2013-14 Sezon Değerlendirmesi: Beko Basketbol Ligi


Çalkantılı ancak dik bir duruşun gerçekleştiği sürecin ardından Galatasaray Liv Hospital adına 2013-14 sezonu sona erdi. THY Euroleague'de play-off'lara kadar gelip burada Barcelona'ya elendiği, ligdeyse final biletini alıp seri 3-3'ken malum olaylardan ötürü son maça çıkmayarak şampiyon olamadığı ama sonuçta başarılı olduğu bir sezonu geride bıraktı Galatasaray.. Tam 76 resmi maçın oynandığı bu sezonun hikayesini geçen seneki gibi yazmaya kalksak muhtemelen bu yazıdan çok daha uzun ve sıkıcı bir yazı ortaya çıkabilirdi. Bu yüzden yarıştığımız 2 ana kulvardaki performanslarımızı ayrı ayrı yazmaya karar verdik. İlk olarak finale yükseldiğimiz Beko Basketbol Ligi'nden başlıyoruz:

Sezon başı hedefimiz beklendiği üzere şampiyonluktu. İki kulvarı birden kaldıracak derinlikte bir kadroya sahiptik ve ligde şampiyonluğu, Euroleague'de çeyrek finali kendimize hedef olarak belirlemiştik. Ancak sezon bizim adımıza iyi başlamadı. Geçen sezon da sıkça başımızı ağrıtan sakatlık problemlerini bu yıl henüz sezonun başında yaşadık. İlk 1 ay içinde ana rotasyondan çok kritik 4 ismi kaybedince planlar bozulmuştu. Her birinin farklı görevler aldığı çok önemli isimleri kaybeden takımımız onların yerine Bonsu ve daha sonrasında Hairston'ı eklemişti, ancak dönüp tabloya baktığımızda ligin ilk 6 haftası geride kalırken 3 mağlubiyet almıştık bile.. Deplasmandaki Aliağa ve Jamont&Ersin'i sakatlıktan ötürü kaybettiğimiz Türk Telekom mağlubiyetleri adeta kabus gibiydi. Sonrasında fikstürün biraz rahatlamasından ötürü ve özellikle Bonsu'nun çok hazır bir biçimde gelmiş olmasıyla birlikte toparlanmaya başladığımızı söylemek mümkün. O dönemde Euroleague ilk tur gruplarında da kazanmamız gereken maçları kazanıyorduk ve bununla birlikte ligde de işler iyi gitmeye başlamıştı. Takım bu çıkışını devam ettirebileceği kritik bir dönemeçe girmişken, 9. haftada evinde Fenerbahçe Ülker'le karşılaştı. Sezona fırtına gibi giren ve en son oynadıkları maçta CSKA'yı deplasmanda devirmeyi başaran Obradovic'li Fenerbahçe Ülker'i baştan sona önde götürdüğümüz maçta 72-62'yle geçmiştik. Hairston'ın ligde ilk kez forma giydiği bu karşılaşmada Ender Arslan galibiyette başrolü oynayan isim olmuştu. Her ne kadar o dönemlerdeki formunu sezonun geneline yayamasa da en azından o dönemde çok önemli performanslara imza atıyordu tecrübeli oyuncumuz.. Sonrasında Karşıyaka'yı da deplasmanda 58 sayıda tutarak rahat diyebileceğimiz bir şekilde yenen Galatasaray Liv Hospital iyiden iyiye bir savunma takımına evrilip, tempoyu kontrol eden ve hücumda işi neredeyse tamamıyla ikili oyunlar üstüne yıkan bir yapıya bürünmüştü. Topun en doğru şuta kadar dolaştırılmaya çalışıldığı ve spacing'in iyi yapıldığı, ayrıca pasör uzunların önemli bir işlev gördüğü oyunlar izlemiştik. Bu dönemde Macvan'ın oyunun iki tarafında birden kattıklarını da es geçmemek lazım.. Geri kalan haftalarda da sorun yaşamadan ilerlemeye devam eden Yenilmez Armada, ligin ilk yarısını toplam 9 maçlık galibiyet serisiyle sonlandırıp toplamda 12 galibiyete ulaşmış ve Banvit'in arkasında 2. sırayı almıştı. 

Özellikle Aralık ayında zirve yapan bu çıkış, maalesef ki daha uzun süremedi. Herşey iyi gidiyormuş gibi gözükse de bir anda sorunlar baş göstermeye başlamıştı. Bonsu'nun fiziksel anlamda düşüş yaşamaya başlaması, Furkan'ın o dönemde ağır bir grip geçirip uzun süre toparlayamaması, bunlar haricinde sahaiçi/dışı başka bazı problemlerin de devreye girmesiyle birlikte duraklama dönemi yaşadık. TOP 16'ya kötü bir başlangıç yapan ve sonraki haftalarda Türkiye Kupası'nda da başarısız olan takımımız; ikinci yarının ilk haftasında evinde Efes'e, ikinci haftasında da deplasmanda Beşiktaş'a kaybedince bir anda normal sezon yarışından düşmüştü. Bu sonuçların ardından, kötü başlamasına rağmen iddiasını koruduğu Euroleague'e daha çok ağırlık veren takımımız, bu dönemde ligde oynadığı maçları ise ikinci plana atmaya başladı ve enerjisini play-off'lara saklamaya karar verdi. Bunu çok net bir şekilde ayırt etmek mümkün olurken Tofaş, Royal Halı Gaziantep deplasmanlarında alınan mağlubiyetleri de buna bağlayabiliriz. Euroleague'deki Barcelona serisinin dönüşüne kadar ligi arka plana iten Ergin Ataman'ın öğrencileri, Avrupa macerası bittikten sonra ise yeniden lige odaklandı. Sıkışık sayılacak bir fikstürde üst üste 5 maça çıkan takımımız 5 maçtan da galibiyetle ayrılmayı başarırken o dönem için kendine hedef koyduğu 4. sırayı alıp, en azından ilk turda ev sahibi avantajını ele geçirdi. 

Euroleague'de hedefine ulaşmış Galatasaray için ligde ise hedef yeniden şampiyonluk olmaktı. Final yolunda sırasıyla Beşiktaş-Banvit yolunu geçmek gerekli gözüküyordu. Beşiktaş serisinin ilk maçı herkes için belli bir ölçekte şok yarattı. Maçın çok büyük bölümünü önde götüren takımımız özellikle ikinci yarıda düşen hücum performansının yanına Lofton'ın son dakikalardaki adeta çıldıran şut yüzdesi eklenince rakibe teslim olmuştu. Bunun ardından zor bir atmosferde Beşiktaş deplasmanına çıkan ve sezonun devamı için kazanmak zorunda olan Galatasaray, oldukça yakın ve çekişmeli geçen maçın sonunda Markoishvili'nin kritik isabetleriyle gülüp seride 1-1'i bulmuştu. Üçüncü maçta ise gerçek anlamda play-off motivasyonuna ulaştığını gördüğümüz takım, kısmen rahat diyebileceğimiz bir şekilde geçen maçta 78-65'le kazanıp yarı final biletini almayı başardı. Bir sonraki turda rakip normal sezonun lideri Banvit'ti.. Belki 30 maçlık süreçte etkileyici bir derece elde etmişlerdi ama play-off'ta işlerin aynı rahatlıkta olmayacağını tahmin ediyorduk Banvit için.. Nitekim 2-0'la da olsa oldukça zorlanarak geçtikleri bir Tofaş serisinin ardından onlara ilk play-off mağlubiyetlerini Bandırma'da tattırdık. Normal sezonda evinde 86.7 sayı ortalamasıyla oynayan Banvit'i 57 sayıda tutan Ergin Ataman'ın takımı ev sahibi avantajını ele geçirirken ikinci maçta ise serinin eşitlenmesine engel olamadı. İlk maça oranla kontrolü elinde tutmakta oldukça zorlanırken buna rağmen sonda art arda gelen isabetlerle birlikte maça ortak olmayı ve hatta en sonda galibiyet için oynama şansını da yakalamış ancak bunu kullanamamıştık. Seri daha sonra İstanbul'a taşınırken amaç belliydi. "Burada 2 maçı da kazan ve işi tekrar Bandırma'ya bırakma". Nitekim öyle de oldu ama oldukça zorlu bir yoldan oraya geldiğimizi söylemek de mümkün. 3. maç iki takımın da iniş çıkışlarıyla birlikte sürekli kafa kafaya gitti, ancak son bölümde Arroyo'nun winner karakterini ortaya koyması bize galibiyeti getirdi. 4. maç ise sezonun en unutulmaz maçlarından biri olarak akıllara geçmiştir. Çok kötü bir ilk yarı oynayan ve özellikle hücumdaki statikliğiyle hiçbirşey üretemeyen Galatasaray, devreye 14 sayı geride girdi. Ancak ikinci yarıda Markoishvili'nin yaktığı ateşle birlikte müthiş bir geri dönüşe imza atan takımımız 3. çeyrek içinde öne geçmeyi başarmıştı. Bu yakalanan ivme son çeyreğin ilk bölümünde de sürerken üçlükler yağmur gibi geliyordu. 35. dakikaya gelindiğinde skor 66-53'e gelmişti ve ikinci yarının o anki skoru da 38-11'di! Sonrasında Banvit farkı kapatmaya çalışsa da winner karakterimiz ağır basmış ve galibiyeti alıp seriyi sonlandırmıştık. Zaten bu seride de belirleyici olan esas nokta bizim bu kazanma karakterimizin Banvit'inkine göre çok daha güçlü olmasıydı. Teknik anlamda iki taraf da birbirini zorlamış, farklı savunma stratejileriyle bozmuştu ama en sonunda iş karakterlerin gücünü ölçmeye gelidiğinde biz ağır basıp seriyi geçmiştik. Arroyo&Markoishvili gibi isimlerden başlayıp takımın geneline yayılan bir etkiydi bu..

Final serisi yakın zamanda oynandığı için çok detaylara girmeye gerek var mı bilmiyorum. Zaten birçok maçın birbirine benzediğini söylemek mümkün. Deplasmandaki 1. ve 5. maçlara kötü başlayıp Fenerbahçe'nin öne fırlamasına izin verince bir daha yakalamak mümkün olmamıştı. İçerideki tüm maçların hikayesi ise birbirine büyük oranda benzedi. Maçlar genellikle bizim kaçıp Fenerbahçe'nin kovaladığı biçimde geçerken hep bir noktadan sonra işi koparmayı başarmıştık. Çoğunlukla düşük skorlu maçların bizim işimize geleceğini düşünüyorduk ama evimizdeki 2. ve 3. maçlarda 88 ve 85 sayıya çıkmıştık. Bunlar dışında sadece 2. maç biraz daha farklı bir senaryoda gelişti. Deplasman atmosferine rağmen istediğimiz oyunu oynayabildiğimiz tek maç o olurken, son bölümde pek çok şeyin üst üste gelmesiyle kaybettik. Hakem hatalarının yanında bizim de özellikle yorgunluktan kaynaklanan hatalar yaptığımızı gördük. O gün için maçı kaybetmenin yanısıra Markoishvili'nin 24 sayılık müthiş oyunun boşa gittiğini görmek de üzücüydü. En sonunda 3-3'e gelen seride 7. maça neden çıkmadığımız ise herkesin malumu. Bu konuda detayları daha önce yazmıştım, şimdi tekrarlamaya gerek yok. Ama Ergin Ataman'ın da söylediği üzere; yönetimimiz şampiyonluğun ötesinde bazı değerlerin olduğunu gördü ve iki takım adına eşit şartlar sağlanmadığı için maça çıkmadı. Ki bu düşüncesinde haklı olduğunu biliyorduk. Spor kamuoyunun önemli bir kısmı "Ne olursa olsun, yöntem bu olmamalıydı." dedi ama bu şartlar altında yapacak başka ne kalmıştı? Onu söylemek de güç.

Toparlamak gerekirse; hem güzel hem zorlu günler yaşadığımız bir Beko Basketbol Ligi sezonunu uzun süre unutulmayacak bir biçimde sonlandırdık. Şampiyonluğu kazanamamış olmak burukluk yaratmıyor mu? Evet, yaratıyor. Ancak sergilenen duruşun bundan üstün olduğuna da inanıyorum. Ayriyeten lig finalistliğine yükselip Euroleague biletini almak da önümüzdeki sezon(lar)a dair önemli bir kazanım oldu, bunu da atlamamak lazım.. Özellikle sakatlıkların ve sahadışı başka faktörlerin de tetiklediği onca soruna rağmen, Euroleague'de son 8'e kalan ve ligde de işi final serisi 7. maçına kadar getirip burada sezonu sonlandıran bu takıma karşı verilecek en doğru tepki gönülden alkışlamak olur.. Daha az birşey değil, çünkü bunu sonuna kadar hakettiler. Uzun bir yazı oldu, aslında bazı bireysel performansları da öne çıkarmak gerekirdi burada, ama onu da başka bir yazıya saklayalım. Yoksa başta, sezon boyu çekmesi planlanandan çok daha büyük bir yük çeken Arroyo ve sakatlıktan dönüp sezonun kaderini değiştiren Markoishvili olmak üzere hemen herkes için söylenecek çok şey var.. 

Hiç yorum yok

Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Blogger tarafından desteklenmektedir.
google.com, pub-1379219663774483, DIRECT, f08c47fec0942fa0