THY Euroleague | İlk tur gruplarının ardından..
THY Euroleague'de Cuma günü oynanan maçlarla birlikte 10 maçlık ilk tur serüvenini noktaladık. Kendi açımızdan baktığımızda, son haftaya ciddi derecede umutsuz girdiğimiz ama zorlu şartlarda alınan Olympiacos galibiyetiyle birlikte TOP 16'ya kalmayı başardığımız ilk turda lig genelinde gelişen olayları, iyi performansları, öne çıkan noktaları inceledim. Ve son olarak da TOP 16'da şansımızın neler olabileceğini ve nelere ihtiyaç duyduğumuzu değerlendirmeye çalıştım, başlayalım:
DEĞİŞEN DİNAMİKLER: YÜREK Mİ, BİLEK Mİ?
İlk turun ardından dönüp "Şu ana kadar izlediklerimi düşünürsem Euroleague'le ilgili aklıma gelen ilk şey ne olur?" diye sorduğumda Avrupa basketbolunun zayıflamasındaki etkilerin iyiden iyiye hissedilmesi olduğunu söyleyebilirim. Bazı ülke takımlarının ekonomik sebeplerden ötürü ciddi oranda güç kaybettiği ve dengelerin eskiye oranla değiştiği bir düzen var artık son yıllarda. Birkaç sene öncesine kadar F-4'a aday belki 7-8 takım sayabilirken bu sezon F-4 yapsa sürpriz olmayacak takım sayısı 4-5'e kadar düştü. Neredeyse F-4'a gidecek takım sayısı kadar yani.. Ki onların da aslında ciddi defoları olduğunu gözlemliyoruz. Avrupa basketbolunu bu kadar seven ve izlemekten, takip etmekten keyif alan biri olarak bu zayıflamayı görmek üzücüdür elbet ama Euroleague hala çok zor bir lig, bunu da atlayamayız. Kadro kaliteleri düşse bile hala bazı temel doğruları yapmanız gerekiyor ve sonra da bunların üstüne koyup devamlılık gösterebilmeniz. Mücadele gücünün, oyun konsantrasyonu ve yoğunluğunun değerinin eskiye oranla daha fazla olması da göze çarpıyor. "Madem arada bu kadar ciddi kalite farkları kalmadı, büyük takımların da ciddi zaafları olabiliyor; o zaman bu farkı mücadeleyle kapatabiliriz" fikrinin haklılığını son 3 yılda Euroleague'i kimlerin şampiyon tamamladığına bakarak görebiliriz. Tabi ki salt mücadele yeterli değil, doğru kadro mühendisliği yapmak, doğru takım kurguları oluşturmak ve iyi takım kimyaları yakalamak çok önemli. Ve bunun yanında geçen yıl kadınlarda Euroleague şampiyonu olan Ekrem Memnun hocamızın da o dönemde dediği üzere "en iyi oyununuzu en doğru zamana saklayabilmek" de belirleyici oluyor. Çünkü bu Final Four formatı (adil bulmuyorum, yarı final/finalin de seri olması lazım) sürprizlere açık ve orada 2 kez üst üste büyük performans gösterebilmek size o en büyük kupanın yolunu açabiliyor. Ancak dediğim üzere, oralara gelebilmek hiç de kolay değil. Ciddi planlama ve emek gerektiren birşey.
AKILDA KALANLAR, ÖNE ÇIKANLAR
Peki bu sezon oralara gelebilme anlamında nasıl sinyaller aldık dersek; Real Madrid, Barcelona ve CSKA sezona 3 esas oğlan gibi girmişlerdi. Barcelona artık klasikleşmiş bir şekilde buraları çok sorun yaşamadan geçiyor, CSKA ise Teodosic'in oynayamadığı maçlara rağmen Itoudis'in koçluğunda son yıllarda hiç görmediğimiz kadar mücadeleci bir karakter çizdi ve ilk turu 10/10'la kapattı. Bunlara karşılık Real Madrid'in ise şu ana kadar önemli sorunlarla boğuştuğunu gördük ama hala E Grubu'nda ilk 2 ve dolayısıyla F-4 için favorilerden biri olarak göze çarpıyorlar. Onların arkasından gelmeye aday en öndeki 2 takım Olympiacos ve Fenerbahçe Ülker gibi gözüküyor ki TOP 16'da F Grubu'nda ilk 2'ye girmek için mücadele edeceklerini de söyleyebiliriz şu an için.. Galatasaray'ın durumunu ayriyeten değerlendireceğim için burada bahsetmiyorum, bir diğer Türk takımı Efes ise orta-uzun vade için doğru adımlar atsa da bu sezon en tepeyi hedefleyebilecek bir görüntü çizmedi ilk turda. Belki şimdi yapılacak transfer(ler)le bu anlamda ilerleme kaydedebilirler. Geri kalan takımlar arasında ise TOP 8'i kovalayacağını düşündüğüm Maccabi, Panathinaikos, Milano, Malaga, Unicaja ve Heurtel'i kaybederse bu ihtimal ortadan kalkabilecek Laboral de bulunuyor. Kızılyıldız bunu kovalamak isteyecektir ama nefeslerinin yetip yetmeyeceğinden emin değilim; Alba, Zalgiris, Nizhny ise son 16 takım arasında en az iddiaya sahip gözüken takımlar. İlk turda bazı öne çıkan bireysel performanslar da gördük pek tabi, özellikle de Boban Marjanovic'in son yıllarda eşine az rastlanır derecede dominant bir görüntü çizmesi ilk turun en önemli satırbaşlarındandı. Ona bu anlamda rakip olabilecek belki de tek isim, sezona müthiş giren Milos Teodosic'ti ama o da sakatlığından ötürü 5 maçı kaçırdı ve bu yarışta geriye düştü. Şimdi ilk turun "en"lerine bakalım biraz daha hızlı bir şekilde..
İLK TURUN TAKIMI: KIZILYILDIZ
Her ne kadar yaşanan malum olaylardan ötürü bizimle kulüp bazında araları limoni olsa da sadece sahaiçine odaklandığımızda Kızılyıldız ilk turda etkileyici bir görüntü çizdi. 6-4'lük derece çok parlak gözükmeyebilir ama sahaya yansıttıkları basketbol ve aldıkları sonuçlar "ilk turun takımı" ünvanını hakedecek ölçüdeydi diye düşünüyorum. Açıkçası bu sezon kadar iyi olmalarını beklemiyordum, kağıt üstünde kadro kaliteleri geriye gitmiş gözüküyordu. Ancak gayet iyi kurgulanmış bir oyun planı ve bunun sahada belki daha da iyi bir biçimde uygulanmasıyla birlikte en azından benim beklentilerimin üstüne çıktılar. Marcus Williams-Marjanovic gibi üst düzey katkı aldıkları bir 1-5 kombosu, onların yanında ise başını Kalinic&Mitrovic'in çektiği agresif, enerjik ve takımın düzenlerine oldukça sadık oynayan fizikli forvet oyuncularıyla birlikte ilk turda o "devotion"ı en çok hisseden-hissettiren ekip oldular belki de.. Zaaf gibi gözükebilecek noktalarını "takım" olarak kapatmayı önemli oranda başardılar. Özellikle İspanya deplasmanlarında (Laboral&Valencia) rakiplerini çift haneli farklarla ve maç sonunu zorlanmadan oynayarak mağlup etmeleri de yine etkileyiciydi. TOP 16'dan daha ötesini görüp göremeyecekleri bence hala ciddi soru işareti ama ne olursa olsun başta koç Radonjic'i ve ekibin geri kalanını şu ana kadarki performanslarından ötürü tebrik edelim. Evet, Galatasaray-Kızılyıldız ilişkileri hiç sağlıklı değil bu aralar ama sadece basketbol çerçevesinden bakarsak da şu ana kadar sezonun en güzel hikayelerinden birini yazdıklarını söyleyebiliriz.
İLK TURUN MVP'Sİ: BOBAN MARJANOVİC
Boban Marjanovic'ten şu ana kadar gördüğümüz performans sadece bu sezonun değil son yılların en dominant performanslarından biri. Şunu en başta söylemek lazım ki hem savunma hem hücumda takımı onun işini kolaylaştırıyor ama o da bunun üstüne ciddi bir bireysel çaba koyarak boyalı alanda çok büyük bir üstünlük kurdu rakip uzunlara karşı. Hücumda pota yakınında aldığı zaman tabelaya +2 yazabilirsiniz, ribaundlarda da rakibin çok ciddi bir pozisyon avantajı olmadığı sürece o haneye de direkt +1 eklemenizde bir sakınca yok. Bunun üstüne savunmada kendisinden beklenmeyecek ölçüde bir mobilite göstererek, zaaf gibi gözükecek ayak çabukluğu problemini de aştı gibi bu yıl. Mutlaka burada Kızılyıldız'ın agresif ve 1'e 1'de kolay geçilmeyen dış savunmacıları onun işini kolaylaştırıyor ama yine de oraları çok iyi kontrol etti şu ana kadar ve zaaf gibi gözüken noktayı silaha çevirmeyi bile başardı diyebiliriz. Rakip kısa olduğunuzu düşünün; boyalı alanda 2.21'lik, uzun kollara sahip ve ayaklarını çekebilen bir dev var. Bu durumda potaya gitmek zorlaşıyor pek tabii.. Biraz da rakamların dilinden gidersek; istatistiksel açıdan bir oyuncunun performansını en net anlatan nokta verimlilik puanı'dır genel kabulle.. Marjanovic ilk turdaki 10 maçta 24.9 gibi çok ekstra sayılacak bir ortalamayla oynadı. (16.8 sayı - 10.7 ribaund) Sezonda çift haneli sayıda maç oynamış oyuncuları hesaba katarsak, son 11 yıl içinde bundan daha iyi bir istatistiğe erişen oyuncu çıkmadı Euroleague'de. İstatistik herşeyi anlatmayabilir ama bu sefer yeteri kadar anlattığını düşünüyorum. Bu turun MVP'si Boban..
EN İYİ 5: Thomas Heurtel - Andrew Goudelock - Devin Smith - Nemanja Bjelica - Boban Marjanovic
EN İYİ İKİNCİ BEŞ: Taylor Rochestie - Daniel Hackett - James Anderson - Jamel McLean - Ante Tomic
EN İYİ ÜÇÜNCÜ BEŞ: Vassilis Spanoulis - Nando De Colo - Tarence Kinsey - Zoran Erceg - Artsiom Parakhouski
EN İYİ SAVUNMA TAKIMI: Anadolu Efes, plase CSKA Moskova
EN BÜYÜK HAYAL KIRIKLIĞI YARATAN TAKIM: Valencia
İLK TURUN BİDONU: Marshon Brooks, plase Marquez Haynes
EN BÜYÜK SÜRPRİZ: Son 2 hafta rakiplerinin favori çıktığı Efes ve Kazan maçlarını Rochestie'siz kazanan Nizhny'nin TOP 16 yapması.
İlk turun bizim adımıza aslında biraz nahoş geçtiğini hep beraber gördük, sahadışı-içi onca problem arasında özellikle 7. - 8. - 9. haftalarda üst üste alınan 3 mağlubiyet bizi elenmenin eşiğine getirmişti ki 7 kişilik rotasyonla seyircisiz maçta Olympiacos'u yenebilmek kendimizi üst tura atmamızı ancak sağladı. Belki ilk turun sürprizi olarak seçmedim ama ona aday bir galibiyetti, en azından tek maçlık düşünürsek.. Ve bu galibiyetin son birkaç günde takımda nasıl bir pozitif hava yarattığını görüyoruz, bu da ilerisi adına güzel bir nokta tabi. Ancak takımın takviyeye ihtiyacı olduğu da açık.. (Sahadışı konuların artık böyle etkili olmayacağı varsayımınında bulunuyorum tabi öncelikle) Bu 2 takviye içinse aranan adam profilleri üç aşağı beş yukarı belli; en temelde 2 numarayı doldurabilecek fizikte, dış savunmayı yukarı çekecek beceride ve hücumda da tercihen potaya gitme opsiyonu ilk sırada gelecek bir dış oyuncuyla birlikte bir de uzun transferi yapmayı düşünüyoruz. Uzun konusunda bir 4.5 transferi yapmaktansa direkt 5 numarayı dolduracak bir isim almayı ve size/çember savunmasında eksilmemeyi tercih ederim. Önümüzdeki birkaç gün bu konuda da belirleyici olacak gibi gözüküyor. Doğru 2 tercihle ve sahadışı sorunlardan arınmış halimizle birlikte TOP 8'in uzak bir ihtimal olacağını düşünmüyorum. Bu anlamda da yukarıda gözüken takımlardan aşağıya alınması en muhtemel takım Panathinaikos olacak gibi duruyor şimdilik.
Hiç yorum yok
Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.