak en azından devre arasında kıytırık turnuvalardan daha ciddi, güç testi yapılabilecek ve takımlar adına olumlu geçecek bir turnuva olduğunu kanıtlıyor. Şampiyonlar Ligi'nden üç, UEFA Avrupa Ligi'nden de bir takımın bulunduğu turnuvanın kalitesi tartışılmaz. Bu kapsamda organizasyon komitesinde yer alan isimleri ayrı ayrı kutlamak gerekiyor, keşke eleminasyon sistemi yerine sezon başında oynadığımız Emirates Cup gibi lig usulü bir turnuva olsaydı da takımlar daha fazla maç yapma ve devre arasını verimli geçirme şansına sahip olsaydı. Yalnız burada da tek sıkıntı, neredeyse iki-üç günde bir oynanacak olan Türkiye Kupası grup maçları gibi görünüyor. Türkiye Kupası'nda da öyle bir organizasyon sıkıntısı var ki, basketbol misali 3 günde bir grup maçı oyuyorsunuz ve turnuvanın üçte ikisi neredeyse Aralık - Ocak ayına sıkıştırılıyor. Orası da bizim TFF'nin müthiş yapılanmasını gösteriyor. Dönelim, devre arasında Antalya'da bu ciddiyette gerçekleştirilen turnuvaya.. Günün ilk maçında Celtic - Trabzonspor maçı oynandı. İskoç ekibi baştan sona üstün götürdüğü karşılaşmadan 3-1 galip ayrılarak adını finale yazdırdı. Üçüncülük maçında Ajax - Trabzonspor karşılaşması karşılıklı birer golle berabere biterken, penaltılar sonucunda kazanan taraf 4-3 ile Trabzonspor oldu. Turnuvanın şampiyonu ise bu akşam 18:30'da oynanacak olan Galatasaray - Celtic karşılaşmasıyla belli olacak. Bu karşılaşmanın ayrıca özel bir anlamı var, her ne kadar resmi bir karşılaşma olmasa da. Galatasaray kulüp tarihinde ilk kez Celtic ile karşılaşacak.
Karşılaşmanın ilk yarısına Aykut - Riera, Semih, Ceyhun, Hakan - Emre, Selçuk, Sneijder, Bruma - Umut ve Burak ilk onbiri ile çıkan takımımız rakibi karşısında oyunun başından itibaren kontrolü elinde tutmaya çalıştı. Mücadeleden kaçınmayan, her topa baskı yapan bir Galatasaray izlediğimizi söyleyebiliriz. Bu görüntü aynı zamanda fizik kalitesi olarak daha iyi bir takım olduğumuzu gösteriyor, ki Burak'ın en sevdiği koşulardan birisi olan stopere baskı uyguladığı pozisyonlardan birisinde (ki dakikalar daha 6'ydı) takımımızı öne geçiren gol geldi. Ajax savunmasındaki büyük hatayı değerlendiren Burak, boş kaleye topu gönderdi. Şampiyonlar Ligi'nde sahaya çıktığı kadroya yakın bir kadro ile sahaya çıkan Frank de Boer, golden sonra oyuncularını kenardan sık sık uyarmayı ihmal etmedi. Golün ardından gelen ilk 10 dakikalık bölümde Ajax baskısını biraz arttırırken, özellikle Fischer'ın kanadından bir kaç pozisyon buldular ama bu pozisyonlarda da savunmamız gol şansı tanımadı. İlk yarım saatlik bölümü tek golle ve ortada bir oyunla önde tamamlayan takımımız, son çeyrek saatlik bölümde Riera ile soldan, Bruma ile sağdan ceza sahasına ortaladığı toplarla rakip kalede tehlike yaratsa da ikinci golü bulamadı. İlk yarının son düdüğüyle birlikte takımlar soyunma odasının yolunu tutarken, tabelada Galatasaray'ın tek golle üstünlüğü vardı. İlk yarıya dair akılda kalan anektodlar, zaman zaman savunmanın üçlenmesiyle Riera ve Bruma'nın kanatları komple kullanma durumları oldu. Semih'in form grafiğinin yükseldiği ve kesici müdahaleleriyle savunmada güven verdiği, Ceyhun'un geriden oyun kurarken öne çıktığı, Ajax altyapısından yetişen Sneijder'in de bugüne özel kaptanlık bandıyla sahada olduğunu dile getirebiliriz.
İkinci devre öncesinde takımlar sahaya geldiğinde, Roberto Mancini ilk yarıda sahada bulunan onbir kişiyi de değiştirdiği görüldü. Ajax karşısında ikinci yarıya Ufuk - Sabri, Emre Can, Dany, Eboue - Aydın, Melo, Yekta, İbrahim, Hajrovic ve Amrabat ilk onbiri ile sahaya çıkan takımımızda iki genç göze çarptı. Sezon başında Fransız ekibi Auxerre'den transfer edilen İbrahim Coşkun ve 2007 yılından itibaren altyapımızda görev yapan Emre Can Coşkun sahada yer aldı. Sezon içerisinde de zaman zaman A takımla antrenmanlara çıkan, hazırlık maçlarında görev alan genç oyuncular ilk kez canlı yayınlanan bir karşılaşmada, taraftarın huzuruna çıkıyordu. İki genç oyuncumuzun yanı sıra devre arasının ilk transferlerinden Izet Hajrovic de, ilk kez takımla birlikte sahaya çıkıyordu. İkinci yarının başlamasıyla birlikte Ajax ilk dakikalarda etkili geldi ve 47. dakikada kornerden kullandıkları duran top organizasyonunda Van der Hoorn'un kafa vuruşuyla eşitliği getiren golü buldular. Bu dakikadan itibaren oyuna biraz daha ağırlığını koyan taraf Galatasaray oldu. Orta alanda hakimiyeti ele alan, 60. dakikadan itibaren de topun tek sahibi olan Roberto Mancini'nin öğrencileri rakibi karşısında fizik gücünü de test etme imkanı buldu. Son yarım saatlik bölümde rakip kalede gol fırsatları bulan takımımız, 66'da rakibi karşısında İbrahim Coşkun'un golüyle öne geçti. Yekta'nın tek pasında hızlı çıkan ve rakip kaleye doğru hareketlenen Amrabat'ın pasında ceza sahası çizgisi üzerinde topu kontrol eden genç oyuncu, yerden sağ köşeye sert vurdu ve topu ağlarla buluşturdu. İbrahim'in attığı golden sonra ortaya çıkan sevinç tablosu ise görülmeye değerdi. Golden sonra genç orta saha oyuncusunun da özgüven kazandığını ve oyunu yönlendirecek paslar attığına da dikkat çekelim. Oyunu basit oynayan, tek pasla ileriye gitmeyi düşünen, hızlı düşünüp karar veren bir görüntü çizen İbrahim günün dikkate değer performanslarından birisine imza attı. Mücadelenin son dakikalarına doğru Hajrovic ile iki kez sağ taraftan etkili gelen takımımız, Bosnalı oyuncunun gol denemelerinden sonuç alamamasıyla sahadan 2-1'lik galibiyetle ayrılan taraf oldu.
Kadroda yer alan üç yeni oyuncuya da değinmek lazım; Emre Can, İbrahim ve Hajrovic.
Dany'in partneri olarak savunmada görev yapan Emre Can hiç kuşkusuz günün en başarılı isimlerinden birisi oldu. Rakip takım forvetleri ile mücadeleden kaçmayan, geriden oyun kurma konusunda başarılı, pozisyon almanın yanı sıra kademelerinde de başarılı olan ve ayaklarına hakim bir stoper görüntüsü çizen genç oyuncunun ilerleyen dönemde Türkiye Kupası maçlarında görev yapması yüksek ihtimal olarak duruyor. Takımda an itibariyle beşinci stoper konumunda bulunan 17 yaşındaki oyuncunun, Dany'nin ayrılması halinde dördüncü stoper (Semih veya Gökhan'ın yedeği) konumuna geleceği kesin. Roberto Mancini'nin sezon içerisinde de değerlendirdiği isimlerin başında gelen Emre'nin önünde uzun bir kariyer var. Ne kadar çalışırsa, o kadar karşılığını alır. Bunu kendisi de biliyor. Kumaşı, potansiyeli var. Buradan sonrası daha fazla çalışıp, kendisini geliştirmek ve performansının üzerine koymak. Türkiye Kupası maçlarında forma şansı bulduğu takdirde kendisini daha yakından analiz etme, inceleme fırsatı bulacağız. Ama şunu söyleyebiliriz ki, Semih Kaya'nın ardından altyapıdan yeni bir stoper geliyor. Hemde pırıl pırıl..
İbrahim için ise özel bir durum söz konusu. Auxerre'den transfer edilirken genç oyuncu kontratına sahip olduğu için profesyonel sözleşmeye imza atamayan 1995 doğumlu orta saha oyuncusu bu sezon resmi maçlarda forma giyemezken, sezon sonunda imzalayacağı profesyonel kontratla birlikte A takımda rotasyonun parçalarından birisi olma şansına sahip. İbrahim an itibariyle U19 takımında forma giyiyor ama tıpkı Emre Can gibi teknik heyet tarafından izlenen, zaman zaman A takımla antrenmanlara alınan veya hazırlık maçlarında oynatılan bir isim. Bileklerine hakim, soğukkanlı ve dikine oynamayı seven bir yapıya sahip olan genç oyuncunun Ajax karşısında gösterdiği performans gelecek adına umut verici. Elbette tek maçlık performans sonucu büyük beklentilere girmemek lazım ama 95-98 jenerasyonunda altyapıda neredeyse düzgün kalitede oyuncusu bulunmayan kulübümüzün bu anlamda sezon başında yapılan atılımın meyvelerini toplamak veya toplayabilecek olmak umutları yeşertiyor. Karşılaşma sonrasında röportajında belirttiği çok önemli bir cümle, genç oyuncunun mental olarak ne kadar iyi olduğunu gösteriyor; Yaşım daha 18. Çok çalışmam lazım..
İki genç oyuncunun yanı sıra yeni transfer Izet Hajrovic'e de değinmek gerekiyor. Çabukluğu, sürati, tek pas oyunundaki becerisi, savunmanın arkasına attığı paslarıyla dikkat çeken 1991 doğumlu orta saha oyuncusunun ilk maçtan 3 gün önce takıma katıldığını ve arkadaşlarıyla birlikte çalışmalar yaptığını belirtelim. 3 gün içerisinde takıma müthiş bir uyum sergilemesini veya domine edecek düzeye gelmesini beklemek elbette büyük hata olacak. Keza bir etkeni de göz ardı etmemek lazım, Hajrovic ikinci yarıda orta sahada ve ileri uçta takımın yedek oyuncularıyla (Melo dışında) birlikte forma giydi. Sneijder, Drogba, Burak gibi hücumu koklayan ve sürekli pozisyon arayan oyuncularla birlikte hücumda daha etkili olabileceğini tahmin etmek çok zor değil. Sağ kanatta topu ayağına aldığında ters ayağıyla içeriye koşular yapan, çok çabuk bir şekilde çizgiden içeriye doğru kat eden, rakip takım savunmasını oyundan düşüren bir görüntü çizen Hajrovic'in şut imkanı bulduğu iki pozisyon vardı. Roberto Mancini'nin ellerinde daha değerli bir kanat adamı olabilecek olan Bosnalı oyuncunun ilk maça istinaden fena oynamadığını fakat fizik olarak hazır olmadığının altını çizmek gerekiyor.
Hiç yorum yok
Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.